Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ekim '08

 
Kategori
Güncel
 

Ahmet Altan ve Taraf'ın Genelkurmayı hedef almasının arkasında ne var?

Ahmet Altan ve Taraf'ın Genelkurmayı hedef almasının arkasında ne var?
 

Ahmet Altan’ı ve haliyle de Taraf’ı izlerken ne yapmak istediklerini kendime soruyorum sürekli. Ahmet Altan iyi bir gazeteci mi sorusu devreye giriyor hemen. Taraf’ın yayın politikasına şekil verdiğine göre bu cevaplandırılması gereken bir soru. Ahmet Altan’ın yaptığı gazetecilikten hiçbir zaman keyif almadığımı söyleyebilirim. Bir zamanlar Kırmızı Koltuk denilen çok da ses getiren bir program vardı. Orada dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Nurettin Sözen ile canlı yayında yaşadığı ağız dalaşını hatırlıyorum. Ahmet Altan bende hep o çizgide kaldı. Kavgacı, kırıcı ve yıkıcı…

Ahmet Altan’ın yazarlığının ne olduğunu da merak ettim bir dönem. “Aldatmak” isimli romanını okuyarak başladığımdan mıdır nedir, ileri de gidemedim. Birkaç romanını gerçekten çok merak etsem de. Bundan yedi sene önce bu kitabı okuduktan sonra yaptığım yorumu burada sizlerle paylaşmak istiyorum.

“Bu kitap edebiyat dünyamızın içine oturacak bir özellik taşımıyor; dil olarak da anlatım olarak da. Çok çabuk yazıldığı o kadar açık ki… Belki ben bu yazıyı yazacağımı düşündüğüm için daha fazla kafa yoruyorum bu kitapla ilgili olarak, A.Altan’dan. Burada O’nun yapmak istediği şeyi görmek gerekiyor. Bir insanın bir diğerini aldatması kolay bir süreç değildir. Yeni bir kişiliğin insanın hayatına girip onun yaşadığından farklı bir şey haline getirmesi de. Bu kadına yaşattığı şeyin toplumsal katmanlarda farklı etkiler alacağı kesin. Fakat kitabın içinde bir yerlerde öyle bir şey geçiyor ki, Aydan’ın yaşadığı şeyi ilk kez yapmadığını fark ediyoruz. Bence romanın içindeki en büyük boşluk, çelişki de burada çözülüyor. Yani Anna Karanina’nın yaşadığı şeyden farklı bir hale geliyor bu aldatma. Tipik bir zamparalık kavramına dönüşüyor. Yani Aydan tipik bir zampara oluyor. Bir erkek karısını çoğunlukla onunla yaşayamadığı şeyleri dışarıda bulduğu için aldatır, tanımına denk düşen tanımlamaları Aydan’ın Cem’le yaşadığı şeylerde görüyoruz. Cem’in tutkulu bir âşık olmadığı kesin. Burada Aydan’ın da cinsel itkiden başka bir aşk içinde kıvranmadığını da görüyoruz; Cem’in hayatın içinde bir yeri olmadığı da ayrı bir çelişki elbette.”

Kitapla ilgili üç sayfalık bir değerlendirmem var, belki başka bir blogta bunu da yayınlarım. Uzatmak istemiyor ve burada kesiyorum.

A.Altan en azından okuduğum kitap içinde değerlendirmem gerekirse parçaları bir araya getirmekte çok başarılı bir yazar değil. Açığını da çarpıcı detayları ön palana çıkararak kapatıyor. Gazeteciliğinde de bu var. Ben felsefi olarak nerede durduğunu anlamakta çok zorlanıyorum. Örneğin Genelkurmay karşısındaki tutumu insanı başka şeyler düşündürmeye zorluyor.

Karşı duruşumuzu saldırarak mı yoksa gerçekleri herkesin anlayabileceği bir tonda ifade ederek mi anlatacağız.

Ahmet Altan’dan satır başları:

"Hangisinin hesabı soruldu?"

"Kim hesap verdi?"

"Bu çocukların ölümünden onların komutanları sorumlu."

