Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '11

 
Kategori
Öykü
 

Ağustos böceği..

Ağustos böceği..
 

Hava güneşli, dokunsan yakacakmış gibi sıcak diyorlar. Duyuyorum sesleri. Ah bir de görebilsem o güzellikleri ! İnsanlar şikayet ediyor. 

"Yapış yapış olduk ! Ne biçim sıcak bu ! " 

diye.Oysa var mıdır daha güzel mevsim, daha güzel ay ! On yedi yılda bir kez yaşanılan, doya doya şarkı söylenen..Ah ağuston ah ! 

İçimden bir his zamanın geldiğini söylüyor. Artık iyice ısınan toprağın altından çıkmanın vaktidir. Ufak ellerimle eşelerken toprağı bir bir düşünceler geçiyor aklımdan. 

"Acaba güneş dedikleri şey nasıl ? Bahsettikleri kadar parlak mı ? Ya gökyüzü ! Mavi diye bir renk varmış ! Doğru mu ? Ah bir de çıtır kızlar varmış ! Onlarıda merak ediyorum.." 

Son bir hamle ile çıkıyorum toprağın altından..Ah ! Nedir bu ! Gözlerimi yakıyor.Güneş dedikleri bu mu acaba ? Karınca öyle demişti.Büyük ve sarı ! Nerede bu ? Gözlerim o kör edici aydınlığa alıştığında etrafıma bakıyorum. Bir anda üzerime düşen gölgenin ne olduğuna bakarken az daha eziliyordum ! Neden dikkat etmiyorlar ? Ben onları ezsem kıyameti koparırlar.Onlar beni ezince sorun yok ama ! Sinirimin beni bırakıp gitmesine izin veriyorum. Elimdeki zamanı iyi değerlendirmem gerek. Beceriksiz adımlarla yürürken önüne gelen ilk ağacı görünce duraksıyorum. Ağaç. Demişti karınca ! Evet bu büyük şey o olmalı ! Üzerine tırmanıyorum ağır aksak hareketlerle. Bulduğum bir dal parçasının üzerindeki yaprağa konuyorum. Hissettiğim açlığı bastırmak için parça parça yiyorum yeşil, bol damarlı yaprağı. Karnım doyduğunda bir şarkı tutturuyorum. Bizim oralarda meşhurdur bu şarkı.. Ama ne yazık ki insanlar dilimizi anlamıyor. Varsın anlamasınlar. Başlıyorum kendi dilimdeki şarkıyı söylemeye. 

"Karanlıktı her yer ! 

Dünya karanlıktı.. 

Beklemek vardı kaderde.. 

Beklemek ömrü.. 

Gün geçsin, ay geçsin, yıl geçsin ! 

Geçsin ki gelsin on yedilik ağustos ! 

Gelsin ki gerçek ömrüm ilk ve son günü ! " 

Derken duyduklarımla kesiliyor şarkım. Aldığım ufak nefeslerin kesildiğini hissediyorum. Bu insanların söyledikleri kelimelerde nesi ! Aklı başında mı bunların ! Nasıl derler tembel ve işe yaramaz canlılar olduğumu ! Ve karıncanın bütün yaz boyunca kışlık erzak hazırlayarak çalışkanlığını kanıtladığını ! Derlerdi de inanmazdım ! Anca gözünün gördüğüne inanır insan oğlu , bakmaz işin ardına ! 

Şarkı söylememiz tembellik ha ! Haklısınız..Evet ! Evet haklısınız insan oğlu ! Haklısın La fontaine ! Öyle haklısınız ki kaf dağına diktiğiniz burnunuzu daha da kaldırın göklere ! Her şeyi çok iyi biliyorsunuz ya ! Bakmayın önünüze ! 

Madem bir deli atmış taşı kuyuya.Çıkarmak bana düşer ! 

Sanır mısınız ki keyfimizden yaparız tembelliği sizin gibi ! Bizim tembelliğimiz -ki sizin tembellik dediğiniz şey bizim ömrümüzün tek ve gerçek gününün kutlamasıdır- yaşamaktır ömrümüzün ilk ve son gününü doyasıya. Oy yedi yıl özlemle hasretle bekleriz yeniden doğacağımız günü ! Saatler boyu susmadan şarkı söyleriz, güneşte yıkanırız kutlamak için yer yüzündeki ilk günümüzü. 

Sonra hava kararır.Gece olur, ay gelir misafirliğe..İzlerken mehtabı son şarkılar yükselir dudaklarımızdan göğe ! Sonra uyku bastırır, göz kapaklarımıza ağırlık çöker aynı gecenin karanlığı gibi. Yavaş yavaş söner kanatlarımızın ardındaki ışık.Soluklaşır... Soluklaşır ve kayıp olur.. Uzaktan diğer böceklerin sesini, toprağını eşeleyip, yeryüzüne çıktıklarında attıkları sevinç çığlıklarını duyarız..Ve giderek silikleşir görüntüler, sesler. 

Evet ! Huzurluyuz.Mutluyuz.Ve sonsuz tembelliğe gömüldü bedenlerimiz.. 

 
Toplam blog
: 112
: 512
Kayıt tarihi
: 05.08.10
 
 

Yazarım, çizerim... Hayalperestin önde gideniyim... Uykuya aşka aşık olduğumdan daha çok aşığım....