Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ağustos '09

 
Kategori
Güncel
 

Ağrı kadar Türk, Cudi kadar Kürt müyüm?

Ağrı kadar Türk, Cudi kadar Kürt müyüm?
 

Kadınlar arası, "Kör gözüne parmak "yarışması


Gene meydan gümbür, gümbür gümbürdedi.

Müzmin muhalifler, muhalefet partileri, ulusalcılar, milliyetçiler, şehit dernekleri ayağa kalktılar. Hükümetin, "Demokratikleşme Paketi'ne" olanca güçleriyle karşı çıktılar.

Önce "demokratik açılım"ı, "kürt açılımı"na döndürdüler. Sonra veryansın ettiler.

Henüz içeriği bile netleşmemiş paketi, uygun buldukları tarafından tutup yerden yere çaldılar. Üniter yapının bozulacağını, şehitlerin kanının yerde kalacağını söylediler. Devlet, "İmralı canisiyle birlikte hareket ediyor" dediler. Açılımın, dış kaynaklı olduğunu ima ettiler.

Son cümleyi kuranlar, "Acaba bizim dış kaynaklı olmayan neyimiz var?" diye şöyle bir etraflarına bakmadılar. Yoksa şu otomobiller, telefonlar, televizyonlar, modalar, dövmeli kızlar, küpeli delikanlılar, entel barlar memleketimizin özgün icadıydı da ben mi bunlardan bîhaberdim?

Hem batılının şirketinde çalış, hem batılının arabasına bin, hem batılı gibi yaşa, hem batı düşmanlığı yap, hem de ulusalcı/milliyetçi ol! Dahi genç entellerimiz, çok yaşayasınız emi? Devam edelim...

Eğer böyle giderse, memlekette taş taş üstünde kalmayacaktı. Güroymak'ın adı Norşin olacak, Mezepotomya'nın "meze"si kalkacak, geriye Potomya'sı kalacaktı. Sonra da Potomyalı (Güneysu) Recep, açılım ve barış ayaklarına yatıp memleketi satacaktı. Bununla kalmayıp "anayasal türklüğü" de kısırlaştıracaktı. Artık, "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes, Türktür." olmayacaktı. (Anayasa madde 66)

Mikrofona geçip, "Selâm Kürdistan'a, selâm Kürdistan dağlarına, selâm kardeşlerime, selâm kardeşime!" naralarıyla PKK'lılara nutuk çeken Selânikli Yalçın (Küçük), halâ el üstünde tutulacak, Potomyalı Recep (Tayyip) ise, hedef tahtası yapılacaktı.

Çünkü milli kimiğimiz etnisiteye feda ediliyor, ülkenin sosyal dokusu parçalanıyordu. Buna ne gerek vardı? Zaten her vatandaş, "ne mutlu türküm" dedikten sonra kendi etnik kimliğiyle gurur duymuyor muydu? Duyuyordu da yalnız, "kürdüm, arabım çerkezim, lâzım" demenin bir sınırı ve süresi vardı. Sınır ve süresi de, Sabih Kanadoğlu'nun bu sözleri duyup, "aidiyetiyle övünenler hakkında" nasıl dava açılacağını açıklayıncaya kadardı.

Öte yandan hükümet, önüne gelen herkese, "benimle bu işe var mısın?" diye sormaya devam ediyordu. CHP ve MHP hariç partilerle, STK'larla görüşüyor, 12 kötü adam (gazete yazarı) la çalıştaylar düzenliyordu. Önceleri, ben, "PKK'ya terör örgütü demeyenlerle görüşmem" diyen Başbakan, bu kararından vazgeçip DTP ile masaya oturuyordu.

Ahmet Türk'ün kürt partisi, bir taraftan açılıma destek verir görünürken, diğer taraftan da herkesin kendisine "imralı canisi" dediği adamı "Sayın Öcalan" yüceltmesiyle anarak, ısrarla sürece dahil etmek istiyordu. Onlar bu ısrarın kamuoyundan sert tepki göreceğini, süreci akamete uğratabileceğini bilmeyecek kadar saf olamazlardı. Daha açık söylemek gerekirse aslında DTP bu tavrıyla, "demokrasi paketi" karşıtlarıyla aynı yerde duruyordu.

Herkesin ileri geri konuştuğu bu ikircikli ortamda İmralılı Öcalan durur mu? O da, birileri tarafından devreye sokuluyor ve ortaya, açılım karşıtlarının elini güçlendiren bir yol haritası atıyordu. Kürtlere özel meclis, özel diyanet, özel savunma gücü, özel örgütlenme vs. istiyordu. Böylece Hükümet, kamuoyunun karşısında, elindeki "kürt açılımı paketiyle" yapayalnız kalmış oluyordu. Vallahi, bu ne güzel bir oyundu! Tutar mıydı, tutardı.

DTP'nin, hem barışçı görünüp, hem de binlerce insanın kanına ve canına kasteden malum terör örgütünün lideri Öcalan'ı, inatla açılıma dahil etmeye kalkması başka türlü nasıl yorumlanabilirdi ki? Bence bu, pişmiş aşa su katmaktan daha öte bir şeydi.

Vaziyet böyle olunca insan, "yoksa, hükümet veya Ak Parti yönetimine yeni bir tezgâh mı kuruluyor?" diye düşünmeden edemiyordu. Çünkü olanlar, "cehennemin yolu iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir, " sözünü neredeyse, bire bir doğruluyordu.

Sorduğunuzda herkes teröre, ayırımcılığa, kürt/türk zıtlaşmasına karşı duruyordu. Hiç kimse, gençlerimizin ölmesinden, bombalama ve cinayetlerden yana görünmüyordu. Otuz yıldır süren bu kavga, bu kan artık dursun, barış gelsin istiyordu. Herkesin bu kadar arzulu olduğu bir konuda birileri, "madem öyle, gelin hep beraber bu problemi çözelim, " diye, iyi niyetle yola çıktığında ise arkasında kimseyi bulamıyordu.

Berberle üç tel saçı olan adam arasında şöyle bir konuşma geçmiş:

Berber- Saçınızı nasıl tarayayım efendim?

Adam- Sağa olsun!

Berber- Üzgünüm, saçlarınızdan biri koptu efendim.

Adam- Öyleyse sola tarayın!

Berber- Ah! Çok özür dilerim biri daha koptu efendim. Malesef tek saçınız kaldı.

Adam- Bırakın dağınık kalsın!

Açılıma karşı çıkan asıl öncüler biliyorlar ki, eğer ülkemizin saçını/başını düzeltmeye kalkarsak, öncelikle bir kısım eski ve yaşlı tüyler yerinden kopacaktır. En önemlisi, bunlarla birlikte bir çok parazit te tarağın dişlerine takılıp, tutunduğu yerden düşücektir. Böylece yıllardır bu ülkeyi kimin kemirdiği, kavgaları kimin çıkarttığı, faili meçhulleri kimin işlettiği, binbir çeşit tezgâhı kimin kurdurduğu anlaşılacaktır. Şimdi bu söylediklerimi ciddiye almadınız mı?

O zaman bırakalım dağınık kalsın! Değil mi ama?

Resim: www.ekolay.net/haber/haber.asp?pid=3&haberid=...

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..