Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mayıs '20

 
Kategori
Öykü
 

Ağlarsan Islanırsın...

Değerli okuyucularım, bu salgın günlerinde yine Aysel Hanım’dan içlerinizi ısıtacak çok güzel ve dokunaklı bir öyküyü, beğeninize sunuyorum.                                                

---------------------

Gözlerini açtığında zamanı algılayamadı. Hala karanlıktı ve uykusu vardı. Bir süre daha döndü yatağın içinde, gerinerek saate baktı. Birden fırlayarak “oooo” diye iç geçirdi. Pencerenin önüne gelip, hızla tülü çekti. “Ah yağmur!” diyerek gülümsedi.

Yağmur henüz başlamıştı. Önce, iri damlalar halinde cama vururken, hızını arttırmış sonra biraz sakinlemiş, sicim gibi yağmaya başlamıştı.

Hareketleri yavaşlamaya, o ilk kalktığı andaki telaşı tükenmeye başladı. Usulca başını cama dayadı. Bahar olmasına rağmen, havalar hala serindi. Nefesi camı buğulandırmış, camdaki görüntü bozuldukça, uzaklardaki damlalar netleşmişti. Gözleri hüzünle kısıldı, yağmuru nasıl ve ne zaman fark edip sevdiği gün geldi aklına. Eliyle camın buğusunu sildi. Her şey film şeridi gibi geçiyordu gözlerinden.

                                                               

* * *

Kadın, ıslanmış elbiseleriyle yanındaki genç adama bakıyor ve:

“Çok ıslandık. Napıcaz şimdi?” Üzerindekileri çekiştiriyor, ayakkabılarına dolan suları durup durup silkeliyor, tedirgin hareketlerle sığınacak bir yer arıyor. Genç adam sadece gülümsüyor. Kadının bütün hareketlerini dünyanın en güzel manzarasını izliyormuş gibi telaşsız bir hayranlıkla, sanki o anın tadını çıkarıyordu: “üşüdün mü?” diye sorunca kadın huysuzlanarak:

“Hayır ama. Ya şu halimize bak. Her yerimiz ıslandı. Napıcaz böyle?”

Adam, sakin, kolundan tuttu ve yavaş yavaş yürümeye başladılar. Çevrede insanlar aynı şekilde koşuşturuyordu. Saçak altlarından yürüyerek sıra sıra kafeteryaların olduğu bir sokağa girdiler. Kadın yalvarır gibi:

“Lütfen artık bir yere girip oturalım.”

Adam, çevresine bakınarak köşede bir yeri eliyle işaret etti:

“Burada oturalım. Birazdan güneş gelir buraya, ısınırsın. Hem duvar dibi.”

Kadın, çekinerek etrafına bakındı. Onlar gibi birkaç kişi daha yağmurdan sığınmıştı kafeye. Adam, eliyle işaret ederek çay istedi. Sonra hızlıca yanına oturdu kadının. Kadın, titreyerek ellerini dizlerine koymuş, önüne bakıyordu. Adam:

“Neden sevmiyorsun yağmuru?” diye sordu, gülerek elini avucuna aldı. Kadın huzursuzlandı:

 

* * *

“Neden seveyim ki? Baksana rezil olduk. Hem ben, beni kısıtlayan, engelleyen şeyleri sevmiyorum.”

Adam gülümsedi yeniden:

“Senin bir suçun yok. Sana yağmuru kimse anlatmamış ki.”

“Nesini anlatacaklar yağmurun? Yağmur işte. Öyle yağar. Her yer çamur olur. Ha şimdi bana coğrafya dersi verme. Gerekli de bilmem ne. Ben de biliyorum gerekli. Keşke gece yağsa. Ne güzel olur. Sabah kalkınca güneş pırıl pırıl olur. Kimse de ıslanmaz. Öyle değil mi?” Sessizce dinledi adam. Sonra başladı konuşmaya;

Yağmuru anlattı. Uzun uzun, elleri ellerinde. Uzak yerlere bakarak. Özlemle. Hasretle. Kadın dinledi. Uzun uzun. Yüzü yumuşadı, yüzündeki damlaları sildi eliyle. Dokundu adamın yüzüne. Âşık oldu yağmura. Adama. Anlatmayı bitirdiğinde adam, güneş yakıyordu tenlerini. Başını kaldırıp gözlerine baktı kadının. “Bir gün bir kızım olursa adını “Yağmur” koyacağım.” dedi adam.

Yağmur sessiz sessiz yağarken, gözyaşları yanaklarını ıslattı. Elleriyle gözlerini kuruladı. Her yağmur yağdığında gözlerinde canlanan anıları uzaklaştırmak ister gibi, başını iki yana salladı.  

Küçük kız annesinin eteklerini çekiştirdi:

“Anne neden ağlıyorsun?”

“Ağlamıyorum tatlım.”

“Ağlıyorsun işte. Her yağmur yağdığında ağlıyorsun. Sen yağmuru sevmiyor musun anne?”

“Olur mu öyle şey? Tabi ki seviyorum.”

“Hem abim dedi ki, benim adımı sen koymuşsun. Madem yağmurda ağlayacaktın. Neden adımı Yağmur koydun?”

“Çok sevdiğim için, yavrum.”

“Yağmuru mu?”

“Yağmuru da, seni de.”

 

 
Toplam blog
: 706
: 83
Kayıt tarihi
: 18.05.16
 
 

Ben, Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü mezunuyum. Şuan için öze..