- Kategori
- Psikoloji
Ağlamak yaşama karşı samimiyettir
Hayat ne garip bir dişli, dünya döndükçe çarklar da dönüyor ve her diş atladığında yaşam bize kendini sorgulatıyor. Nelere ağlıyor insan yaşamı boyunca. İlk olarak dünyaya geldiğinde, ağlamakla başlıyor bu hızlı-ağır akışa. Sonrasında kırılan bir oyuncağa, işitilen bir azara, edilen bir kavgaya akıyor gözyaşları. Hissiz sütunların bittiği yerde aşk için, gurur için, onur için akıyor. Bazen de sevinç için ama hiçbiri ölüm için akanına benzemiyor. Kaybedilen bir şeyin ardından akıtılan gözyaşları, dışında kurusa bile içine akmaya devam ediyor.
Peki nedir ağlamak, neden insanlar bu tuzlu sıvıyı akıtıyor? Ne güzel anlatmış Muharrem Öztürk;
Ağlamak nedir ki sizce?
Bir karanlık kuytuda sevişmek mi?
Yoksa deli bir rüzgârın çığlığında,
Acıyla yüzleşmek mi?
Ağlamak, ağlamaktır sadece,
Bir gün acıya,
Bir gün Özlem'e.
Bir sevgi seline kapılıp gitmektir bazen.
Bazen de yaşadığın hayattan bezip,
Bir tenhada ölmektir.
…İster sevinçten olsun ister kederden, ağlamak ihtiyaçtır. Su kadar doğal, yaşam kadar gerçektir. Bir dindirme biçimidir ağlamak, içinizde kopan fırtınaları. Kalbin kırıklarını dışarı vuruş biçimidir. Yüreğinize “Çığlık” isimli duyguyu resmederken çok değerli bir tabloya vurulan son fırça darbesidir ağlamak.
Kimine göre acizliktir oysaki, ağlamayı beceremeyenler için. Kolay değildir her şeye ağlamak, her şeye gülünmeyeceği gibi. Sözlerin sustuğu anlarda hıçkırmaktır cümleleri yenen. Bir kitabın önsözü gibidir ağlamak, en mantıklı kelime kadar manidar.
“Yaradan rahmetini, kahrından üstün tutsaydı.
Ne olurdu halimiz, gözyaşı olmasaydı...”
Ağlamak yaşama karşı samimiyettir.