Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Haziran '10

 
Kategori
Anılar
 

Agora'da bir anım

Geçenlerde Agora Antik Kenti'ne gittim. O gün planım oraya gitmek değildi; öylesine sokağa çıkmıştım. Vapura bindim, Konak'a geçtim. Sonra yürüye yürüye Agora'ya vardım. Nizamiye kapısından geçerek siteye girdim. Birkaç adım ilerlemeye kalmadan kapıdaki "Giriş Ücreti 3 TL" yazısını farkettim ancak nizamiyede ücret ödeyecek kimse yoktu. Sanki bu yazı oraya laf olsun diye asılmıştı. Müzede nadide birçok eser vardı ancak para ödenip girilecek donanımda görünmüyordu; tadilat halinde olduğu belliydi. Birkaç adım daha attıktan sonra arkamda bir adamın belirdiğini farkettim. Nizamiyede görevli olduğunu anladım. Ancak onun da "Amatör bir nizamiyeci" olduğu belliydi çünkü üzerinde güvenlik üniforması yoktu; sadece kumaş pantolon ve kazak giyiyordu. Ona doğru seslendim:

-Afedersiniz, giriş ücretli miydi?

Göz kapakları yarı inik cevap verdi:

-Üç dakika sonra kapanıyor.

-Biraz daha bakabilir miyim?

-Peki. Üç dakika daha var, bakabildiğin kadar bak.

Ben de üç dakikayı değerlendirmeye koyuldum. Hemen yanıdaki antik çağdan kalma işlenmiş kayalara, sütunlara bakmaya başladım.

Hep çok eskilerden kalma şeyleri incelemekten hoşlanmışımdır. Onlara bakıp o devirlerdeki hallerini, mekanlarının çevresini tasavvur etmeye çalışırım kendimce.

Mermer kayaların işlemelerine dokunup o tarihin ruhunu hissetmeye çalıştım. Bu halimden bekçi etkilenmiş olacak ki bana seslendi:

-Birader bakar mısın? Burayı rahat rahat dolaş. Çıkarken de şu taraftaki kapıyı kullan.

Eliyle sitenin kuzey tarafına işaret etti. Orada park halinde bir otomobil vardı. Sağ tarafında ise yanında inşaat için ayrılmış kum yığını bulunan bir kapı vardı. Belli ki kapı da tadilat halindeydi. Adam devam etti:

-Eğer birşey söylerlerse Ahmet Abi yolladı dersin.

-Tamam abi...

İçim rahatlamıştı. Artık rahat rahat eserleri inceleyebilirdim.

Aslında tarihle profesyonel bağlamda bir ilişkim yoktur. Ancak bana öyle geliyor ki benim eserlere bakışımı seyreden bir kişi mesleği tarih olan biri olduğumu düşünebilir.

Bazı taşlar üzerinde eski Yunanca yazılmış yazılar vardı. Acaba yazılar ne anlatıyordu? Keşke anlayabilseydim... Eserleri inceleyerek ilerledim. Bu arada antik kent ile ilgili bilgi veren tabelaların olduğu bölüme geldim. Tabii bu kentin hangi çağda, hangi yüzyılda varolduğunu öğrenmek beni daha çok aydınlatırdı. Okumaya koyuldum ama sıkıldığım için tam bir okuma olmadı bu... Çünkü Agora ile ilgili verilen birçok bilgi efsanelere dayanıyordu. Sanırım eski çağlarda yaşayan tarihçiler olayları hep efsanelerle belgelemişler. En azından tabelalardan Agora'nın M.Ö. 300 yılında kurulduğunu, ticaret, din, alış-veriş merkezi olarak kullanıldığını, bir bazilikanın bulunduğunu öğrendim.

Yürümeye devam ettiğimde yürünülen yüzeyin yaklaşık 4-5 metre aşağısında birbirine bağlı pasajlar vardı. Fikrimce burası o dönemde dükkanların bulunduğu yerdi ve o zamandan günümüze kadar toprak orayı içine almış ve en nihayetinde arkeologlar araçlarıyla kazıyıp gün ışığına çıkarmışlardı. Pasaja inmek için müze görevlileri demirden merdivenler yapmışlardı. Bu merdivenlerden pasaja indim ve birden kendimi Agora'nın insanlar tarafından yaşandığı o devirde hissettim. Güzel bir duyguydu bu... Sanki o devrin ruhu gözlerimde nur gibi parlıyordu. Pasajın içinde yürüdüm, taşlara elimi sürdüm, rüzgarın aşındırdığı yerlerde tarihi hissettim, oranın kokusu ciğerlerime doldu, şöyle rahat bir nefes aldım...

Bağlantı noktalarından geçip diğer pasajlarda gezindim ve karşıma bir ağız dolusu şırıl şırıl berrak su akan bir çeşme çıktı. Sanki bu çeşme tatlı ve berrak suyunda o güzelim çağların ruhunu günümüze aktarıyordu. Akan su pasajın boylamasına tam ortasından geçen ince uzun toprak bir kanaldan geçerek sanki tarihin kanını bütün Agora'da deveran ettiriyordu.

Bu arada kendisine o tarihi mekanı mesken edinmiş şanslı ve melankolik bir kara kedi gezimde bana eşlik etmeye başladı. Bana bir anda alışıvermişti. İçinde bulunduğum hoş esrikliğin de etkisiyle kanım ona kaynamıştı. Kedicik bacağıma sürtünüyor ve tatlı, yumuşakça miyavlıyordu...

 
Toplam blog
: 2
: 478
Kayıt tarihi
: 29.06.10
 
 

Adım Emre. Çankaya Üniv. İşletme Bölümü mezunuyum. Uğraşılarım arasında bahçeyle uğraşmak, evcil ..