Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ağustos '07

 
Kategori
İnançlar
 

Ağzı olan konuşuyor...

Ağzı olan konuşuyor...
 

İnanmak...Herşeye olabilir hiçbirşeye de.Her şeyin içinde ''din'' de olabilir, hiçbirşeyin içinde de ''dinsizlik''. İnsan, kendisi için hangisini uygun görürse onu tercih eder.Kimse kimseyi yargılayamaz. Hakaret de edemez. Bazı yazıları -özellikle dini konulardakileri- okuyorum ve üzülüyorum.

İnsanlarımız pek seviyor dini konularda fikir beyan edip biz cahilleri aydınlatmayı. Kendileri ehil mi değil mi belli değil. Elif'i Be'den ayırediyor olmak yetiyor sanırım bu kardeşlerimizin kendilerini ulemadan sanmalarına. Filanca yazmış bilmem kaç yıldır Kur'an araştırdığını falanca da yazmış dinin bizler için nasıl bir bela olduğunu. Okuyorum yazıları ve düşünüyorum. Dini bir kuralı eleştiren sevgili kardeşimiz acaba aynı eleştiriyi mesela kıymetli bir doktorumuzun sağlık alanında yapmış olduğu tavsiyelere de gösterebiliyor mu? Değerli hocalarımızdan biri diyelim ki hastasına önemli bir ameliyat yaptı ve sonrası için bazı yasaklar listesi getirdi. Mahalle kahvesinde hem okey oynayıp hem de o doktorumuzun yaptıklarını ve dediklerini ''yanlış''kabul edebilir mi? Ederse neye dayanarak itiraz edebilir?Var mıdır o kadar eğitimi ve uzmanlığı? Etmezse de neden etmez?Hangi nedenden ötürü doktoru ne derse yapar? Eğer bir hata olduysa o hatayı kahvedeki okey oynayan arkadaşı mı bulabilir yoksa uzmanlardan kurulu bir bilirkişi heyeti mi? Mahkeme böyle bir durumda neden mahalle kahvesindekilerin lafına değil de uzman bilirkişi raporlarına itibar eder? Neden, neden, neden...

Bir dine inanıyorsanız eğer elinizden geldiği kadar emir ve yasaklarına uyarsınız. Neyi ne kadar ve nasıl yaptığınız da sadece Allah'ı ilgilendirir. Hesabınızı görecek olan O'dur. Yapabiliyorsanız ne mutlu, yapamıyorsanız da aczinizi bilip affınızı umarsınız. Hayır hasenat yaparsınız. Siz yapmıyorsanız veya yapamıyorsanız diğerlerine neden dil uzatıyorsunuz? Size ne? Hesap günü Cenab-ı Hak size komşunuz hacı teyzenin kızının fuşya rengi eşarbını mı soracak acaba?Kendi eksiklerinizle meşgul olsanıza. Ama yok, biz mükemmeliz ya sıra dindeki eksik gediği bulmaya geldi. Bir kardeşimiz yazıyor falanca konu Kur'an'da yoktur hadislerde de uydurmalar çoktur, sünnet de saçmalıktır diye. Eeee ne yapacağız peki? Kur'an'da yok diye uydurmam mı kabul edeceğiz? Dini konularla ilgili her açıklama elbette Kur'an'da yok. Orada olmayanları hadis-i şeriflerde ve sünneti seniyyede aramamız emredilmiş. Öyle olmasa namazı nasıl kılabilirdik, farzını vacibini nasıl bilebilirdik? Namazdan önce dişleri temizlemek sünnettir denir, neresi kötü bu davranışın? O zamanlar misvak varmış şimdi de çeşit çeşit diş macunları ve fırçalar. Bize anlatılmak istenen temizlik, misvak ya da fırça değil ki. Bunun gibi daha pek çok konu Kur'an, hadis ve sünnet ile beraber açıklanmış. Uydurma hadisler yok mu tabii ki var, hem de ne kadar çok. Ama imtihanın sırrı da bu galiba. İslamın ilk zamanlarından beri dine dine fitne fesat sokmaya çalışanlar olmuş, öyle veya böyle her fırsatta nifak sokmaya çalışmışlar. O zamanlar da vardı bu tip şeyler, bugün de var yarın da olacak. Birkaç tanesi uydurma diye hepsini birden hangi mantıkla reddedebiliriz ki? Yanlış olanı bulup düzeltmek alimlerimizin işi, mahalle kahvesindekilerin değil. İki satır kitap okumakla dini hususlarda müçtehid olunmaz. Bir tıp öğrencisi sadece tıp kitapları okumakla mı doktor oluyor? Neden gecesini gündüzüne katıp hastanelerde nöbetlerde canı çıkıyor? Neden hocaları onu imtihana tabi tutuyor? Kaç tane heyet önünde sınav olup uzmanlığını almaya çalışıyor. Kitaplar neyine yetmiyor ki? Ne lüzum var bu kadar kendini heba etmeye? Demek ki sadece kalın kalın kitaplarla bir konuda uzman olunmuyor. Eğer alanında uzman olmak istiyorsanız okuyacaksınız, hocalarınızın dizi dibinde olacaksınız, gecenizi gündüzünüzü yıllarınızı harcayacaksınız, emek vereceksiniz sonra da bakalım hocanız uygun görürse icazet alıp söz söyleme hakkına sahip olacaksınız. Tıp eğitimini örnek verdim, hepimiz biliriz ne kadar ağır ve zorlu bir yol olduğunu. Dini hususlarda da böyle olması gayet tabii değil mi? Bir hoca olması gerekmez mi?

