Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Temmuz '07

 
Kategori
Futbol
 

Ah bir teknik direktör olabilsem!!!

Ah bir teknik direktör olabilsem!!!
 

İyi bir futbol izleyicisiyimdir. Ve tüm futbol izleyicileri gibi iyi bir amatör teknik direktörüm. Elbette sadece kendi hayal dünyamda. Zihnimin boşta kaldığı her ani takımımın kadro yapısının gözden geçirir, ihtiyaç duyulan mevkileri tespit eder ve transfer edilmesi gereken futbolcuları belirlerim. Ancak tüm bu faaliyetlerimden benden başka kimsenin haberi olmaz. Tuttuğum takımın yöneticileri bendeki bu yeteneği henüz keşfedebilmiş değiller.

Kendilerine gazetede bir köşe verilse dünyanın tüm sorunlarını en detaylı şekilde dile getirip, çözülmesine katkı sağlayacağını hayale eden köşe yazarı adayları gibi, ben de “şu Beşiktaşımı bana teslim etseler, onu nasıl tutulmaz bir takım yapacağımı” düşünürüm.

En sevdiğim şey de, takımın sahada diziliş şeklini belirlemek. Gordon Milne zamanında 4-4-2 gözde dizilişim iken, bir süre sonra tüm dünya takımlarını etkisi altına alan 3-5-2 akımından ben de kendimi kurtaramadım. Ama son yıllarda artan, "takımı defansa dayayan tek forvetli" dizilişlere hiçbir zaman ısınamadım. Her zaman çok forvetli ya da forvette kolay çoğalmaya imkân tanıyan dizilişleri tercih ettim.

Bu sebeple Daum ve Tigana gibi savunma güvenliğini ön plana alan teknik direktörlerle uyuşamadım. Lucescu için de belki savunmacı bir teknik direktör denilebilinir ama o savunmayı önemsemekle beraber takımın hücum gücünün zayıflamasına izin vermezdi. Daum ve Tigana daha çok kontratakçı futbol kültürüne sahiptiler. Takımı savunmaya gömüp, rakip savunmayı boş bulacak şekilde hücum etmeye çalışırlardı.

Ancak Avrupa coğrafyasında yer alan tüm takımların güçlü bir altyapı çalışması ile belirlenen savunma kültürü içinden gelen teknik direktörlerin, Türk takımlarının da benzer bir savunma konseptine sahip olduğunu düşünerek, bu güçlü savunmaları açmak için bu tip taktikler geliştirmesi normal olabilir. Ancak normal olmayan şey, Türk futbol altyapının en zayıf yönünün savunma organizasyonu olmasıdır.

Tüm organize içinde yapılması gereken yani akıl, beceri ve zaman uyumlu olması şart olan işlerde olduğu gibi futbolun savunma yönünde de sıkıntı yaşayan bir toplumuz. Organize olmayı gerektiren temel nitelikler konusunda bir eksiklik taşıdığımızdan değil elbette. Ben yeterince akıllı, becerili ve hıza yatkın bir toplum olduğumuzu düşünüyorum. Ancak her birimiz tek tek bu vasıfları taşısak da uyumlaşmayı, ya da örgütlenmeyi ya da toplumsallaşmayı, ya da işleyen bir parçanın sorumluğunun bilincine sahip bir dişlisi olmayı çokta beceremiyoruz.

Elbette bu coğrafyanın toplumunun özelliklerini çokta iyi bilemeyen teknik direktörlerin, rakip takımın boylu poslu, hızlı ve çevik savunma elemanlarını görünce, bu savunmaların ancak kontratakla geçilebileceğini hesaplamaları sonuçta yanlış bir taktiğe dönüşüyor.

İşte Daum ve Tigana’nın bu hatalarından sıyrılamadıklarını düşünüyorum. Ancak futbolcu psikolojisi kadar, toplum sosyolojisine de önem veren Lucescu, bu Türk takımlarının savunma savunma zaafı gerçeğinden hareketle, savunma tedbirlerini boşlamasa da, özellikle lig müsabakalarda daha dolgun hücum futbolu anlayışı geliştirmesi neticesinde, sonuca varan bir başarılar (netice elde etmeyen başarılarda vardır elbette) elde etmişti.

Neyse, başka teknik direktörleri bırakıp kendi tercihlerime döneyim. Evet, hücum futbolunu sevdiğimden bahsediyordum. Ancak işte benim farkım burada ortaya çıkıyor. Ben hücum futbolu için golcü futbolcuların en önemsiz unsurlar olduğunu düşünüyorum. Mesele topu golcü futbolculara en hızlı, en akılcı ve yaratıcı bir şekilde taşıyabilmektir benim için. Bu nedenle futbol takımında en çok orta sahada yer alan dizilişi önemserim.

Orta sahada ise kanada yakın noktaların, yani sağ açık-sol açık olarak adlandırılan, ama günümüz futbolundaki gibi kanada yapışık değil, daha geniş bir alan kullanım hakkına sahip alanları ve bu alanlarda oynayabilecek futbolcuları önemserim. Ve aslında ülkemizde de bu tip oyuncular fazlası yetişir. Ancak özellikle yabancı teknik direktörlerin bu tip oyuncuları kanada ya da orta sahanın göbeğine hapsetmek istemeleri sonucunda birçoğu körelir ve giderler.

Bu tip futbolcuların günümüzdeki en başat ismi Tuncay’dır. Beşiktaş’ta da Burak, İbrahim Akın, Gökhan Güleç gibi yarı forvet yarı orta saha oynayabilecek fazla sayıda futbolcu da mevcut.

Benim ideal dizilişime gelince; eski Yugoslavya ekolü olan 4-3-3 ya da eski Brezilya ekolü olan W dizilişi ya da bizim tabirimizle baklava dilimi dizilişinin, bizim futbol kültürümüze en yatkın dizilişler olduğunu düşünmüşümdür.

Size eski yıllarda bir takımlarımızın kullandıkları bir saha dizilişi: Kaleci, sağbek, solbek, sağhaf, santrhaf, solhaf, sağaçık, sağiç, santrfor, soliç, solaçık. Burada santrhaf günümüzün ön liberosuna (bu alanın ideal ismi ünlü alman futbolcu Beckenbauer’dir) denk geliyor, sağ açık ve sol açıkta, günümüzün klasik kanat oyuncularını değil, daha çok benim tabir etmeye çalıştığım santrfor arkası ve orta saha ile kanatlar arasında geniş bir alanı kullanabilen futbolcuları ifade ediyor. Ve benim ideal futbol dizilişime de oldukça yakın bir kadro yapısı.

Bu yıl yine Beşiktaş’a teknik direktör olup da kendi istediğim transferleri gerçekleştiremediğime göre, mevcut malzemeyi kabullenip, Beşiktaş için önereceğim ideal kadro ve saha dizilişini de bir başka yazımda sizlerle paylaşmak isterim.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..