- Kategori
- Edebiyat
Ahmet Erhan
Başında bere " eğmiş acılarının üstüne"
Bu ağustos sıcağında, olacak şey değil ama, vurdum kendimi bir uzun havaya.
Yastadır ey deli gönül yastadır...
Sesime mi, anlamsız kederime mi bilmem ama yaşarttım gözlerimi. Bir mey sesiydi beni götüren. Uzaktı gittiğim yerler... Su acıydı, solmuştu sardunyalar.
Dahası “Kapalıydı kapılar, perdeler örtük
Silah sesleri uzakta boğuk boğuk
Bir yüzüm ayrılığa, bir yüzüm hayata dönük…
“…Bilmem bana böylesi duygular neye gelir,
Nereye gider"
Dindi mey sesi “Döndüm işte” Kapının eşiğinde yakalanır ya insan, hayra açılmayan ağızlardan çıkar sanırsın da inanasın gelmez. Öyle uğursuz bir haberdi gelip yakama yapışan: Ahmet Erhan ölmüş dediler.
Bir eski fotoğrafı tutuşturdular gözümün önüne. Başım düştü, çöktüm yere. Gördüm. Ölüm haberinin altına asmışlar gözlerini. Yazık etmiş ömrüne denilecek bir fotoğrafın altına kuş ömrünü sayıp dökmüşler. Beşi bir yerde kardeşlerin şairi “hüznün başkenti”nde doğdu.Uzun yıllar öğretmenlik yaptı.
Fotoğraf yıllar öncesi ve karaltında bir Ankara güncesi. Kara bir palto üstünde, başında bere, "eğmiş acılarının üstüne." Omuzlarında kar...
Bir şey söylemiş " Pencerene kar buğusu bıraktım" der gibi.
Çizilmemiş bir mutluluğa gülüyor gözleri, başka bir Türkiye özlemi belli ki...
Şimdi o fotoğrafa baktıkça "içimden koşmak geliyor."
Bir şair öldüğünde ayağımda demirden külçeyle atılsam denize. Battığım kadar batsam şiire ve yine şiirle soluklanıp çıksam gün yüzüne. Sonra da sussam... Avaz avaz sussam; yapışır yakama dizeleri.
"Sahibinden satılık"bir ömrün sahibi. Ahmet Erhan. "Büyük ilân" vermişti ömrüne hani. Bir söz etsem şimdi, güzel söz, içli söz, safi söz, candan söz, ta içinden söz...
Beni kanatan dizelerin sahiplerine bir içimlik ömür olsa. Yaşasa deli göz bebekleri, sarsak bir telaşla tutunsalar hayata.
Ama yaşamak ağrı değil de diz boyu mutluluksa aslolan; yazmak geriden gelir, yaşamak girer yürürlüğe. Demiştim bir tarihte mutluluk yaşanır mutsuzluk yazılır. Erken gidenler tersinden yaşar hayatı. Nazım'ın
dediği kadar, "hiç ölünmeyecekmiş gibi" hazla ve hızla...O da öyleydi. Yarasının üstünde hoyratça gezdirip bıçağını, deşer ha deşerdi. Herkes anılarından toplar yitip gideni. Toplar da, kalır efkâr durağında.
Ey şair!
Ey hüznün gündelikçisi.
Şiirindir senin duan.
“… Anne ben geldim, ağdaki balık
bardaktaki su kadar umarsızım
dizlerin duruyor mu başımı koyacak?
anne ben geldim, oğlun, hayırsızın."