Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mayıs '12

 
Kategori
Deneme
 

Ah beynim ah!

Ah beynim ah!
 

Çok yorgunum. Her bakımdan. 
Beynimi toparlayamıyorum son günlerde. Üşüşen o kadar çok şey var ki, hangi biriyle başa çıkacağımı şaşırdım. 

İşe gidiyorum, her gün ayrı sorunla, ayrı angarya ile karşılaşıyorum, eve geliyorum açıyorum televizyonu, "hay açmaz olaydım" diyorum. Çevremdeki insanların bazılarını "keşke tanımaz olaydım" diyorum. Her gün beni hayrete düşüren yeni bir olay oluyor maşallah. Şöyle bir sakin sakin geçen günüm yok. Haldır haldır, koştur koştur yaşıyorum işte. 

Hayır, hımbıllıktan nefret ederim, koşuşturmaya bayılırım, ama bu nedir Allah aşkına? Hem ne için ve nereye kadar böyle koşturup duracağım? Çok değerli bir yakınımın bir sözü vardı, "nar-ı hayat fid dünya" diye. Yani hayatta rahat yokmuş, dünya rahat yeri değilmiş, sık sık söylerdi.

Aslında dünya rahat etme yeri olmayabilir, sorun yok bana göre. Fiziksel olarak koş koşabildiğin kadar ne çıkar ki? Benim derdim ruhsal rahatlıkla ilgili, beynimin içi rahat olsun, huzur bulsun yeter. 

Bazen, "keşke çocuk kalsaydım" diyorum. Hele televizyondaki "Seksenler" dizisini izledikten sonra daha bir depreşiyor bu isteğim. Gerçi oradaki başlangıç müziği beni her seferinde ağlatıyor, o da ayrı. Ümit Besen söylüyor ve ben her seferinde gidiyorum ta 1983 yılına, o talihsiz trafik kazasının olduğu 18 ağustos gününe.  Bunun hayatımın hangi döneminde sona ereceğini de merak ediyorum. Yoksa ölene kadar geçmeyecek mi?

Bu dizide çocukluğumdan çok şey buluyorum. O kadar birebir yaşıyorum ki, keyifle hüzün yan yana yürüyor. Bir gülüyorum bir ağlıyorum, oğlum önceleri şaşırıyordu, alıştı bana, şimdi merak edip soruyor o günlerdeki yaşamı. Orada gördüklerine inanamıyor, telefonla konuşmak için komşuya ya da bakkala, pastaneye gitmeyi, şehirler arası görüşmede saatlerce beklemeyi. Sağ-sol çatışmalarını, insanların gece sokağa çıkmaktan korkmalarını. Tek kanallı ve siyah beyaz televizyonu. Merdaneli çamaşır makinelerini vs.

Zordu belki yaşam teknolojik bakımdan, ama sanırım şimdikinden daha mutluydu insanlar. Ne kadar paran varsa o kadar harcardın, kredi kartı denen tüketimi körükleyen canavar yoktu. Her dakika zır zır çalıp rahatını bozan cep telefonları da yoktu, bağımlılık yaratan internet de. İnsanlar daha fazla yüz yüze görüşüyor, daha fazla okuyordu. 

En önemlisi insani duyguları, değerleri yitirmemiştik o zamanlarda. Büyük çoğunluk samimi ve idealistti, daha yurtseverdi. Paraya tapmıyorlardı şimdiki gibi. 

Sabah bir tanıdığımın evindeydim, bir iş için gitmiştim oraya, tam çıkarken bir kadın geldi ve tanışınca gitmemi geciktirip kalmaya karar verdim. Benim de ucundan kıyısından tanığı olduğum yıllar ve insanlar konumuz oldu. Bilmediğim ne çok şey öğrendim ve ne çok keyif aldım o sohbetten. Kalabalık evlerde yaşanan hayatın sıcacık huzurunu duydum içimde. Eski insanların prensip ve ahlakını dinledim onların şen şakrak dilinden. 
Şimdi?
Şimdi yok hiç bir yerde huzur. İnsanlarımız her daim acılı, her daim öfkeli. Benim inanmadığım, onaylamadığım, aklımın sınırlarını zorlayan projeler üretip insanını hiçe sayan bir yönetimle yönetiliyor ve eskisinden daha zor koşullarda para peşinde koşup duruyoruz. Sevgi, saygı ve güven kalmadı memlekette. Kimse kimseyi sevmiyor, kimse kimseye saygı duymuyor ve en kötüsü kimse kimseye güvenmiyor. Oysa güven olmazsa hiç bir ilişki yürümez ki. 

Çok yorgunum...
Bu gidişle daha çoook yorulacak bu beynim. 
Şaşırmak, hayatiyet belirtisiymiş. Hâlâ çocuk saflığıyla yaşayabiliyorsun demekmiş. 
Ama yoruyor insanı bir yandan da. 
Karar veremedim, çocuk safiyetiyle yaşamaya devam mı, yorulmamak için büyüyüp kalbimi katılaştırmak mı?
Esen kalın .

 
Toplam blog
: 314
: 1210
Kayıt tarihi
: 07.08.11
 
 

Üsküdar İstanbul doğumluyum ve halen burada yaşıyorum. Okumak, yazmak ve seyahat etmeyi çok seviyor..