Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ekim '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ah Biz Türkler

Ah Biz Türkler
 

Biz Türkler!

Türk kadını bayılır! Neye mi bayılır? Her şeye. Dikkat ettiniz mi, her durumda bayılabiliyorlar. Sevinince, korkunca, üzülünce, şaşırınca, ayrılınca, kavuşunca… Hiçbir haber bülteni geçmiyor ki içinde bayılan bir kadın olmasın. Bunu tıbbi açıdan incelemek gerekiyor bence, psikolojik açıdan yani. Türkler nedense otobüse araba, arabaya da taksi diyorlar. Bu durumda gerçekten taksi olan araç da “ticari taksi” olmak durumunda kalıyor, karışmasın diye.

Türkler ayların adlarını neden bilmiyor? Adam programa çıkmış, kadın sunucu soruyor, “karınız ne zaman kaçtı? “3. ayda.” “Siz onu ne zaman buldunuz?” “11. ayda” “Peki ne zaman bıçakladınız?” “ooo, 9. ayda.” Sanırsınız ki herkes ya başsavcı ya da matematik dehası, bütün konuları rakamlar, formüller! Ben de inatla kafamdan çeviririm hep, hmmm Kasım diyor, bu Temmuz’da kaçmış diye, niyeyse…

Şu “Coiffeur” kelimesini tabelasına veya vitrinine doğru şekilde yazmış bir kuaför görsem bayram yapacağım! Kardeşim, Fransızca bilmek zorunda değilsin, mesleğinin adını Fransızca yazmak zorunda da değilsin. Ama madem ukalalık edip Fransızca yazacaksın, hem de kalıcı bir şekilde, dükkanın dışına veya tabelaya, insan bir bilene sormaz mı, danışmaz mı, hiç olmadı, bir sözlükten bakmaz mı? Couffeur, Coffeur, Coiffure, Couffure… ama bir tane doğru yazan yok! Hayret yani!

Öğretmenler neden gözlüklü öğrencileri en ön sıralara oturtur? Güncel durum itibarıyla gözleri en iyi gören çocuklar onlar değil mi? Biri bana mantığını açıklarsa sevinirim.

Yeni bir şey keşfettim, birinin neresine bakarsan o da orana bakıyor. Kalabalık ortamlarda bir deneyin, hiç şaşmıyor. Ayağına bakın, o da ayağınıza bakıyor, t-shirtüne bakın o da sizinkine bakıyor. İlginç bir durum.

Amerika'da 2 kişilik şeritler ayrı ve yollar açık, tıkanan şerit ise tek kişilik olanlar, yani arabada sadece kullanan kişi varsa, o 2 kişilik şeridi kullanmıyor. Bizim trafiğe bakıyorum da, neredeyse bütün arabalarda bir kişi var. Utanmasalar iki arabayla birden çıkacaklar trafiğe, birine sol ayağını, ötekine sağ tarafını yerleştirecek.

Yollarda yürümeyi bilmeyen yayalara çok kızıyorum bu aralar. Hep bir yerlere koşuşturmak, yetişmek zorundayız ya, önümüzde koca popolarını sallaya sallaya, bütün kaldırımı kaplamış iki kişi, bizim arkalarında olduğumuzu fark etmemeleri mümkün değil, nefesimiz enselerinde çünkü, kenara çekilip yol vermiyorlar kesinlikle. İlla pardon diyeceksin ya da dürteceksin. Yakında elime o iğrenç sesli bisiklet kornalarından alıp kulaklarının dibinde öttürmeye başlayacağım, ne yani, her yere geç kalmak zorunda mıyım onları bekleyeceğim diye.

Bir de yoldan yolcu toplamak için yavaş giden halk otobüslerine kızıyorum. Artık iş o kadar abarmış ki, geçen gün otobüsteki adam şoföre “abi, müsait bi yerde indirsene” dedi. Artık durak mevhumu diye bir şey yok, herkes her yerden inip binebiliyor. Otobüsler de zaman zaman saatte 1 kilometreyle sağdan sağdan, açık kapıyla gidiyor. Otobüslerde ses yalıtımını sağlayacak şeyleri pahalı diye otobüslere koymuyorlarmış, geçenlerde bir şoför “bunu şikayet etsenize amma da koyun gibisiniz” diye bağırıyordu. Şikayet etmekle oluyorsa iyi, ben bir de mümkünse koku yalıtımı rica ediyorum, özellikle yaz aylarında otobüslerde doğal yaz parfümü ortama hakim oluyor. Halkımız da pek hijyenine özen göstermez. Yabancılar söyleyince ayaklara fırlıyoruz, ne var, yalan mı? Kokuyoruz işte! Sabah 8:00'de bile ter kokan insan var, daha güneş yeni doğmuş, ısıtmaya başlamamış bile, düşünün gerisini!

Digitürk normal kanallardaki filmleri de orijinal dilde versin istiyorum. Neden olmasın? Kanal D, ATV vs. gibi kanallarda yayınlanan filmlerde de orijinal ve Türkçe dil seçeneği olması teknik açıdan bence zor değil, altyazı olmasa da olur.

Geçenlerde bir kanalda altyazı: “gururu incildi” Herhalde tamamı şöyle olacaktı “Gururu İncildi, zekası da Tevrat” yazacaklardı… İncilmek ne demek? Takıntılı olduğum diğer iki deyim de, boğazları ağrımak ve kırgınlığı olmak. Bir insanda kaç tane boğaz olabilir ki? Çanakkale ve İstanbul boğazı gibi mi? Midelerim ağrıyor, ağızlarımda uçuk çıktı, kalplerimde çarpıntı var, çok kibarız ya, “siz ne alırsınız?” “boğazlarıma pastiller alayım...” Bademciklerim deseler tamam da, boğazlarım nasıl bir şey?

Çok kibar milletiz ya, röportajda sorarlar “siz ne düşünüyorsunuz?” “Biz şöyle düşünüyoruz…” Ya da en kılı, Esra’ya soruyor, “Esra ne yapar?” “Esra sabah kalkar…” Ay daha da beteri, “Neden tiyatro, neden mor” Tanrım, ne klişe…

İkinciye geçelim, kırgınlığı varmış? Kime? Bakterilere mi? “Ay bugün hiç iyi değilim” “Neyin var?” “Bir kırgınlığım var!” “Kime kırgınsın, nezle mikrobuna mı? Aman boş ver, düşüncesizin tekidir zaten, herkese bulaşır o!” O kadar çok yanlış kullanılan sözcük, terim, deyim var ki, deliriyorum...

Bu konu uzar gider, uzamazsa ben arada bir değinip uzatırım, merak etmeyin :)

 
Toplam blog
: 4
: 993
Kayıt tarihi
: 27.09.10
 
 

Bitirdiklerim: Saint Benoit Fransız Lisesi. Marmara Üniv. İletişim Fak. Rd-Sinema-TV.Ciddiyetle ilgi..