Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ocak '13

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Ah zavallı, vah zavallı kız çocukları…

Ah zavallı, vah zavallı kız çocukları…
 

 

Diyarbakır’ın Dicle ilçesine atanan kaymakam Çağlayan Kaya, civar köylerde kız çocuklarında erken evlendirme  olgusunun yaygın olması dolayısıyla bu kötü gidişe dur demenin zamanının geldiğini anlamış ve kurduğu  ekibiyle birlikte ev ev gezerek bu durumdakı kız çocuklarını okutmak için elinden gelen çabayı harcamıştır. Şimdilik  evlendirilmek üzere olan 8 kız çocuğunun ailesi ikna edilmek suretiyle okula devam etme kararı almışlardır. Bu civarda , erkek çocuklarında da okula gönderilme oranı düşüktür. Bu bakımdan Kaymakam bu çocukların okutulması işiyle de yakından ilgilenmektedir .(Vatan, 2.1.2013)

Bakalım böyle  küçük çocuklarımızın kaderini değiştirmeye çalışan böyle, vefakar, cefakar kaymakamlarımız, öğretmenlerimiz  çevre baskısına ne kadar dayanacaklardır.

Çünkü Doğu’da kız  çocuklarının aile nazarında hiçbir değeri yoktur. Vardır; ancak  erken yaşta evlendirilen kızlar karşısında “kalın, başlık” adı altında külliyatlı para istenir;  aile satılan kız çocuğu karşısında feraha kavuşur. Genç kız da çoğu kez bir eş olarak değil, bir esir olarak kendinden çok yaşlı (çoğu kez de kuma olarak) bir adama hizmete gider; onun her işini yapar, bir de üstelik 10 tane çocuk doğurur. Ama o kız çocuğu okuma, yazmayı bilmez; Türkçe’yi bilmez… Cahil ve cühela bir insan olarak, kendisi gibi bir sürü horantanın anası olarak o çocukları yetiştirip kotarır. Ama kendi hayatı da bu arada yiter gider. Zavallı dünyasından hiçbir şey anlayamaz;  hak ettiği ödül, arada sırada herifinden yediği birkaç zum zuktur..!

Devletin en büyük görevlerinden biri de;  bu gibi  yoksul, devletin gözetiminden, babalığından uzak, çocukların elinden tutup okutmak, büyütmek adam etmektir. Ama devlet bu görevini çoktan unutmuştur veya görmemezlikten gelmektedir.

Devlet bu iş için asli araçlarını kaybetmiştir. Amacını da yitirmiştir.

Eskiden böyle çocukları , köyünden kasabasından alıp, çıkartmak adam etmek için, meslek sahibi kılmak için  okullar vardı. Devlet bunu istiyordu. Şimdi ise her şey göstermeliktir. Bu insanlar aslında bazı şeyhlerin, ağaların ağzının içine bakarlar; onun dediğinden dışarı çıkamazlar. 20. Yüzyıl da olsa, 21.Yüzyıl da olsa bu değişmemiştir.

Eskinin Köy Enstitüleri (Komünitsti de, Faşisti de bunlara çatar…) 1940 tarihinde kurulmaya başlanmış; 1946 yılına kadar 21 Köy Enstitüsü’nde 1.308 kadın ve 15.943 erkek toplam 17.251 köy öğretmeni yetişmişti. Bunlar sadece öğretmen değil, her  biri çeşitli sanat erbabı, köy insanının yardımcısı ve akıldanesi olan akıllı insanlardı. Köy Enstitüleri bir efsaneydi. O günde,  bu günkü yobazların yaptığı çığırtkanlıkla “Kızlarla, erkekler aynı yerde okuyor, olur mu?” feryatları içinde 1950 yılında kapatıldılar ve alaturka kurumlara çevrildiler.

Bu yobazlar bu gün de bağırıyor :  “Kız çocukları okutulmasın; kız çocuklarıyla erkek çocukları aynı okullara gitmesinler..” diye bağırıyorlar, feryat figan ediyorlar. Devlet de yavaş yavaş kız erkek okullarını sessiz sedasız ayırıyor. Kız Liseleri; Erkek liseleri… Bu iki cinsi yapay olarak birbirinden ayırmak nelere sebep oluyor görüyoruz, ilerde de göreceğiz:  Giderek yobazlığın artmasına… Namus cinayetlerine ve bir sürü kötülüklere.

Niye? Çünkü bu memleketin yarısı kız çocuğu diye, okutulmuyor ; onlar adamdan sayılmıyor. “Bir memleketin yarısı okur, yarısı cahil kalır…” o memleket adam olur mu? Kim ne derse desin , kızlar okutulmadığı; elinden tutan olmadığı sürece her türlü ağır işlerin altına, her türlü esaretin altına kızlar, kadınlar gidecektir. Bazıları da onlar sayesinde kahve köşelerinde ağalık yapacaktır. Bu Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük ayıbıdır.

Bu memlekette Devletin eğitim kurumları olarak , Köy Enstitüleri kapatıldı ; Eğitim Enstitüleri kapatıldı; Demiryolu Okulları kapatıldı…  buna benzer nice Devlet Kurumu olan eğitim yuvaları kapatıldı. O çocuklar artık evlerinde, kimse ellerinden tutamıyor.

Devlet : “İşte bu çocuklara burs veriyorum ya…” diyor. Gülünç bir burs… O bursla, bu küçücük insanlar o dev kentlerde , ne yapar , ne ederler… nereye giderler? Önemli olan, Devletin babalık yapmasıydı. Bundan kaçınıldı.

Bizim işimiz aslında çocuk yetiştirmek değil. İnsan, ziyan zebilliği. Uucuz insangücü yetiştirip ; onları insan canavarlarının eline teslim etmek.

“Üç çocuk doğur ; beş çocuk doğur… On çocuk doğur…” Amaç bunlar  insan olsun, Türkiye’nin kaliteli insangücünü karşılasın , diye değil. Bunlar yarın ki bir savaşta Mehmetçik olsunlar, Mehmetçiğin yardımcıları olsunlar diye  isteniyor…

Yazık günah bu milyonlarca Doğu’nun, Güney-Doğunun zarif fakat sefil çocuklarına. Birisini tutup ayakkabı alsalar, günlerce bunu gösterip: “Bakın bu çocuğumuza ayakkabı aldık, kazak da aldık, hatta palto bile aldık…” diye alay edeceklerine. O resmin gerisinde duran, binlerce; milyonlarca Türk gencine, Türk kızına, kız çocuğuna kol kanat gersinler… Onları şeyh, ağa, koca , ana-baba zulmünden kim kurtaracaktır; kim uzak tutacaktır…

Köy Enstitülerini dedikoduyla yıktınız; bu çocuklar aç açıkta kaldılar… Kafanıza o kadar taş düşsün İnşallah!

Bu okutulmayan kız çocuklarının günahı öteki dünyada hepinize yeter. Çünkü onlar için göstermelik işlerden başka hiçbir şey yapmıyorsunuz.

Bir Devrim mi yapmak istiyorsunuz; Doğu’nun, Güney-Doğu’nun kız çocuklarını okutun. Ama bu göstermelik yapı, bu göstermelik eğitim sistemi ile olmaz.

Evet, soruyorum, “Kim değiştirecek bu milletin makus talihini?”

“SEN” mi?

 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..