Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Haziran '08

 
Kategori
Deneme
 

Ahh! Kapadokya ahh! ( 1 )

Ahh! Kapadokya ahh! ( 1 )
 

Hep birlikte yüksek bir dağın tepesinden aşağıya doğru yuvarlanıyorduk..."


Sekiz yaşındaki Berfin’in babası, gecenin bir yarısı ter içinde korkuyla uyandı. Yatağının başucundaki suyu bir dikişte içti. Yanında yatan karısı Songül’e baktı. Yüzüne dokunduğunda yaşamasına çok sevindi. Rüyasının etkisiyle kızlarının odasına hızla yöneldi. Onlarında mışıl mışıl uykuda olmaları yüreğini ferahlattı. “Hayırdır” mırıldanmasıyla tekrar yatağına uzanıp ışığı söndürdüğünde, bu kez karısı uyanmıştı.

“ Hayrola İmabettin?”

“ Merak edilecek bir şey yok. Kötü bir rüya gördüm.”

“ Nasıl bir rüya?”

“ Kötü. Hem de çok kötü bir rüyaydı. Hep birlikte yüksek bir dağın tepesinden aşağıya doğru yuvarlanıyorduk. Her yerimiz paramparçaydı.”

“ Hayra yor. Hem uçmak iyidir. Ferahlıktır. Hadi artık uyu. Yarın yola çıkacağız.”

Bir günün daha bitmesine ramak kalmıştı. Lodos hafifte olsa denizden yaman esiyordu. Okulun hemen kıyıcığındaki otobüs durağında öğretmen, veli ve öğrenciler kendilerini “ Peri “ diyarına götürecek otobüsün yaklaşmasını bekliyorlardı. Çocukların neşeli hali, karşı apartmanların perdelerini gerip, biraz önce sönen ışıkları tekrar yaktırmıştı. Rehber öğretmeni ve her halinden yorgun görünen şoförün son sözü ile herkes biranda otobüsün içine dolmuştu. Sokaklar ise suskundu. Egzoz dumanı ardında, meraklı ışıklar ise birer birer sönüyordu…

Berfin’in kardeşi Beren, yolcuların en küçüğü idi. Sarı saçları ve bembeyaz yüzü ile şimdiden herkesin uğuru olmaya adaydı. Çocukların birçoğu, anne ve babalarının kucaklarında rahatsızdı. Bacaklar ise, uzun yolculuğa dayanacak güçte değildi. Koridora taşan çocuklar perişan, firma sahibi ise kazancı ile keyifliydi. Şoför, radyo dalgalarında dolaştığında Musa Eroğlu’nun, “ Yolun Sonu Görünüyor” türküsünde takılı kaldı.

Muavin koltuğunda oturan rehber öğretmenin tüm uyarılarına rağmen otobüs, olanca hızıyla sabahı yararcasına yol alıyordu. İçerisi yorgun bedenlerin uyuması ardından, sessiz ve sıcaktı. Motorun sesi ise ninni gibiydi. Güneş, huzmelerini şoföre vurduğunda, gözkapakları da kendisini salmıştı. Otobüs, yalpalamaya başlayıp, meraklı bakışlarda yerini bağırışlara bıraktığında, büyük bir gürültü ile yolun sonu gelmişti. Her şey toz dumandı. Çığlıklar kulak yırtarcasınaydı. Küçüklü, büyüklü bedenler alaboraydı. Çığlıklar, yerini sessizliğe terk ettiğinde, cansız bedenlerde asfaltın sıcaklığında artık suskundu. Beren, nerede olduğuna anlam veremedi. Toz duman arasında annesini aradı;

“ Anneciğim, söyler misin biz nerdeyiz?”

“ Korkma kızım, yeşilliğin ve huzurun olduğu Cennetteyiz.”

“ Neden buraya geldik anne? Biraz üşüdüm, beni sıcaklığınla ısıtır mısın? Sahi Babamla, ablam nerdeler?”

“ Babanda bizlerle, ama ablan dünyada kaldı.”

“ Ablam tek başına ne yapar anne? Nasıl yemeğini yer? Onu, okuluna kim hazırlar? O bizsiz ne yapar annem!”

“ Üzme kendini bir tanem. Bak, her taraf yemyeşil…”

“ Söyler misin annem, ben artık arkadaşlarımı göremeyecek miyim? Onlarla birlikte bebeklerimle oynamayacak mıyım? Ablam gibi okula gitmeyecek miyim? Ben büyüdüğümde gelin olacaktım. Yoksa artık olamayacak mıyım? Ben ablamı özledim. Peki, benim hayallerim ne olacak annem? Ahh! Kapadokya Ahh! Uçurdun hayallerimi…

<ı>“Uyumak zamanı değil!

<ı>Uyan Türkiye’m uyan!

<ı>Uyudukça ölüyoruz…

<ı>Uyudukça kaybediyoruz…”

Sevgiyle kalın…

<ı>2007 – Bursa

 
Toplam blog
: 300
: 466
Kayıt tarihi
: 06.05.08
 
 

Ertuğrul Erdoğan, 1958 yılının sonbaharında Ankara'da doğdu. 1968 -1980 yılları arasında babasını..