Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ağustos '16

 
Kategori
Felsefe
 

Ahlak felsefesi yazıları - Prof. Dr. Hakan Poyraz

Ahlak felsefesi yazıları - Prof. Dr. Hakan Poyraz
 

 

Bu yazın sıcağında felsefe kitabı okunur mu? Yazarı hem felsefeci hem edebiyatçı olursa bir solukta okunur, okuduğunuz şehir Adana olsa bile. Bir de yaşadığımız ortam. Nesli tükenmiş bir kuş gibi yakalayınca bırakamadım. Âhlaka, âhlaklı olana hele de güzel âhlaklı olana hasret kaldık ya.

Felsefe kitabı okuyup değerlendirmek haddimiz değil ama yine de bende kalanları yazmadan edemedim. Okuyan herkesin kolayca anlayabileceği bir dille yazılmış, sorular herkesin aklandan geçtiği sorulardan seçilmiş, yanıtları da ona göre verilmeye çalışılmış oldukça akıcı bir kitap.

Kitabı okurken insanın aklına o kadar soru geliyor ki, acaba bu sorulara da yanıt var mı diye merakla ilerliyorsunuz.

-Öbür dünya inancı olmazsa âhlak olur muydu?

- Din olmadan bir âhlak sistemi mümkün müdür?

-Âhlak biçimleri her toplumda aynı mıdır değişir mi toplumdan topluma?

-Âhlak anlayışı zamandan zamana, çağdan çağa değişir mi?

-Ateistlerin âhlak anlayışı nedir? Kaynağı nedir?

-Devletlerin âhlakı var mıdır?

-Siyasetçiler de âhlak anlayışı nasıldır?

Bunun gibi sorular aklınıza gelebilecek soruları irdeleyen yazılar, soruları daha da açarak kitabın değişik başlıkları altında yer alıyor. Bu konuları merak edenler kitabı alıp okuyabilirler. Hatta mutlaka alıp okumalılar diyorum.  Şair ve yazarlar hiç kaçırmamalı bu kitabı. Cemal Süreya diyor ki: “Sadece şiir kitabı okumakla şair olunmaz.”Evet, derinleşmek, konulara vakıf olmak, daha iyi kavramak için bu gibi kitaplar mutlaka okunmalı dedikten sonra gelelim bende kalanlara.

Kitabın hemen iç kapağına şunları not almışım. Yani kitabı okurken edindiğim kendi görüşlerim: Zorla yaptırılan davranışlara âhlak demem ben. Sevgiyle, saygıyla, gönülden isteyerek yapılan davranışlar olmalı âhlak. Ceza görürüm korkusuyla yapılan davranışlar âhlaklı davranışlar değil, toplumsal antlaşma sonucu kabul edilen davranışlardır. Bunlara âhlak denmez.  Demişim. Bir de, âhlaklı görüneyim diye insanları aşağılamak, küçük düşürmek, gönlünü kırmak, ortalığı kırıp dökmek âhlaksızlığın daniskasıdır.  Nitekim yazar Hakan Poyraz bu konuya öyle güzel bir açıklama getirmiş ki, sadece âhlak yetmez diyor, yanına bir de güzel’i eklemek gerek yani güzel âhlaklı olmak gerektir diyor:

“Tartışılmayanı tartışmak istiyoruz : Âhlakî eylemin estetize edilmesi olanaklı mıdır?Kanımızca âhlakın estetiği düşünmemize çok fazla konu edinilmemiştir. Buradan hareketle bir belirleme yapılabilir mi? Yaşama alanı olarak âhlak ya da âhlakî yaşantı aynı zamanda  estetik bir yaşantıya dönüştürülebilir mi? Kuşkusuz bu olanaklıdır.Güzel âhlakın temelindeki hulk huy demektir. Huyca güzel olana, huyu güzel olana güzel insan denir. Yaşama alanında âhlakî olan kendini güzel olan ile tamamlamaz ise; bu iki kavramın da kendinde tecelli ettiği insan’kişi’ olma özelliğini gerçekleştiremez, hep bir yanı eksik kalır. Tam da buradan hareketle insan, bir âhlakî eser olarak, kendini inşa eden, gerçekleştiren bir varlık olarak aynı zamanda eylemini de estetize eden güzel bir insan olabilir.” (s.90-91)

Yani neylersen güzel eyleyeceksin. Zaten ben şu doğrucu Davut’ları oldum olası sevmem. Sözümona doğruyu söylemek için insanın gönlünü öyle bir kırarlar ki, 20 seneye düzelemez insan. Âhlak da öyle diyor yazar. Güzel olmalı.

Bir de kanunlar her yere yetişemiyor ki. Kanunların görmediği yerde, insanların görmediği, yalnız başına olduğun zamanlarda yani bir haksızlık yaparsan ceza almayacağın durumlarda asıl doğru davranmalısın. Başkaları görsün diye değil, kendin erdemli biri olduğun için doğru ve güzel işler yapıyorsan âhlaklı olan budur.

Aslında temel soru şu: Yasalar bizi görmezse, ya da güçlüysek  ve yasalar bir şey yapamazsa yine de âhlaklı olur muyduk?  Yazar kitabın başında bir öykü anlatıyor. Platon’un Devlet adlı eserinde geçen öykü şöyle: Gyges Lidya kralının hizmetinde bir çobandır. Günün birinde bir yüzük buluyor. Yüzükle oynarken kendisinin görünmez olduğunu farkediyor. Biraz daha oynadığında tekrar görünüyor .Bu tılsımı öğrenen Gyges bir gün görünmez olarak saraya giriyor, kraliçeyi baştan çıkarıyor, onun yardımıyla kralı öldürüyor ve başa geçiyor.

Yani böyle bir yüzük elimize geçse, görünmeden her istediğimizi yapabilme gücümüz olsa, yine de âhlaklı olur muyduk? Yoksa görünmediğimiz zaman her kötülüğü yapar, göründüğümüz zaman ise iyi işler yaparak toplumda âhlaklı biri olarak mı bilinirdik?

Ya da öldüğümüzde, yüzükten haberi olmayan cemaata hoca sorsa: “Merhumu nasıl bilirdiniz?”

“İyiiii!” diye bağırır mıydı herkes? Acaba öyle mi?

Kitabı okuyun, kararı kendiniz verin.

 

*Âhlak Felsefesi Yazıları, Hakan Poyraz, Dergâh Yayınları, İstanbul , Ekim/2015

 

 
Toplam blog
: 264
: 1128
Kayıt tarihi
: 30.04.07
 
 

1956 Sarıkamış Kars doğumluyum. 6 şiir kitabım ve 2 deneme kitabım var. son kitaplarımı B..