Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ahmet Hakan ile Kanka Olduk

Ahmet Hakan ile Kanka Olduk
 

Boşverin mi diyor?


Tabi ben yekten Ahmet Hakan ile kanka olduk deyince kimse inanmayacaktır, zaten kimsenin inanmaması da normaldir. Ancak böyle bir olasılığın az da olsa olma olasılığı da göz ardı edilmemelidir.

Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Bir sürü takip ettiğim yazar var. Mesela son zamanlarda gözde yazarlarım arasında ilk sıralara yerleşen Serdar Turgut ile kanka olabilirdim. Fikren pek uyuşmayabiliriz ancak matrak adam doğrusu. Eğlenceli insanları severim.

Bir diğer duayen Hıncal Uluç var. Gerçi her şeyi bilmesine kıl olurum ama yine de severim ve saygı duyarım. Bence işini iyi yapan nadir gazetecilerden biridir (Dikkat! Gazeteci dedim). Onunla kanka olmamız biraz zor, ama yine de ihtimal dahilinde. En azından Galatasaray ile ilgili fikirlerimiz uyuşur.

Onu da geçtim Yılmaz Özdil var. Eğlenceli. Az önce de söyledim eğlenceli insanları severim. Olayları ince görmesini severim mesela. O olmadı Haşmet Babaoğlu var. En az onun kadar ben de romantiğimdir :)

Daha çok var benzer örnek. Her sabah Nihat Sırdar’ı dinlerim örneğin. Kanka olsam önce onunla olmam lazım. Olurum da. Hatta belki kankanın önde gideni bile olabiliriz. Zaten aynı kuşağın çocuklarıyız, aynı şeylerle aynı şartlarda büyümüşüz. Radyoda anlattıklarından biliyorum elbet. Karşı karşıya iki muhabbet attırmayı da isterdim doğrusu.

Anlayacağınız örnek çok. O kadar içimin ısındığı köşe yazarı varken Ahmet Hakan ile kanka olmamın altta yatan sebeplerini araştırmadım da değil. Sizler gibi ben de merak ettim. Tabi araştırmacı ve karıştırmacı yazarlığın verdiği enerji ile olayı çözdüm. Yazı bitince anlaşılacaktır durum.

Gelelim bizim hikayemize, daha doğrusu Ahmet Hakan ile kankalığımızın resmine..

**

Günlerden galiba Perşembeydi. Yazılarını sıkı takip ettiğim ve aynı zamanda da Twitter’de de ensesinde soluduğum için, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyecek hale gelmiştik zaten. Nitekim öyle de oldu.

Bir şekilde irtibat kurup randevulaştık. İlkin “merhaba” “nasılsınız” filan derken gittikçe derin muhabbete girdik. Havadandı, sudandı derken birbirimize ısındık. Sonra bana “istersen şöyle biraz turlayalım” deyince kabul ettim.

Kâh ülke gündemindeki en önemli meselelerde mavra yapıyoruz, kah siyasetin tridine banıyoruz; bir derin devlet diskuru çekiyoruz, bir laylaylom havalarını çekiştiriyoruz. Müziğiydi, tiyatrosuydu, alt tabakasıydı, halk tabakasıydı, sanatçısıydı, oydu buydu derken hayli vakit geçivermiş.

Daha konuşacak çok şey de var ( Nasıl bu kadar ortak noktamız çıktı, onu da anlayamadım) ama karnımız zil çalıyor. Ben niyetliydim, Ahmet Hakan ise mazereti nedeniyle oruç tutamamış o gün. Bizim evin oralara yakınız.

Buraya kadar gelmişken bize uğrayalım, biraz dinleniriz diye bir fikir beyan ettim. Kabul etti, bize doğru yollandık. Eve geldik, azıcık yorgunluk atıp yine çıkacağız. Annem eve misafir gelecek diye bir dolu yemek yapmış.

Bir ara sağıma soluma baktım Ahmet Hakan kaybolmuş. “Ulan az önce buradaydı ya, yoksa rüya mı gördüm” dedim kendi kendime. Annem içeriden çıktı geldi. Ardından da Ahmet Hakan gelmesin mi. Meğerse yemeğin kokusu duyunca dayanamamış, annem de “buyurun bir şeyler ikram edeyim” deyince mutfağa geçmişler.

“Afiyet olsun” dedim gülerek. “Annen pek hamaratmış, vallahi dayanamadım, mis gibi de kokmuştu” dedi. Zaten benim de açlıktan midem büzüşmüş durumda. Sevabım artmıştır diye ses etmedim :)

Evden çıktık. Çıkarken de hemen kapının önündeki çiçekleri gördü kankam. Baktım koparmaya çekiniyor “al al” diye ısrar ettim. Onu da yakasına taktı. Doğrusu zevkli adammış.

Derken birden ağzım kurumaya başladı. Dilim damağım iyice yapışmıştı. Kankam nasıl olsa karnını doyurmuştu, o rahat rahat yürüyordu. Benim ayaklarımın canı da kesiliverdi. O önden yürüyor bu arada. Seslenmek istiyorum ama sesim de çıkmıyor. Birden bire bir siren sesi duydum.

Bir taraftan sirenin geldiği yönü bulmaya çalışıyorum bir yandan da elimle tutunacak bir yer arıyorum. Birden düşüp başımı bir yere çarpmaktan korkuyorum. Bu arada Ahmet Hakan gitti gider, hiç arkasına da bakmadı. Zaten bu dediklerim birkaç saniyelik olay.

Derken elime sağlam bir şey geldi. Sert ama düz bir zemindi. Elimle kenarına tutundum. Üzeri hafif kaygan gibiydi. Elim kayarken telefon belirdi avucumda. Tuşuna basıp susturdum…

**

Dün akşam iftarda ve sonrasında tatlıyı biraz fazla kaçırmışım galiba. Söylemesi ayıp taze dökülmüş tulumba tatlısı almıştım. Bir de Maraş dondurması ilavesi yapınca tam yeme de yanında yat durumu hasıl oldu. kötü bir huyum daha var, yerken de televizyon izliyorum. Böylece ne yediğimi de bilemiyorum ve fazla kaçırıyorum.

Dün akşam da öyle olmuş. Önümde yarım kilo dondurma, yarısı kadar da tatlı, televizyonda CNNTURK’te Ahmet Hakan’ın programı… Haliyle rüyama girmiş işte :)

Bugün suyla tutuyorum orucumu. Artık nasıl yandıysam sahurda tam 8-9 bardak su içmişim. Bardak da bardak hani :)) O kadar sudan sonra yiyecek yer kalmadı haliyle. Yazıyı yazdığım şu saatlerde henüz acıkmadım. Ama susadım :))

Ne demiş atalarımız: Akşam yediğin tulumbalar, sabah mideni bombalar..

Sevgi, hürmet ve muhabbetle..

Murat HACIOĞLU

www.murathacioglu.com

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..