- Kategori
- Kitap
Ahenk
Bir ömür yetmeyecek...
İki ömür de...
Bana kendi ömrünü ver Tanrım.
Her şeyi bilen adını da.
Gün toprağa kavuştu. Kendisiyle toprak arasındaki her şeyi aydınlattı güneş. Köylüler uyandı. Gün ışığıyla sevişen toprağı çapalarıyla dövdüler. Sonra kıyamayıp tohumlar serptiler, bir o yana, bir bu yana... Toprağın yaraları sızlamasın diye.
Gün ışığı toprakla vedalaşıp güneşe tekrar döndü. Toprak soğudu. Köylüler evlerine döndüler. Kafalarında bu yılki ürün parası...
Toprak dövülmeyle açılan yaralarını onardı. Yaralarının üstü yemyeşil kabuk bağladı. Köye dışarıdan gelenler yeşili hayranlıkla izlediler.
Böylece zaman geçti. Gün ışığı her gün yeniden geldi. Her gelişi daha uzun sürdü. Toprağın gücü gün ışığını doyurmaya yetmedi. Yeşilini koruyamadı. Gün ışığının sıcak aşkı yeşili yaktı. Yeşil sarardı.
Gün ışığı artık daha kısa kalmaya başladı toprakla. Güneşe daha erken döndü... Her gün bir öncekinden daha erken.
İnsanoğlu yeşile hayrandı. Sarıysa irin rengi... İrini uzaklaştırmak bedenden, beden için gerekti. Toprağın sarı kabuğunu bu yüzden kaldırdı insanoğlu. Toprak öz rengine döndü yeniden. Ama bu kez de gün ışığıyla aralarına kara bulutlar girdi.
Gün ağladı.
Toprak solucanları daha derine salındı. Böcekler, akrep, yılan ve gelincik toprağa kendi istekleriyle gömüldüler.
Günün çok ağlamaktan kristalleşen gözyaşları toprağı bir gelin gibi süslediler. Gün ışığı beyazın savuşturucu yalanlarına kanmadı. Daha sıcak vurdu kendini yeryüzüne. Eritti beyazı. Toprak çılgınca sevindi. Buharlar çıktı sevincinden. Güne yükseldi buhar.
Köylüler yine erken uyandı. Toprağı gün ışığıyla gördüler, toprağı kınayıp dövdüler.
Toprak güzeldi. Seveni çoktu. Ama dönüp bakmadı gün ışığından başkasına. Ayın cılız sarılışlarını kabul etseydi yeryüzü gece gündüz ışıkla dolacaktı.
Osman Akalın, En İyi Korunan Oda