Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ağustos '06

 
Kategori
Tarih
 

Ağustos’ta çifte zafer ve...

Birinci Dünya Savaşı sonunda “Şark Meselesi” adı altında düşman vatan topraklarını işgal etmeye başmış ve millet bu işgale karşı ölüm-kalım mücadelesini başlatmıştır.

“Dünyaya nizam verme” sevdasındaki sözde büyük devletlerin desteğindeki Yunan taşeronlarının, yaklaşık 850 yıl düşman çizmesi görmeyen vatan toprakları, Anadolu’yu işgalini sona erdiren 30 Ağustos Zaferi’ni kutluyoruz.

Sanki bu zaferi İngiliz, Fransız, İtalyan, ABD destekli Yunan kazandı.

Gerçekten 30 Ağustos’ta Maraşı’ı işgal eden Fransız mı, İstanbul’u işgal edenler mi, Yunan mı kazandı, yoksa biz mi?

Ve biz sadece Yunan’a karşı kazandığmız zaferi kutluyoruz.

Yani taşarona karşı.

Peki müteahide karşı olanı neden unutuyoruz?

Zira Batı’da 30 Ağustos da zafer kazanılırken Doğuda’da, esas müteahide karşı yani İngiliz’e karşı yapılan savaş kanzanılıyordu.

Bu günkü Irak’ın içinde ingilize bırakılan Musul, Irak’ı oluşturan üç ilden biri olarak Misak-ı Milli’de de tüm Cihan’a ilan edildiği gibi bizim ilimizdir.

Ancak Nasılki “Mondoros Ateşkes” şartlarını ihlalal eden Yunan taşaronlar batı Anadoluyu işgale kaltktılarsa yine aynı ateşkes antlaşmasını, Mondoros’u çiğneyen ve Wilson prensiplerinde yer bulan, “Her halkın istediği idareyi, özgür iradesi ile belirleme” ilkesini yerine getirmeyen İngilizler, Musul ve Kerkük’e yürüdüler..

O dönemde Ordular bütün gücü ile Yunanlıların saldırısına karışı Batı Anadolu’da çarpışıyordu.

İki kare bir araya getirildiğinde yunanlıların üzeremize saldırılmasındaki asıl maksatlardan birinin Musul vilayetini gözüne kestirmiş olan İngilizlerin kuvvetlerimizi Batı Anadolu’da tutarak Irak’ta düzenleme yapmaları için nefes aldıkları ortaya çıkmaktadır. Yunanlılarla bizi oyalayan İngilizler; Boğazlar ve Musul’un emniyetini sağlıyorlardı.

Ülkenin güneydoğusuna yani Irak’a ordu göndermek mümkün olmamıştı.

İngilizlere karşı Musul vilayetinde yer yer ayaklanmalar sürüyordu.

Doğuda tek yol, gayri nizami harpti.

Bu nedenle “Antep Müdafii” diye ünlenen Özdemir bey’e görev verilir..

22 Haziran 1922’ günü Revandiz’e varan Özdemir bey, Revandiz’de büyük törenlerle karşılandı.

Özdemir beye verilen talimat, Misak-ı Milli – Milli And- sınırları içinde bulunan bölgenin ingilizler tarafından işgalini önlemek, halkı Türk hükümetine bağlamak, yerli işbirlikçilerin İngiliz aleti olduğunu açıklamaktı..

Özdemir bey, kısa zamanda teşkilatlandırdığı gönüllüler ile Süleymaniye bölgesi ile irtibat kurmak için 31 Ağustos 1922 de Banya’da üç bin kişilik İngiliz kuvetine karşı taarruz ederek onları bozguna uğrattı. İngilizler bir çok esir verdikten sonra top, silah ve diğer harp araçlarını bırakarak Kerkük’e kaçtı.

Böylece İngilizlerin desteğindeki Yunanlılar’a karşı Batı Cephesi’nde Anadolu’da ki 30 Ağustos 1922 Büyük taarruz başarısından bir gün sonra Doğu Cepnhesi’nde Musul’da İngilizler yenilmişti.

Türk birlikleri batı cephesinden gönderilemeyeceği için, Doğudan kaydırılacaktı. Doğu cephesi komutanı yeni birlikler gelene kadar Özdemir bey’den savunmada kalması sağlık verdi.Özdemir bey elindeki az kuvvetlerle İngilizlere karşı direnerek onları uzun süre oyaladı.

Fakat, İngilizler 1922 Aralık ayında üstün teknoloji ve teçhizat ile donatılmış kuvvetler ve uçaklar desteğinde taarruza geçtilerse de Barzan ve Zeber aşiretlerinin yardımıyla tekrar yenilgiye uğradılar.

