Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Nisan '14

     
    Kategori
    Gündelik Yaşam
     

    Ağlayamıyorum

    Ağlayamıyorum
     

    Alıntı


    Dün otobüste gözlerim dolunca fark ettim. Ağlayamıyorum.

    Tek başıma ağlayamıyorum, korkuyorum; yalnızlığın ve çaresizliğin içine daha da saplanacağım diye, bu hisler içimden hiç gitmeyecek diye.

    Arkadaşlarımla ağlayamıyorum, biliyorum anlamayacaklar, acıyacaklar, samimi bir dost yerine küçük bir çocuk olarak kalacağım hafızalarında.

    Aslında küçük çocuk olduğum bir yer var: ailem. Ama işte asıl orada kendim olmaya hakkım yok. 

    "Ne kaldı geriye?" diye içimden geçirdim ve otobüs seçeneğini ciddi olarak düşündüm. Tabii sonucu tahmin edebilirsiniz.

    Ben de buraya yazmak istedim, sözcüklerle ağlamış kadar olmak istedim.

    Size gözyaşlarımı gönderemem neticede.

     

    -Biraz ara vereceğim, gözlerim dolmaya başladı-

     

    Sanırım neden ağlamak istediğimi, daha doğrusu vücudumun neden beni sanki içimden çıkarıp atmam gereken bir parça varmış gibi durmadan zorladığını merak etmişsinizdir. Ve yine sanırım yazı tam da burada çekiciliğini yitirecek, çünkü cevap hem hiçbir şey, hem her şey. 

    Biliyorum ki bu koca evrende miniciğiz, biliyorum ki bireysel olarak yaşadıklarımızın "büyük resim" için aslında hiçbir önemi yok. Keşke bunu bilmek içimi soğutabilseydi. Hadi soğutmadı tamam, ama bari kendi hüznümü yaşamama izin verseydi. Fakat ben "kum tanesi" sıfatımı bilince yapamıyorum, dünyada bu kadar fırtına varken, kendi yolculuğuma üzülmeye vicdanım el vermiyor.

    Fırtınalara ise üzülmemek mümkün değil, kendi acımızın binlerce katından bahsediyoruz, örneklendirmeye girmeyeceğim. Peki tam anlamıyla üzülmeye kimin yüreği yetiyor? "Kum tanesi" çaresizliğini hissetmeye kim cesaret edebiliyor?

    Birini seçin: ya korkak olacaksınız, ya ruhsuz.

     
    Toplam blog
    : 1
    : 432
    Kayıt tarihi
    : 25.04.14
     
     

    Öğrenciyim. ..