Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ocak '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ahlak torbası

Ahlak torbası
 

Torba değil ki ağzını büzesin...


Bundan evvel kaleme aldığım iki yazıda (<ı>Ahlak ne zaman bozulur ve Dikkat ahlak va<ı>r) ahlak kavramının temelde ne olduğu ve genel bakış açısına göre hangi değerlerle menkul olduğu hususunda birkaç kelam etmiştim…

Birinci yazıda ağırlıklı olarak ahlak ile ahlaksızlık arasındaki farkları, oluşma şartlarını değerlendirmeye çalışmış; ikinci yazıda ise, ahlak olgusunun gelişme aşamasındaki dış etkenler üzerine ve genel kabul gören ahlak mevcudiyetinin temeli hakkında saptamalar yapmaya çalışmıştım…

Şimdi ise toplumsal değer yargılarının oluşturduğu pencereden görünen ahlak kavramının biraz daha derinine inmeye gayret edeceğim…

Örneğini verdiğim Taliban rejimi veyahut komünist düzen içerisinde geliştirilmeye çalışılan daha doğru bir söylemle dayatılmaya çalışılan ahlak kavramının gerçek anlamda “ahlak” olamayacağının altını çizmiştik…

Öyledir, çünkü bu düzenler içerisinde ahlak kavramı iktidarı elinde bulunduran güçlerin ahlak anlayışı ile kısıtlıdır. Bu anlamda dayatılan kavramın evrensel değerleri norm alan bir anlayışı yansıttığını söyleyebilmek imkansız ötesi bir şeydir…

Günümüzde sıkça telaffuz edilen; klişe bir deyiş olan; neredeyse kanıksanmış patolojik bir düşüncenin sonucu olan; “güç kimdeyse, onun dediği olur” anlayışı tam da bu noktada anlatmak istediğim hassas nüans üstüne çörekleniyor…

Klişeden hareketle gücü elinde bulunduranın ahlak kavramı hakkında da söz sahibi olması; ahlak kavramını yeniden tertip etme hakkını sahiplenmesi; belki de ahlak adı altında ahlaksızlığı öğretmesi kaçınılmazdır…

Oysa ki ahlak dediğimiz vakit, evvela<ı> insanın hür iradesi gözetilerek geliştirilmesi icap eden bir olgu anlaşılmalıdır. Dayatmacılık, zorbalık, istemediği davranışı benimsetme gibi yöntemlerle geliştirildiği varsayılan “erdem” ola ki miadı dolmuş ve çürümeye yüz tutmuş “insanlık müsveddesi” tabiri gibi anlaşılsın…

Çürümeye yüz tutmuştur, zira <ı>baskı ortadan kalktığı anda çürümüş ve hatta kokuşmuş davranışlar silsilesi bir çığ gibi büyüyerek dağlardan aşağılara inecek, her türlü yolu tıkayacak, insani değerleri altına alarak gömecek ve belki de bir daha bulunmamasını sağlayacaktır…

<ı>Zaten baskıcı rejimlerin ardından gelen her türlü yozlaşma bunun apaçık delili konumundadır

Dağılan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği tam da burada örneklenmesi gereken bir vakıa olarak arşivimizde kayıtlı evraklar mahiyetindedir. Yıkılır yıkılmaz insanlarının boşluğa düştüğü; her türlü ahlaksızlığın (genel normlar çerçevesinde) diz boyunu aşarak bel boylarına dek yükseldiği; insani kavramların gerek baskının ortadan kalkmış gerekse yaşama tutunma gayesiyle depreşmiş güdüler güdümüne girmiş olması hasebiyle kişilerin anormalleştiği Rus Rejimi bahsini ettiğimiz durumu özetleyen ders notları gibidir…

Elbette ki bütün toplumun o minvalde bir bataklığa sürüklendiğini iddia edecek kadar delirmedim. Zira <ı>insanlığının özünü kavrayarak, kendini yetiştirmiş; insan olma gayesinden öte bir gaye edinmemiş; kişilere insan olduğu için değer vermeyi öğrenebilmiş kimseler bu yozlaşmadan en az etkilenenler güruhunda yer almıştır. Burada kişisel gayretlerin rolünün de önemsenmeyecek derecede küçük olmadığını görebiliriz…

İnsan olmanın erdemini her türlü tasallut altında dahi kavrayabilmiş kimseler, zaten dayatılan ne olursa olsun, ahlakı temel alarak toplumsal hayatını düzenlemiş ve ona göre idame ettirmeye gayret etmiştir. Bu da kişilerin doğuştan var olan kişilik özelliklerinin de yardımıyla kendilerini iyi ve doğru yetiştirebilmiş olabilmelerinin bir avantajı olsa gerektir…