Akıl her şeyi açıklamaya yeter mi? Öyle olsaydı peygamberlere ne lüzum vardı?Kitaplara ne lüzum vardı? Aklın izah edemediği şeyler gönül ile açıklanır, akıl ve gönül beraberdir, birini diğerinden ayırmaya kalkan sadece kendi cahilliğini ortaya koyar. O beğenmediğiniz ''mürşid''ler insana akıl ve gönül birlikteliği ile dini anlatmaya ve yaşatmaya çalışan ''uzman''lardır. Hal ile anlatılanı akıl ile gönlünüze alırsınız. ''Hal ehli'' değilseniz eğer akıl sahibi olmak yetmez bazen. Unutmayın hastanelerde de asistanlar okuduklarını pratik yapar, hocasından hastayı nasıl tedavi edeceğini öğrenir kitaplardan değil. Kitaplardan okur, hocasından görür, sayısız hastayı muayene eder, ameliyat eder, hepsini birleştirir ve kendi ekolünü oluşturur.

Maalesef çok cahiliz, üstelik farkında da değiliz. İkaz eden biri oldumu da can düşman kabul ediyoruz ne hikmetse. Aslında sadece kendinizle meşgul olsak ne güzel olacak. Bize lazım olan biziz, başkası değil. Lütfen İslami konularda kendimizi ortaya atmayalım. Yazılanları okuyunca ''kapı gıcırtısı'' duymuşlar yine diyorum ve kusuruma bakmayın kıkır kıkır gülüyorum. Merak ettiklerimizi bize memnuniyetle açıklayacak o kadar çok ulema var ki etrafta. Burada yalan yanlış yazılanlar yeterli bilgisi olmayan insanları da yorumları ile günaha sokuyor.

Din, kimsenin tekelinde değildir, herkesin günahı da sevabı da kendine. Kimin cennetlik kimin cehennemlik olduğunu biz bilemeyiz, zaten Rabbim de ''siz benim işime karışmayın'' demiyor mu? Dinini kıyamete kadar koruyacak olan O, hesabı görecek olan da O. Öyleyse durduk yerde haddi aşıp kendimizi günaha sokmanın ne alemi var ki?

 
Toplam blog
: 403
: 1023
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Kendi halinde biriyim, ziraat mühendisiyim. Emekli oldum ve kendi işimi kurdum. İzmir'de yaşıyoru..