Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Aralık '17

 
Kategori
Felsefe
 

Ahlak ve Etik Değerlerinde Yozlaşma

Ahlak ve Etik Değerlerinde Yozlaşma
 

Ahlak kurallarına uymayanlar için sıkça kullanılan” ahlaksız”,”etik” için kullanılan “etik değil” sözleriyle karşılaşıyoruz. Günlük yaşantıda sıkça kullanılan iki sözcük, çoğu kez birbirinin yerine de kullanılmaktadır. TDK ’nün Türkçe Sözlüğü’nde ahlak;bir toplumda kişilerin uymak zorunda oldukları davranış ve kurallar; etik de törebilim, ahlakbilim olarak tanımlanmış.

Ahlak,sözcüğün en dar anlamıyla, neyin doğru ya da yanlış sayıldığı (sayılması gerektiği) ile ilgilenir. İnsanların davranışlarının yanlış ya da doğru oluşunu belirleyen bir yargı ve ilkeler sistemi. Bu terim, toplumların kültürel, dinsel, tarihsel, töresel yapı ve anlayışlarına göre biçimlenir.

Arapça kaynaklı bir sözcük ahlak. İyi davranmak, anlamına gelir. Türkçesi, aktöre. Göreli bir kavram; çünkü kişiden kişiye, toplumdan topluma, ülkeden ülkeye değişiklik gösterir.

Ahlak; eğitime, kültüre, dine, felsefeye, tüzeye, özgürlüklere göre biçimlendiği gibi zamana göre de değişiklik gösterebilir. Dün, ahlaksızlık olarak algılanan bir davranış, günümüzde hoş karşılanabilir. Bundan 70-80 yıl önce, Türkiye’nin kırsal kesiminde yeni gelin kayınpederinin yanında konuşması bile yadırganır, ,toplumun belli kesimlerince ayıplanırdı. Günümüzde, böyle bir tutum ve davranış; kadın haklarına aykırı görülür.

Ahlak anlayışı, ülkeden ülkeye göre de değişir. Afganistan, İran… gibi şeriat yasalarının egemen olduğu ülkelerde kadın, yalnız sokağa çıkamaz; çıkması, ahlaksızlık olarak algılandığı için yasaktır.

Kadın evinden dışarıya çıkmayacak. Her ne koşulda olursa olsun, asla yüzünüzü göstermeyecek Dışarıdayken burka’ yal örtüneceksiniz. Aksi halde kırbaçlanacak.Çekici gösterişli giysiler giymeyecek, erkeklerle göz göze gelmeyecek. Kızların okula gitmeleri, kadınların çalışması yasaklanmıştır. ( Khaled Hosseini, Bin Muhteşem Güneş)

İran, Arabistan, Afganistan… gibi ülkelerde kadın eşi olmadan, örtünmeden sokağa çıkamaz. Bizde de açık saçık giyinmek, mayoyla denize girmek dinci çevrelerce ayıplanır; ahlaksızlık olarak algılanır. Bu nedenle, tesettür modacıları, kadınlar için haşema denilen bir deniz kıyafeti piyasaya sürdüler. Bu kesimde ahlak, kavramı, giyim kuşamla ölçülüyor. Kuşkusuz, toplumun etik değerlerini hiçe sayan bir giysi, hoş karşılanmaz; ama modern giyim de ahlaksızlık olarak algılanmamalı. Gelişmiş toplumlarda, kadının giyim kuşamı, sosyal yaşamı, sınırlanmamıştır.

Ancak, her toplumda; hırsızlık, yolsuzluk, dolandırıcılık, yankesicilik, tecavüz, haksızlık, adaletsizlik, cinayet… Ahlaksızlık olarak görülür. Etik değerlerin yıprandığı toplumlarda, bunlar umursanmaz. Hatta hırsızlık, yolsuzluk iktidar erkini elinde bulunduranlarca yapılmışsa kamudan gizlenir. Bunları yapanlar, iş bilir olarak da algılanır.

Etik değerlerimiz çürüdü mü? Hatır gönül kalmadı. Birbirimize, selam vermiyoruz. Zor durumda olan bir insanın yardımına koşmak şöyle dursun, görmemezlikten geliyoruz. Kural tanımama, başını aldı gidiyor.

Araba kullanan çok kişinin yanında bir sopa. Yolda, en küçük bir trafik sorununda trafik polisine haber vereceğine, sorunu sopayla çözmeye çalışıyorlar. İstanbul’da oğlumun özel arabasındayız. İki araba önümüzde gidiyor. Yol verme konusunda, arabaları kullananlar tartışmaya başladılar. Sonunda, genç olan arabasını, arka arka giderek diğerinin ön tamponuna vurdu. Amaç, karşısındaki suçlu göstermek. İşte, size, bir ahlaksızlık örneği.

Kurallara uyan insanlar, sokağa çıkmaktan korkuyor. Bisikletle gidiyorsunuz, arkanızdan gelen araba ya da motor, o kadar yakınınızdan geçiyor ki neredeyse vuracak. Bu ülkede, bisiklet araç sayılmadığı için ülkelerarası bisiklet yarışlarında Türkiye’nin adı yok.

Ziya Gökalp,”ahlak” için söyle diyor:

Ahlâk yolu pek dardır;

Tetik bas, önü yardır.       

Sakın hakkım var deme,

Hak yok, vazife vardır!

Bu yolda, bireysel ve toplumsal davranış kurallarını çiğnemeden yürüyen insan, iyidir. Güzel ahlaklıdır. Böyle insanlar kaldı mı sorusunu, duyar gibiyim. Toplumdan topluma, ülkeden ülkeye değişmekle birlikte etik değerleri olan, bu değerlerinden ödün vermeyen insanlar da yok değil.

