Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Nisan '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ahlak ve toplum.

Ahlak ve toplum.
 

Fransız felsefeci Henri Bergson, toplumları Kapalı/Açık olarak ikiye ayırmış.

Kapalı toplum; töreler, kurumlar, yasalar türünden toplumsal zorlamalarla ayakta dururken buna bağlı olarak "katı toplumsal yaptırımlara, yükümlülük ve ödeve dayanan, geçmişin değerlerine sıkı sıkıya sarılan tutucu bir ahlak (kapalı ahlak) yapısına sahipler.

Sürekli aklın gözetiminde olan, zekadan beslenen ahlak, kapalı toplum ahlakıdır. İnsanın kendini güvence altına almak istemesinden ötürü törelerin yasaların buyurduğu, ödevlerle kuşatılan bu ahlak " özgürlük "değil "katı kurallar" ın hüküm sürdüğü bir yaşam biçimidir.

Açık toplum; baskı yerine özgürlüğe başvuran, " sevgi " yi temel ilke edinmiş toplumlardır. Bireyi ve evrenselliği öne çıkaran, eskiyi aşıp , insanlığı ileriye götürme amacı taşıyan, özgürlüğün hüküm sürdüğü ( açık ahlak) bir yapıya sahiplerdir. Sezgiden kaynaklanan , sezginin itici gücünü kullanan, içinde sevgi ile özgürlüğün hüküm sürdüğü ahlak ise açık toplum ahlakıdır. İnsanın içinde taşıdığı yaşama heyecanından filizlenen , insanın yaşama zorunluluğunun bir parçası olan yaratma içgüdüsü ile yakından ilişkili olan bu ahlak , yalnızca ermişler ve kahramanlar tarafından yaşanır. "yükümlülük" , "ödev tanırlık" , "yasa " gibi zorlamalar yoktur.

Sürekli konuşulan , tartışılan , adı " sosyo-kültürel açıdan yozlaşıyoruz" tanılarına , yukarıda ki bilgiler bence açıklık getiriyor.

Biz kapalı toplum tanımına uyuyoruz. Buna karşın , değişen bir Dünya ve gelişen bir Türkiye gerçeği var. İnsanların her geçen gün vizyonu değişiyor. Açık toplum kuralları çerçevesinde yaşamak isterken , "kapalı ahlak" yaptırımları ile ikilemler yaşanmaya başlıyor. Ve bu çelişkiler beraberinde her türlü yozlaşmayı getiriyor.

Ahlak , kişini yaşadığı toplumsal değerler ve kendisine göre yaşamakla yükümlü olduklarını duyumsadığı bir Dünya görüşü. Toplum içinde yaşayan insanların kendileriyle , bir birleriyle , kurumlarla ilişkilerini düzenleyen ilkeler , değerler bütünü. Bir Ulus'tan başka bir Ulus'a , bir dönemden başka bir döneme , hem kapsam hem içerik bakımından değişiklik gösteren bir kavram.
Kişinin karakter sağlamlılığını oluşturan tutumlar , eğilimler yada davranışlar , ahlaksal değerlerin temel yapı taşları.

Ahlak öylesine "olmazsa olmaz" bir kavram ki sadece ahlaklı olmayı "şekil" ve "beden" e indirgemek , azınlığın yaşam şekline bakarak "ahlaksızlık" olarak yorumlamak yanlış. Bir toplumda
"dürüstlük" , " güven " , "mesleki etik", " vicdan etiği" , " bencillik" , "öfke" ve "mutsuzluk" artmış ise , yasaların yaptırımlarının yerini "dini " yaptırımlar almaya başlamışsa zaten temel taşlar yerinden sökülmüş demektir. Sökülenlerin yerini de doğal olarak bize yabancılaşmış , bizim kültürümüzle ilgisi olmayan yeni bir "ahlak" modeli dolduracaktır.

Çağdaşlığı , toplum kültürümüzle sentez eder hayata geçirirsek , bireysel ahlakımızı korumaya çalışırsak Ulus kimliğimize de sahip çıkmış olacağız.

Gelenek göreneklerimizden bir örnekle yazımı bitirmek istiyorum.

Kına gecesi. Yurdum insanının çok güzel bir geleneği. Uzunca bir süre "modernlik" le ilişkilendirilemedi ve yapılmadı büyük kentlerde. Şimdilerde bakıyorum kına geceleri için hamamlar kapatılıyor , gece klüpleri , özel organizasyon şirketleri bu işten para kazanıyor. Peki ne oldu da hatırladık ? Hem açık toplum /açık ahlak kurallarına uygun yaşamayı isteyip hemde kapalı toplum ahlak ve kuralları ile yaşamanın " belli bölümlerini " hayata geçirmeye çalışmak "bu ne perhiz bu ne lahana turşusu" dedirtmez mi ?

Mevlana'nın güzel bir sözünü anımsayalım birlikte.

" YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN YA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL"

Sevgi ve Saygılarımla.
 
Toplam blog
: 347
: 1365
Kayıt tarihi
: 31.10.07
 
 

İstanbul 25 Temmuz : /… İşletme tahsil ettim. Özel ilgi alanım olduğu için 2 yıl Psikoloji okudum..