Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mart '10

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

Agnostik bir babanın çocuk yetiştirme zorlukları

Agnostik bir babanın çocuk yetiştirme zorlukları
 

Geçenlerde oğlum yanıma geldi ve “baba bizi yukarılardan izleyen bir adam varmış, her şeyi görüp, biliyormuş” benzeri şeyler söyledi. Benzeri diyorum, çünkü beş yaşın ifade sınırları içinde söyledikleri biraz daha parçalı bulutlu bir şeydi. Buna karşın, onun “adam” dediği şeyin Tanrı olduğunu anlamam zor olmadı. Çünkü anlatmaya çalıştığı şey bir tanrıya tekabül ediyordu.

Beş yaşını doldurmak üzerine olan oğluma, şu ana kadar Tanrı kavramı ile ilgili bir şey anlatmadım. Aslında bu konu zaman zaman zihnimi meşgul etmiyor değil. Çünkü çocuğuma bir yaratıcı olasılığından bahsetmenin ya da bahsetmemenin avantajları ve dezavantajları hakkında düşünüp duruyorum.

Bir Tanrının varlığından bir gerçeklik olarak değil de, dünya üzerinde birçok insanın inandığı bir olasılık ya da bir kültürel olgu olarak anlatmayı çok istedim ama bunu anlatmak için başvuracağım kavramların beş yaşındaki bir çocuk için ağır olacağını düşündüm. Tanrı kavramından bir gerçeklik, kesinlik olarak bahsetmeyi ise hiç düşünmedim.

Aslında Tanrı kavramından bir gerçeklik olarak bahsetmenin zor olmadığını uzun zamandan beridir düşünüyorum. Çünkü “süperman” ya da “örümcek adam” gibi gerçek üstü güçlere sahip kahramanlara inanan bir çocuk için, Tanrı gibi tüm yetki ve güçlere sahip bir kavrama inanması hiç de güç değil. Oğlumun “örümcek adam” tiplemesine inancı o kadar yüksek ki, bir gün evimizin penceresinden, örümcek adamcılık oynarken atlamak isteyeceğinden fazlasıyla korkuyorum.

Ancak elbette Tanrı kavramı ile diğer masalsı kahramanlar arasında ciddi farklar var. Masalsı kahramanlar neticede birer kahraman ve bir olasılık gerçek olmaları, bir çocuğun da aynı mertebeye ulaşabileceği, aynı özelliklere sahip olabileceği hayalini de beraberinde getiriyor. Oysa Tanrı kavramı böyle bir şey değil. Çünkü Tanrı kavramı zihinde yer edinmeye başladığı anda, hiçbir insan kendisini onun yerinde olmak gibi bir hayale kaptırmıyor. Tanrı bir kahraman olmadığı gibi, eğlendirmek gibi bir işlevi de yok. Çünkü sahip olduğu güç ve yetkiye doğrultusunda kurallar koyuyor ve bunlara uyulmasını istiyor. Yani bir masalsı kahramanın sahip olduğu güç ve yeteneklerle, bir Tanrının gücü ve iradesi arasında nerdeyse hiçbir ortak nokta yok.

Bu nedenle Tanrı kavramının bir çocukta özdeşleştiği nokta, onu sürekli takip eden ve denetleyen, ona istediği şeyi yapabilecek bir varlık oluyor.

Dindar insanların çocuklarını yetiştirirken, ellerinde “Tanrı” kavramı gibi, işlerini kolaylaştırıcı bir unsur olduğunu düşünüyorum zaman zaman. Çünkü en zor şeylerden birisi bir çocuk üzerinde otorite geliştirmek. Çocuklar genellikle, sahip oldukları dinamizm gereği anarşist ruhlu olurlar. Otoriteye direnmek, gücün dayattıklarına karşı çıkmak, kendi özgürlüklerinin peşinde koşmak, onları çocuk yapan temel şeylerden bazıları. Ancak neticede, her mücadelede, direnişçi ile otorite arasındakikavganın sonucunu belirleyen şey, aradaki güç dengesidir. Aşırı ve orantısız bir güç dengesi, kavganın şiddetini ve sınırını belirler. Bir anne babanın, çocukları üzerinde güçlerini sergileyebilecekleri alan fiziki müdahale ile sınırlı ve o sınır genellikle çok fazla etkili olmuyor. Ama zihne müdahale eden, oraya ağırlığını koyan, korkuyu beynin temel malzemesi yapan bir otorite için, çocuklara sınır koyabilmek daha kolay. Tanrının sahip olduğu o sınırsız güç ve yetenek, her şeye ulaşma, her şeyi görme, her şeyi bilme ve her istediğini yapabilme hali, bir çocuk için bir süre sonra kendiliğinden bir otokontrole, aşırı yoğun bir iç denetime neden olabiliyor.

Açıkçası kendi çocuklarımda bu tarz bir aşırı otokontrol oluşmasını arzulamadığım için, bir Tanrı gerçekliğinden bahsetmeyi düşünmedim. Ama yaşı gelişip, sosyal ilişkileri arttıkça, edindiği bilgi çeşitliliği de artıyor. Bunun örneklerini de görmeye başladık.

Gerçi oğluma bir kavram olarak bir Tanrıdan bahsetmemiş de olsam, inanç kültüründen kopuk olduğunu söylemek mümkün değil. Çevresinde namaz kılan, camiye giden insanlar var. Günde beş vakit ezan sesi duyuyor, bir şeyler için dualar edildiğini biliyor. Ama bu tip davranışları bazı kişilerin alışkanlıkları, onların kültürel yapısı olarak görüyor, içeriğine inmiyor. Örneğin şu ana kadar ne bana ne de annesine, “neden başkalarının namaz kıldığını ama bizlerin kılmadığını” sormadı. Eğer zihninde diğer insanlarda gördüğü eylemleri sorgulayacak olsa, o kişilerle bizim aramızda bir mukayeseye gitmesi gerekirdi. Ama böyle bir şey şu ana kadar gerçekleşmedi. Zannedersem o aşamaya yavaş yavaş gireceğiz. Çünkü dünyayı ve çevresini daha fazla sorgulayacağı bir döneme giriyor.

Bu benim de, bazı şeyleri anlatmam için hazırlıklı olmamı gerektiriyor. İstediğim şey, bir ateist ya da benim gibi bir agnostik yetiştirmek değil. Sadece kendi inanç kimliğine kendi bilinci ile ulaşmasını sağlamak. Ama gene de, kendi fikirlerime torpil geçip, kısmi avantajlar sağlayacağıma şüphe yok. Ancak bu mutlak bir avantaj değil. Çünkü çocuklarım belirli bir yaştan sonra, yaşamın çok geniş kesimlerine hakim olan bir inanç kültüründen ister istemez etkileneceklerdir. Bu nedenle benim duruşum, inancın avantajlarını biraz törpülemiş olacak, o kadar.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..