Ne var ki son zamanlarda, Türk insanının etik değerleri alt üst oldu. Pragmacı bir yaklaşımla bu toplumu, kendi amaçlarına göre dönüştürmeye çalışanlar, siyasal erki de elden bırakmıyorlar. Siyasal erki elinde bulunduranlar, ülke çıkarları yerine, kişisel çıkarlarını yeğlemeleri -balık baştan kokar-atasözünü doğrularcasına toplumun büyük bir kesiminde de yaygınlaştı.”Gemisini kurtarana kaptan gözüyle bakıldı. Gemisini kurtaramayanlar, sulara gömüldü. Yüzmesini bilenler kurtuldu, bilmeyenler ezildi.

Ülkede, bağımsız yargı da sindirildiği için bu insanlar, haklarını aramada zorlandılar. Düzmece suçlamalarla milletvekilleri, askerler, yazarlar, gazeteciler, televizyoncular, gençler… Yıllarca tutuklu kaldılar, kalıyorlar

Toplumsal kuralları, yasalar düzenler. Ahlaklı insan, toplumsal kural ve ilkelere uyan insandır. Başkalarını rahatsız etmeyen insandır. Başkalarının hak ve özgürlüklerine saygı gösteren insandır. Sözünün eri olan insandır. Hırsızlık, dolandırıcılık, yolsuzluk yapmayan; insana, insanca bakan insandır. Yalan, ikiyüzlülük, hırsızlık, dolandırıcılık, görevini yapmama ya da kötüye kullanma, rüşvet, ırz ve namus düşkünlüğü bir insanın ahlak düzeyini belirler. Bu tür davranışların yaygınlığı, toplumu içten içe çürütür, zayıflatır.

Hz. Muhammed, kıyamet günü, bana en sevgili ve en yakın olanınız, ahlâkı engüzel olanınızdır; Hz. Ömer, güzel ahlâk, en güzel bir dosttur; M. T. Cicero,memleketler parasızlıktan değil, ahlaksızlıktan çökerler; Lao Tzu,sakın ahlâk kurallarını çiğnemeyin; çünkü öcünü çabuk alır. Diyorlar. Bu sözlere katılmayanımız yoktur, sanırım.

Ahlak değerleri içselleştirmiş bir insan, yere tükürmez; çöp, çekirdek kabukları atmaz. Oysa her yerde, her çevrede bunları görür, umursamayız. Ben, kimi kez, poşetleri, içecek şişelerini toplar, sahildeki çöp kutularına atarım. Önlerinden, yanlarından çöpleri aldığım insanların –neden attınız der gibi-gözlerinin içine bakarım; ama bu insanların çoğu umursamaz. Böyle sokağı, caddeyi, kumsalı, denizi kirleten insanlara ahlaklı diyebilir miyiz?

Ne var ki kumsalı, denizi kirletmeyi, çok kişi ahlaksızlık olarak algılamaz; çünkü bu durumdan rahatsız olan kişi de çok değildir. Kola, gazoz, su şişesini, poşeti, yediği mısırdan kalanları, kumsala ya da denize atar. Onlara göre çevreyi kirletmek, ahlaklılık değildir. Oysa gelişmiş toplumlarda, yere tüküren, yediği çekirdeğin kabuklarını çevreye saçan insan göremezsiniz. Sokaklar, temizdir. Gördüğüm, sokaklarında dolaştığım Kaliforniya, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, İsviçre böyledir. Rio de Janerio’nun plajlarında her ırktan, her ülkeden insanlar gördüm, çevrelerini kirletmiyorlar.

Politikaya gelince birbirlerine şerefsiz, namussuz, hırsız, ahlaksız diyenler, devleti yönetecekler öyle mi?  Bu da ülkede, politik ahlakın ne duruma geldiğinin ölçütü. Geçmişte de politikacılar arasında atışmalar olurdu; ama bu denli düzeysiz olmazdı. Sosyal yaşamda birbirine böyle hakaret edici sözler söyleyenler-eğer onurlu insanlarsa-birbirlerinin yüzlerine bakamazlar.Terbiye sınırlarından dışarıya çıkan, bir daha içeri giremez. Terbiyeyi kaybetmemeye bakmalı, diyor Napolyon Bonaparte.

Bu nedenlerle, ilkçağlardan bu yana toplumlarda ahlak ön plandadır. İlkçağ felsefesinin temeli ahlaktır. Felsefe, insanla uğraşır, bütün yanları, yönleriyle insandır. Amacı, ereği de erdemdir.Paskal; aklın başlıca görevi, iyilik ve kötülük kavramlarını birbirinden ayırmaktır, diyor.Descartes; ahlaklı olma bilinci yaymak, her ülkede sanat ve yazın adamlarının elindedir, diyor. Montaigne,Moliere,La Fontaine gibi büyük yazarlar, ahlak kavramını, Fransa’da yaygınlaştırarak tartışma konusu yapmışlardır.

Ülkemizde bu görevi, din adamları, imamlar üstlenmiş; onlar da sosyal yaşamı, dinsel kurallara göre oluşturmayı yeğlediklerinden dinsel kuralları benimsemeyenlere, çoğu dinci, ahlaksız olarak bakmakta, dindar toplum yetiştirilirse sorunların çözüleceğine inanmaktadırlar. Oysa çoğu Müslüman olan Ortadoğu ülkelerinde, hırsızlık, yolsuzluk, terör eksik değil. Bunların olduğu ülkelerde ahlaktan, etik değerlerden söz edilebilir mi?

Etik ve ahlak değerlerinin  yozlaştığı toplumlarda; demokrasiden, adaletten, insan hak ve özgürlüklerinden de söz edilemez.

 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..