Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mart '09

 
Kategori
Mizah
 

Ağzı olan içiyor!

Ağzı olan içiyor!
 

ağzı olan içiyor!


— “Buyurun, ne alırsınız?” diye soran garsonu yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya, tepeden tırnağa süzdükten sonra yavaş yavaş konuşmaya başladı Rıfkı:


- “Bizim ne alıp ne almayacağımız senin umurunda değil aslında. Aramızda bir alış-veriş ilişkisi var ve bu ilişkide ben müşteriyim, sen de patron adına garsonsun. Dolayısıyla, bizim ne alıp ne içeceğimiz gerçekten de umurunuzda değil. Siz, daha doğrusu patronun, bizim içeceğimizden ne kazanacak onun peşinde. Sen onun adına bunun izini sürüyorsun. Ben şimdi şunu ya da bunu demişim, sizin için hiç fark etmiyor. Öyleyse, ne alırsınız sorusunun sizin açınızdan almak istediğimizle hiç bir ilgisi yok...”


Salak garson tabii anlamadı ve bön bön bakarken ben:


- “Bize iki duble rakı getir, hadi bakayım koçum” diyerek olaya girdim.


Garson hala şoklarda, uykudan henüz kalkmış gibi sendeleyerek uzaklaşırken, yarı hayret yarı fırça Rıfkı’ya döndüm:


- “Yani helal olsun hiç değişmemişsin!”


- “Değişmeyen tek şey değişimdir” diyerek sözümü kesti Rıfkı. “Ne demiş Heraklit? Aynı suda ikinci kez yıkanamazsınız. Öyleyse benim aynı kalmam da mümkün değil. Bendeki değişimi fark edememek senin yanılgını oluşturuyor.”


- “Yahu, gözünü seveyim yapma Rıfkı” dedim. Ben seni bildim bileli konuşur ama hiç bir şey söylemezsin. Bugün de aynı şeyi yaptın. Şaşırıp kaldı zavallı garson. ‘Ne alırsınız’ diye sordu ama senin yanıtından hiçbir şey anlamadı.”


- “Anlamadıysa bu onun sorunu.”


- “Ulan çıldırtma insanı, bir şey içecek olan sensin! Söyledin mi ne içeceğini çocuğa?”


- “Söylemek her zaman istemek anlamına gelmez. Bir garson bunu bilmiyorsa, işlevini sorgulamalı.”


Tam burada Rıfkı’nın boğazına sarılacaktım ki, rakılarımız geldi. Garson, ne yaptığını bilmez bir halde bardakları bırakıp sıvıştı gitti.


Rıfkı’yla yedek subay okulunda tanışmıştım. Onun da Kadıköylü oluşu, hemşeri ayaklarında dost olmamızı sağladı... da olduğuma olacağıma sonradan pişman oldum dersem yalan olmaz.


- “Rıfkı, tertip, hemşerim... Gözünü seveyim germe beni. Geldiğime pişman etme. Söyle bakalım, niçin buluşmak istedin benimle? Yine sinir etmek için mi?”


- “Olur mu abi, beni anlayan bi sen varsın bu dünyada.”


- “Ulan deli etme adamı, ben seni anlamıyorum, sana katlanıyorum!”


- “Öyle deme abi, beni anlamasan çağrıma uyup buluşmaya gelmezdin.”


Yani bilsem ki bunu tahrikten sayıp cezamı indirecekler, Rıfkı’yı oracıkta öldüreceğim .


- “Rıfkı, canım kardeşim, uzatma da söyle. Derdin ne, beni niye çağırdın?”


- “Beni anlamıyorlar abi...”


- “Ulan nasıl anlasınlar? Anlaşılmak için konuşmuyorsun ki! İnsan karşısındakine bir şey diyorsa, söyleyeceği bir şey vardır, yoksa niye konuşsun? Ne diyeceksen açık seçik söylersin karşıdaki de seni anlar. Ama kafan karışıksa ya da ifade yeteneğin zayıfsa... Elbette bir şey anlamaz karşındaki.”


- “Ama ben düşünce derinliği ile bilinçaltının prangalarını....”


- “Başlama gene! Bırak şimdi altını üstünü, hadi sağlığa. Ha sahi, nasıl gidiyor evlilik?”

- “Biz ayrıldık.”


- “??????... Ne demek biz ayrıldık ? Ulan daha üç ay olmadı evleneli .


- “Refika beni anlamıyor abi.”


- “Ulan kim bilir neler zırvaladın kızcağıza ! Hem evleninceye dek seni anlıyordu da, evlendikten sonra mı anlamaz oldu?”


- “Ben evleninceye kadar onunla derin mevzulara dalmadım ki.”

- “Şimdi de dalma öyleyse...”

- “Olur mu abi? Madem ki yaşamı paylaşıyoruz olaylara aynı paradigma ile yaklaşmalıyız.

Görünenin ardındaki görünmeyeni de birlikte görmeliyiz. Biliyorsun her görünen göründüğü gibi değildir. Bir şey göründüğü gibi değilse, başka bir anlamı var demektir. İşte bu anlam farklılığı...”


- “Yeterrr! Oğlum sen de herkes gibi karıdan kızdan, futboldan, TV dizilerinden falan filan konuşamaz mısın ? Görünenmiş de, görünmeyenmiş de...”


- “Niye öyle diyorsun? İnsan alet yapan hayvan olabilir ama bu elindeki aletin ona ait olduğunu göstermez. Benim elimde tuttuğum aletim her zaman benimki olmayabilir. Elimde senin aletini tutuyor olamaz mıyım ? Duvara çivi çakacağımdır, kendi çekicimi bulamamışımdır, senin çekicini ödünç almışımdır. Ama başka biri beni o çekiçle görünce, benim aletim sanırsa yanılmış olmaz mı?”


- “Hadi Rıfkıcım, hadi Rıfkıcım, anca gidersin. Benim de işim var zaten, seninle bu buluşmamızı unutmadan yazmalıyım.”


- “Oldu abi kalkalım. Benim de terapi toplantım var zaten.”


- “Terapi mi, ne terapisi?”


- “On kişilik bir terapi grubumuz var, hepimizin derdi aynı: Anlaşılamamak. Bir terapistimiz var onun gözetiminde haftada bir toplanıyoruz. Herkes sırayla bir şeyler anlatıyor.”


- “İlginç, ne anlatıyorlar?”


- “Bilmem... Anlamıyorum ki.”

 
Toplam blog
: 195
: 688
Kayıt tarihi
: 04.10.07
 
 

Dünyanın internet sayesinde küçüldüğü günümüzde büyüyen sorunlara ilişkin duygu ve düşüncelerimi pay..