Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Eylül '07

 
Kategori
Mizah
 

Ah Alamanya Alamanya

Ah Alamanya Alamanya
 

Berlin- İstanbul seferini yapan Lufthansa Havayollarına ait uçağın tekerlekleri Yeşilköy Havalimanının pistine değince derin bir soluk aldım. İşin en zor kısmını atlatıp memleket toprağına ayak basmıştım. Yürüyen bantta valizimi görünce hiç heyecanlanmadan sapına yapıştım ve el çabukluğu ile bagaj etiketini yırtarak en yakındaki çöp kutusuna attım.

Nereden geldiğime dair hiçbir ipucu bırakmamalıydım. Sakin ve vakur adımlarla yürüyerek havalimanında bulunan bankadan yeterli derecede döviz bozdurdum. İlk defa gördüğüm Yeni Türk Liralarını büyük bir dikkatle inceledim. Bu kadar az miktarda olmaları beni şüpheye düşürmüştü ama aldırmadan pantolon cebime yerleştirdim. Cüzdan kullanmam şüphe uyandırabilirdi. Türkiye’de kimse cüzdan kullanmadığına göre uyumlu olmam gerekiyordu.

Dış hatlardan çıkış yapmam tüm planlarımı alt üst edeceğinden uzun bir yürüyüşü göze alarak iç hatlara doğru yöneldim. İç hatlardan çıkarak taksiye doğru yürüyen birinin, aslında Berlin’den gelen bir “Alamancı” olduğunu kimsecikler tahmin edemezdi.

Taksiye biner binmez “Baba, çek bakalım Sarıyer’e” dedim ve taksi şoförünü incelemeye başladım. Dar alınlı ve birbirine yakın gözlerinden zekâ fışkıran şoförü gözüm tutmamıştı. Çenebaz birine benziyordu kendisi.

Benden en az on yaş büyük olduğunu tahmin ettiğim şoför “Tamam ağbi” diyerek direksiyona kuruldu ve bana Marllboro ikramında bulundu. Tuzağa düşmedim tabii ve havaalanından aldığım 2001 paketinden karşı ikramda bulundum.”Ağbi öksürtüyor” diyerek kabul etmedi. Sigaramı yakarak kendimden memnun bir şekilde geriye yaslandım. İlk raundu iyi atlatmıştım doğrusu.

Çok dikkatli olmalıydım. En ufak bir falso bana çok pahalıya mal olabilirdi. Kendi kendime giriştiğim iddiaya göre İstanbul ve İzmir’de iki hafta tatil yapacak ama bu zaman sürecinde kimseciklere çaktırmayacaktım “Alamancı” olduğumu.

Taksi şoförü anlatıyor da anlatıyordu durmadan:

“Ağbi araba ehliyeti 1000 Dolar, silah ruhsatı 2000 Dolar. Benim bacanak…

Ben ise derin düşüncelere dalmıştım. Zekâ düzeyinin bir hayli yüksek olduğu bakışlarından anlaşılan bu taksi şoförünün karşısında alacağım zafer bana doping olacaktı. İstanbul’daki ilk saatlerim iyi başlamıştı ve umut vaat ediyordu.

Benzine gelen zamlardan ve hayat pahalılığından dem vurarak gevezelik yapan taksi şoförünü yarım kulak dinleyip planlarımı yeniden gözden geçiriyordum. Kendi kendime giriştiğim bu iddiayı muhakkak kazanmam gerekiyordu ve şapşallığın lüzumu yoktu. Koskoca Milliyet Blog’un sivri dilli, sert klavyeli yazarıydım ben! Şoför anlatıyor da anlatıyordu durmadan:

Benim bacanak… Araba ehliyeti 1000 Dolar, silah ruhsatı 2000 Dolar… Bastırdın mı tamam.

Rakiplerim belliydi zaten; şoförlere, yapışkan hanutçulara, kurnaz tezgâhtarlara ve özellikle hesap pusulaların üzerinde akıl almaz cambazlıklar yapan o güler yüzlü garsonlara paçamı kaptırmazsam zafer benim olabilirdi.

Canım rakı- balık mı çekti, inecektim Boğaz’a ve kimsecikleri adam yerine koymayan önemli zat pozlarına bürünüp dalacaktım bir restorana. Garsonların evet efendim, sepet efendimlerine aldırmadan “rakı” diye tıslayacaktım. “Şefim, ne tavsiye dersin, ne alabiliriz” türü yalakalıkların hiçbir işe yaramadığını bildiğimden, aptalca sorularla kendimi ele vermeye hiç niyetli değildim.

“Günaydın, iyi günler, hayırlı işler, merhaba, teşekkür ederim, lütfen, rica ederim” gibi gereksiz ve de geçersiz sözcükleri iki haftalığına unutmam gerekiyordu.

Bana kalırsa taksi şoförü durumun farkında değildi. Yarım kulak dinlediğim gevezeliklerine devam ediyordu… Türkiye’de hayat pahalıydı, kör tuttuğunu öpüyordu ve ne olacaktı bu benzin fiyatları.

Haklıydı taksi şoförü. Biz "Alamancılar" bir elde süpürge bir elde faraş sokaktan topluyorduk parayı ve neremize koyacağımızı bilmiyorduk. Sabahın dördünde kalkmıyor ve kimse kimseyi öpmüyordu. Benzin bedavaydı Almanya’da. Hava atmanın tam sırasıydı ama kendi kendime girdiğim iddiayı hatırlayınca sustum tabii.

Ne zaman ki Tem’den çıkıp Maslak istikametine saptık, taksi şoförünün yakınmaları Kapıkule’den dışarı taştı… Kayınço senelerdir Alamanya’da yaşıyordu ama bir faydasını görmemişti eşek........n! Sosyal yardımla geçiniyordu k.p.k! Tabii bu konularda bir bilgim olmadığından ve olmaması gerektiğinden “Yaaa, öyle miiii? Bak sen!” diye geçiştirdim mevzuyu ve tuzağa düşmedim.

Taksi şoförü “Ağbi Almanya’nın hangi şehrinden geliyorsun?” diye sorduğunda Sarıyer’e iyice yaklaşmıştık. Başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor sandım. Sinirlerim iyice gerilmişti ve elimin ayağımın titremesine engel olamıyordum. Maalesef iddiayı kaybetmiştim. Ben nerede bir salaklık yapmıştım ki bu alık şoför benim “Alamancı” olduğumu anlamıştı?

Kızgınlığın yerini merak aldı. Sarıyer’e geldiğimizde duracağı yeri söyledim ve o birbirine yakın gözlerinin ta içine bakarak “ Benim Almanya’dan geldiğimi nereden anladın?” diye sordum.

“Nasıl anlamam be ağbi, arabaya oturur oturmaz emniyet kemerini bağladın” dedi, gülerek.

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..