"Onları kışkırtanlar, ölüme yollayanlar, öldürtenler bir defa ortaya çıkarıldı mı?"

"Bir ülkede karakollar bu kadar kolay basılıyorsa, o ülkede askeri bir sorun var demektir."

"Hatayı yapan kim?"

"Komutanlardan başka kim olabilir?"

"Bu çocukları koruyamayan, gerekli önlemleri almayan, yapılan hataların hesabını vermeyen, eksiklikleri gidermeyen komutanlar..."

"Aynı zamanda savaşın devamını da en çok isteyen insanlar."

"Bu savaşı bitirebilecek her demokratik ve barışçı adıma karşı çıkıyorlar."


Bir hesap alma derdi var kendisinin anlaşılan, bütün olup bitenlerden varoluşunu soyutlayarak yapıyor. Türkiye'de Aydının Duruş Yeri Sorunu yazısını yazarken referans aldığım kişilerdendir Ahmet Altan. Türkiye'de aydın olmak o kadar kolay bir müessese ki; bir kere hesap sormaya ve muhalif olmaya başladınız mı, yeriniz belirleniyor.

Son dönemde Taraf Gazetesi ile birlikte Ahmet Altan'ın söylemi biraz daha sertleşti. Özellikle askere karşı orantısız güç de kullanıyor. Askeri, generali darbeci olarak göstermek ister hali de var. Askerin üç darbe yapmış olmasının bunda çok büyük bir etkisi olduğuna şüphe duymuyoruz. Askerin içinde darbeci unsurlar olabileceğini de doğal karşılıyoruz. Ancak Ahmet Altan'ın bizden kaçırmaya çalıştığı şey, darbenin tek başına askerin yaptığı bir eylemsellik olmadığıdır. Asker Afrika'da iktidar için yönetime el koyar. Bunu yaparken kuşkusuz emperyalist güçlerin desteği vardır. Türkiye'deki darbe geleneğini üçüncü dünyanın bu ülkelerindeki darbelerle eş tutmak olsa olsa aydın cehaletidir.

12 Eylül sonrasında eğer "liberal" Amerika'dan bir ses, "bizim çocuklar başardı" diyorsa orada durup biraz düşüneceğiz.

Türkiye'de en uzun askeri dönem 12 Eylül'dür, 3 yıl sürmüştür; ucu Ahmet Altan'ın sevdalısı olduğu liberalist politikalara uzanan bir dizi ekonomik paketlerin uygulamaya koyulduğu dönemdir. Ahmet Altan bugün o politikaların peşine takılmış durumda.

Ahmet Altan’ın ve haliyle Taraf’ın Genelkurmay’ı direkt olarak kendisine muhatap almasının arkasında yatan gerçekliği ben çok merak ediyorum. Ahmet Altan eğer demokrasi havarisi olduysa bunu bize tam olarak göstersin.

Yukarıda da ifade etmeye çalıştığım, bir dönemin aydını kendisini sürekli darbelerle bölünmüş bir düzen içinde buldu. Ahmet Altan’ın darbeler hayatında nereye denk düşüyor; Sudaki İz romanının yasaklanması mı? Ben 1980 darbesini çocuk denecek bir yaşta karşıladım. Belki de biraz daha az etkisindeyim ve farklı boyutlarını nesnel olarak görebiliyorum. Askere karşı olmakla darbeyi memleketinizden uzak tutamıyorsunuz. Darbelerin sadece asker tarafından yapıldığını düşünmenin ne anlama geldiğini bir kere daha yazmayacağım.

Ahmet Altan’ın ve Taraf’ın hedefinde varsa yoksa asker, genelkurmay ve bize bütün bunların denkleştirildiği darbecilik var. Ancak Ahmet Altan ve Taraf bilmelidir ki, taraf olmanın da, karşı duruş sergilemenin de, aydın olmanın da bir adabı vardır. Ahmet Altan peşine düştüğü demokrasi amacına yakışmayan bir üslup ve tutum içindedir. Ortamı bu kadar germek yerine alternatif politikaları ortaya koymalıdır. Biz aydınımızdan hale böyle bir cevap alamadık.


Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..