Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Şubat '12

 
Kategori
Ankara
 

Ah biz sürücüler

Son birkaç yıldır Ankara’ya yılbaşına kadar çok kar yağmaz, hatta Ocak yarısına kadar, sonrasında da yağmadığı günlerin acısını çıkarırcasına yoğun yağar. Bugün de o yoğun kar yağışlı günlerden birini yaşadık. Yaptığım iş nedeni ile seyahatlerim de sık olunca günde birkaç kez internetten hava tahminlerine bakmak artık alışkanlık oldu benim için. On günlük hatta aylık tahminleri bile görme imkânınız var. Ha bu arada anneannemin, cemrenin havaya, suya ve toprağa düşmesini “anam-babam hesabı” diyerek anlattığı günlerimizi saygıyla anıyorum. Zira teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, insanoğlu doğayı hep yaşarak öğrenmiş ve aktarmıştır. Buyurun efendim, bugün 28 Şubat Salı, Ankara’nın karlar altında kaldığı günün akşamındaki gözlemlerimi birlikte paylaşalım.

Ankara’yı bilenler daha rahat anlayacaktır eminim beni. Öğleden sonra kar yağışı hiç kesilmedi, iş çıkışı bir lokantaya gideyim, kar tanelerini seyrederken sıcak bir çorba içeyim, zaman da geçer bu arada dedim. Balgat Ziyabey Caddesi ile Çetin Emeç Bulvarından gelen yolun kesiştiği yerde trafik ışıkları vardır. Işıklardan sağa dönerseniz demir köprüden Yüzüncü Yıla, sola dönerseniz Çetin Emeç Bulvarı’ na, doğruca giderseniz de Ceyhun Atıf Kansu Caddesine devam edersiniz. Alttan da Çetin Emeç Bulvarını Yüzüncü Yıla bağlayan altgeçit geçer. Ankara’da yaşayanlar bilir, en işlek noktalardan birisidir burası. Gittiğim lokanta da, yola göre yukarıda kalan tam bir gözlem noktası idi. Bir taraftan çorbamı içiyor, bir taraftan da ışığın altında kar tanelerinin savrulmasına bakıyordum. Kar lapa lapa değil, kristalize bir şekilde yağıyordu, rüzgârın da etkisi ile ince ince savruluyordu. Şemsiyesi ile yürüyen yayalar, tıkanmış trafik, kayan araçlar, korna sesleri tam bir kargaşa havası vardı yolda. Bir midibüs, belli ki servis aracı, yokuşu çıkmakta zorlanıyordu, arka kapı basamaklarında bir yolcu zıplamaya başlıyor aracın çıkması için uğraş veriyordu, baktılar ki olmuyor, içerideki diğer yolcular da aynı şekilde zıplıyordu, aracın çıkabilmesi destek veriyorlardı. İzledim… izledim ve nihayet çaba sonuç vermişti, zıplayarak ışık geçilmişti.  Sıradaki araç ise çöplerden atık kağıt ve plastik toplayan bir araç idi, o da yokuşu çıkamamıştı, içinden inen kız çocuğu arkadan kamyoneti itmeye çalışıyordu. Biraz da hüzünle izledim, minyon bir kız çocuğu tonluk kamyoneti itmeye çalışıyor, araç geri kaçıyor çocuk tekrar itmeye çalışıyordu, insan canı ne kadar ucuz dedim içimden, ya çocuk altında kalsa aracın. Nitekim çıkamadılar, geri dönüş yaptılar. En kötüsü ise toplu taşıma araçlarının yolda kalması oluyordu. Ve bir minibüs o da yokuşu çıkamamış ve yolcuları mecburen indirmeye başlamıştı, tabi yolcular öfkeli bir şekilde söyleniyorlardı ama yapacak da bir şey yoktu, zira tedbir baştan alınmalıydı, belli ki şoför bunu yapmamıştı, nasıl gideceklerdi evlerine bu havada, yakınsa yürüyecekler, değilse taksiye bineceklerdi tabi boş taksi bulabilirlerse. Bu arada önümdeki masada oturan beyefendinin konuşmasına da kulak misafiri oldum, onlar da dışarının durumunu izliyordu. Adam minibüse yardım etmek gerek diyerek lokantada oturduğu yemek masasından birkaç kez kalkıp dışarı çıkmaya yeltense de karşısındaki bayan beni yalnız mı bırakacaksın diyerek hep engel olmuştu. Tebessüm ettim,  işte dedim yurdum erkeği ve yurdum kadını arasında geçen tipik bir diyalog. Ne deyim adam kalkmayı başarabilse idi ben de yardım edecektim ona, ama bu arada minibüs geri dönüşe başlamıştı zaten. Zincir takmış sadece bir ticari araç gördüm, onu da buradan tebrik edeyim, Kızılay’ın maden suyu dağıtım aracı, adına yakışanı yapmış. Bu arada yayalar ise sakindi, çevreyi izleyerek yollarına devam ediyorlardı. Bayanların şemsiyesi de ortama ayrı bir hava getiriyordu, renksiz, şeffaf şemsiyeler oldukça fazla idi, kardan koruyor ama gökyüzüne seyri de engellemiyordu.

Kayıp yan duran arabalar, yokuşu çıkamayıp geri geri gidenler, kenara çekip bekleyenler, korna sesleri ve bitmeyen kargaşa. Saat 19:30 a geliyordu, ben de yavaş yavaş beklemekle hata ettiğimi düşünmeye başlamıştım, trafik azalmak bir yana daha da kötü bir hale geliyordu. Bu kar yağışında ya saat 17:00 den önce çıkacaksın yola, ya da 21:00 den sonra, arası macera oluyordu.

Evet, bugün eve altgeçitleri “by-pass” eden bir rota belirleyerek geldim. Tıkanmaya neden olan özellikle altgeçit, köprü ve yokuş olan yollardı. Özel araç sahiplerinin tedbirsiz çıkmaması gerekir, kar lastiği, yoksa zincir o da yoksa araca binmemek en doğrusu. Vurdumduymazlık ise, bir şekilde gideriz, ana yollar açıktır anlayışı. Ve en kötüsü toplu taşıma yapan araçların; minibüslerin, otobüslerin yolu gidememesi idi, bir tarafta onlarca can diğer tarafta birkaç önlem. Bu noktada en çok dikkat ettiğim de öğrenci servisleri olmuştur. Fazla değil birkaç aracın bir yokuşu çıkamaması, yan dönmesi, kaza yapması kilometrelerce araç kuyruğu oluşturuyordu. Bu hem insanların zamanından çalan hem de ekonomik olarak topluma zarar veren bir anlayış değil midir?  

 
Toplam blog
: 3
: 467
Kayıt tarihi
: 22.11.11
 
 

İnşaat mühendisiyim, taahhüt sektöründe proje yöneticisi olarak çalışıyorum. Çok renkli olmasa da..