Bu defa İngilizler 8. Nisan 1923 de iki tugay, 16 top, 400 kişilik Nasturi ve iki bin kişilik aşiret kuvvetleri ile taarruz ettiler. Batı’dan destek bulamayan Özdemir bey kuzeye, sonra İran’ın Uşno kasabasına oradan da Türkiye çekildi.

Önemli bir kuvvet ve tedbir alınamadığından sonuç İngilizlerin üstünlüğü ile sona erdi.

Bu arada devam eden Lozan konferansın da Batı Anadolu kurtarıldı. Ancak İngilizler Musul meselesini mutlaka kendi aralarında sonradan düzenlemek için bastırdılar ve Lozan Antlaşmasınnı 3. Maddesine konu şöyle girdi:

“Türkiye ile Irak arasında ki hudut dokuz ay zarfında Türkiye ile Büyük Britanya arasında sureti muslihanede tayin edilecektir.

Tayin olunan müddet zarfında iki Hükümet arasında ihtilaf husule gelemediği takdirde, ihtilaf Cemiyeti Akvam meclisine arzolunacaktır”

Ve sonuç Lozanla Batıdaki zafer taçlandırılırken, yine lozan’la doğdudaki zafer cezalandırıldı.

Ve sonuç ordada..

Taşeron Yunan’a karşı kazanılan zafer kutlanırken, esas müteahit İngliz’e karşı kazanılan niçin gözden ırak tutuluyor ?

Ben anlamıyorum..

Yakın zamanda ABD Silahlı Kuvvetler Dergisinde (Armed Forces Journal) dergisinde yayınlanan Emekli Albay Ralph Peters’in ‘Kanlı Sınırlar’ adlı yazısına eklenmiş ‘ Ortadoğu Haritası’ uzun süredir internetde dolanıyordu ve hala duruyor.-http://www.armedforcesjournal.com/2006/06/1833899- Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde yayınlanan ve yukarada behsettiğmiz harita için Türkiye’de kimi irkilirken kimileri de “hayali” ya da “saçmalamışlar” türünden tepki verdi.

Fakat biraz daha geçmişe yolculuk yapalım.

İngiltere ve Fransa arasında; 9 ve 16 Mayıs 1916 tarihlerinde karşılıklı olarak verilen mektuplarla bir anlaşma sağlanır.

Bu anlaşmaların müzakerelerini Fransa adına Geoeges Picot, İngiltere adına Sir Mark Sykes yürüttüğü için bu anlaşmaya Sykes-Picot Anlaşması da denir. Sonradan İngiltere – Fransa arasında yapılan bu antlaşmaya Çarlık Rusyası’da taraf olur.

Öte yandan, İtalya’nın İtilâf Devletleri safında savaşa katılması ve Anadolu’dan ısrarla pay istemesi sonucunda 21 Nisan 1917’de St. Jean De Maurienne’de görüşmeler yapılır ve sonunda onada Osmanlı mülkünden pay verilmesi vaad edilir.

O günkü yani Skyes-Picot ‘da çizilen harita ile ülkemizin işgal durumunu ve bu günkü ABD haritasını açın aynı olduğunu göreceksiniz..

Siz unutsanız bile elin oğlu unutmuyor yüz yıllık projeksiyonlarını ve stratjejik planlarını..

İbret alınsın ve birilerinin hala beyni varsa düşünsün diye dikkatlerinize sunmak istedim..

O nedenlediriki;

30 Ağustos’ları sadece resmi geçitlerle, milletten kopuk resepsiyonlarla değil, milletin tamanının katılacağı, milletin tamamını kucaklayan, milletin gönlüne taht kurmuş bir ordu olarak; milletle el ele kutlamalı. Sadece taşeronu, yani Yunan’ı değil, kendisini 26 Ağustoslara 30 Ağustoslara mecbur eden esas düşmanını yeniden hatırlamalıdır.

Aç susuz bir milletin şaha kalkarak kazandığı zaferleri millete zehir etmemeli, zafer kazandığı değerler için can verenlerin kemiklerini sızlatmamalıdır.

Ve şu soruyu hiç aklından çıkarmalıdır:

Zaferi kime karşı, neden ve nasıl kazandık?

Belirli insanlar, ideolojiler vs hepsi gelir geçer ama esas olan millettir.

Milleti millet yapan değerleri için can veren, sıkıntılar çerken, bu taprakları bize hediye eden insanları rahmet ve minnetle anmak boynumuzun borcu.

Ama o aziz insanları anarken, bu sıkıntılara niçin katlanıldığını düşünmek de daha büyük borç...

 
Toplam blog
: 40
: 874
Kayıt tarihi
: 06.07.06
 
 

Hayata Elektronik teknisyeni olarak başlayan Çavdar, her kim  ne hal üzere gördü ise  öyle bilini..