Diğer yanda örneğini verdiğimiz baskıcı, din esaslı rejimlerde de benzer sonuçları görebileceğimiz fotoğraflar mevcuttur. Örneğin Molla Rejimi ile yönetildiği söylenen İran’da alkol tüketimi, fuhuş, hırsızlık, cinayet gibi insan ahlakına mugayir olduğu “kabul edilen” temel aksaklıklar hiç yok değildir. Kabul edilen diyorum çünkü burada “alkol tüketimi” o ülkeye has bir ahlak olgusudur. Dini referanslarla “günah” olduğundan hareketle aynı zamanda “ahlaksızlık” olarak addedilir…

Cinayet, hırsızlık gibi diğer suçlar dünya genelinde zaten insanlığa yaraşmayan eylemler içerisindedir. Dünya genelinde ortak payda olarak kabul edebileceğimiz bu suçlar aynı zamanda “ahlaksızlık” örneği teşkil eder…

Örneğimize devam edelim. İran’da içki içmek ahlaksızlık kabul edilirken, içki içen insanlara (günah işledi diye) zulüm edilirken, belki de ahlakın olmazsa olmaz kuralı insana değer verme noktasında bariz eksiklikler ortaya çıkmaktadır. Zira etrafa zarar vermediği müddetçe insanın içki içmesinin kendinden ziyade kimseye zararı olmayacaktır. Etrafa zarar veriyorsa da zaten asayişi bozduğu için derdest edilebilir, yahut mevcut kanunlar çerçevesinde gerekli cezaya tabi tutulur…

<ı>İşte burada idarenin oluşturduğu bir ahlak kavramı söz konusudur

Ülkemizde de kimi şehirlerde, kasabalarda, mahallelerde o bölgenin normlarıyla oluşturulan ahlak kavramı neticesinde içki ile ilgili kimi hadiseler yaşanmaktadır. Oysaki bir Avrupa ülkesinde böyle bir ahlak kuralından dem vurulmamakta, hatta eylem sokaklarda gerçekleşse bile hoş görülmektedir (asayişi bozmadığı müddetçe). O zaman bize göre ahlaksızlık olarak nitelenen bir davranış pekala başkalarına göre böyle değerlendirilmemiş olmaktadır…

En bilinen ahlak kuralları elbette ki yüzyıllardır bir arada yaşaya gelen insanların oluşturduğu temel değerlerdir. Burada üzerinde durmak lazım olan ise detaylardır…

Detaylardan kastım genel ahlak kavramı içerisine <ı>geçmişten bugüne dek süregelen; toplum kuralı haline getirilen; kişilerin özgürlüğünü kısıtlamayan ancak birbirlerine saygıyı zedelemeyen; hoşgörü temelinde geliştirilmiş olsa da, kazanılmış hak olarak değerlendirilebilen; insanların yaşam kalitelerinin arttırılmasına yardımcı olan; toplumsal düzenin temel taşlarını daha da sağlamlaştırarak aradaki çürük taşların yenilenmesine müsaade eden; saygıyı sevgi ile körükleyebilen ve sevgiyi de saygı temelinde inşa edebilen; kişilerin birbirlerini kollamasına ve hatta korumasına vesile olabilen değer yargılarıdır

Bir başka yazıda bu değer yargılarını daha açarak değerlendirebiliriz…

Son olarak ahlak kelimesinin sözlük tanımına bakacak olursak;
Ahlak:

<ı>• Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları

• Mutlak olarak iyi olduğu düşünülen veya belli bir yaşam anlayışından kaynaklanan davranış kuralları bütünü

• Belli bir dönemde belli insan topluluklarınca benimsenmiş olan, bireylerin birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen törel davranış kurallarının, yasalarının, ilkelerinin toplamı

• Bir kişi ya da bir insan öbeğince benimsenen eylem kurallarının toplamıdır…

Burada genel tanımları verilmiş olan ahlak kavramını dilimin döndüğü, aklımın yettiğince açmaya uğraştım. <ı>Dediklerim külliyen doğrudur, değiştirilemez, itiraz edilemez şeklinde "marazi" bir zihniyette değilim. Elbette ki gözden kaçan ya da yanlış tanımlanan hususlar olabilir. Aklıma gelmeyen kimi noktalar, gözümden kaçan kimi detaylar vardır. Onları da okuyanların takdirine bırakmak en iyisi olacaktır…

Murat HACIOĞLU
20 Ocak 2009 Salı

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..