Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '13

 
Kategori
Güncel
 

Ahmet Kaya'yı özlemek...

Ahmet Kaya'yı özlemek...
 

Çok uzun zamandır kaçıyordum Ahmet Kaya'nın hayatını anlatan belgeseli izlemekten. Elimde laptopum vardı, internetten istediğim an izleyebilirdim. Yetmedi, erkek kardeşim internetten o belgeseli indirip kendi televizyonunda izlemeye çağırdı beni, gitmedim. İzlemekten, gerçeği öğrenmekten kaçıyordum hep. Onun ölmediğine inandırmıştım kendimi çünkü. Gerçekten öldüğünü duymak istemiyordum.

Çok seviyordum onu. Çünkü bana babamı hatırlatıyordu. O bize, bana, anneme ve kardeşlerime, babamdan kalmış bir anı, bir vasiyet gibiydi sanki. Ahmet Kaya'yı dinlemek babamı dinlemek gibiydi çünkü.

Babam kendi hastanesinden emekli olduktan sonra, özel bir klinikte çalışmaya başlamıştı, beni de yanına aldırarak. Babamla her gün, onunla beraber çalıştığımız kliniğe giderken, arabada hep Ahmet Kaya'nın kasetlerini dinlerdik. Ben babama mırıl mırıl bir şeyler anlatırken, babam beni susturup onu dinlettirirdi. Ve bir gün bende sevmeye başladım onu. Şarkılarının, içten ve güçlü yorumunun, insanın içine, damarlarına işleyen güçlü hakimiyetinden kurtulamadım. 

Sonra bir gün... Bir gün onun PKK'nın konserinde şarkı söylediği fotoğrafı çıktı gazetelerde. Ve ailecek Ahmet Kaya'yı sevmekten vazgeçtik. Oysa o içimize çoktan işlemiş, bilemedik. Öldüğünü duyduğumuzda anlamıştık bunu. Onun PKK'nın tarafında olmadığını, aslında şarkılarıyla kürt ve türk halklarını birleştirmeye çalıştığını, kardeşlik ve birlik amaçlarını herkese şarkılarıyla anlatmaya çalıştığını zaten bildiğimizi farkettik. 

Çünkü onu anlamaktan kaçmak çok kolay, onu karalamak çok kolaydı. Onu anlamaktı zor olan. Yaptığı işi ve amaçlarını kavramak, insanlığa anlattıklarını anlamak lazımdı. Her türlü olumsuzluğa, yere batırılan onuruna rağmen, herkes suçlarken, vatan haini ilan etmişken hem de, onu anlamak hiçte kolay değildi.  

Ama sevgi de böyle değil miydi zaten? Her türlü olumsuzluğa inat yine de birini sevmeye devam etmek. Çünkü bir tek gerçekten seven görür onun gerçek duygularını, kalbini ve herkesten gizlediği ruhunu. Bir tek sevdiği anlar, diğerleri onu karalamaya devam etse de...

Dün gece nerden esti bilmiyorum, dayanamayıp sonunda bu belgeseli izledim. Gözyaşları içinde. Ona yapılan haksızlıkları izledim. Ve işin doğrusu, ben bu kadarını hiç tahmin etmiyordum.

Onun için yapılmış belgeseli, yıllardır inat edip izlemediğim için, ona ait gerçekleri de tam manasıyla bilmiyordum. Magazin Gazetecileri Derneği'nde, sadece sonraki kasetinde bir kürtçe şarkı okumak istediğini söylüyordu. Bu kadar. Ama konuşması bitipte yerine oturduğunda, reklam arası veriliyor ve salondakilerin saldırılarıyla, havada uçuşan çatal bıçaklarıyla karşılaşıyordu.

Onu hakaretlerle yakapaça dışarı çıkarıyorlar ve sonrasında reklamlar bitiyor. Ve biz ödül töreninin türklük nidalarıyla devam ettiğini görüyoruz. Salonda herkes nedense bir türklük yarışına girmiş durumda, hep bir ağızdan marşlar söyleniyor. Arkasından 'bir başkadır benim memleketim' şarkısıı çalınıyor. Biz o sırada arka planda ne olduğunu bilmediğimizden, nihayetinde bir ödül töreni olan programdaki bu aşırı milliyetçilik havasından şaşkın, ama yine de izliyoruz. 

Bu olayın arkasından gazeteler, boy boy Ahmet Kaya'nın PKK haritası önünde çekilmiş fotoğraflarını yayınlıyor. Ve film de ondan sonra kopuyor zaten. Suçlamalar, davalar ardı ardına geliyor. Önce 11 yıl, sonrasında da 3 yıla indirilmiş ağır hapis istemiyle yargılanıyor. Ahmet Kaya hapiste yatmamak için yurt dışına kaçıyor.

Oysa gerçekler hiçte böyle değil. Ahmet Kaya'nın yurtdışına gitmeden önce yargılandığı duruşmada, o fotoğrafların sahte olduğu, bizzat gazete yetkililerince itiraf ediliyor. Ama ne hikmetse, duruşma sonrasında, belki de aldıkları bir güçle bu gazete, Ahmet Kaya'ya yönelik, ağır nefret söylemlerine ve halkı tahrik etmeye devam ediyor. Ve medyanın söylemleriyle, adına açılan davalar da ayyuka çıkıyor. 

Yurt dışındayken verdiği bir konserde, bazı ş.refsizlerin bu oyunu kendisine oynadıklarını dile getiriyor Ahmet Kaya. Fakat ertesi gün gazetelerde şöyle bir yazı çıkıyor: 'Ahmet Kaya türklere ş.refsiz dedi!' Çok sevdiği ülkesine dönmek istediğini sürekli dile getiriyor, fakat Türkiye'deki aleyhine oyun devam etmekteki ısrarını sürdürüyordu.

Ve böylece bir koca çınar daha devriliyor, ayrılıyordu aramızdan. Kendisine yapılan ağır haksızlıklara, iftiralara ve hakaretlere kalbi dayanamadığı için. Çok genç yaşta öldüğü ve çok seveni olduğu için de, yıllardır hala öldüğüne inanılamıyor. Benim de inanamadığım gibi. Çünkü bir insan haksız yere ülkesinden kovulursa, hakkında bir yığın dava açılırsa, ülkesinde öldüğü haberi çıkartılır ve böylece o ülkeden intikamını bu yolla alır. Hem zaten, olaydan ölümüne kadarki geçen süre de çok kısaydı, Sadece 1 yıl. Böyle düşünüyordum ben. 

Gerçi şu an hala İtalya'da dolaştığı söylentileri dönüp duruyor. Ama ben dün gece anladım ki, Ahmet Kaya gerçekten hakkın rahmetine kavuşmuş durumda. Çünkü yüreği kocaman insanlar, yalan söyleyemezler öyle. Onurları vardır onların. Duruşları vardır. Sevdiklerine olan sorumlulukları vardır. Yüreği kocaman insanlar öyle kolay oyun oynayamazlar. Herkesten farklıdır onlar. 

Ve ben bu belgeseli izlerken, onun öldüğü gerçeğine değil, ona yapılan haksızlıklara, onun kocaman yüreğinin bazılarınca anlaşılamamasına ağlıyor, hüzünleniyordum. 

Aslında Ahmet Kaya, sözleri çok sevdiği dostu Yusuf Hayaloğlu'na ait, 'Adı Bahtiyar' şarkısında, belki de kendi ölümünü dile getirmişti:

Geçiyor önümden sirenler içinde

Ah eller üstünde, çiçekler içinde

Dudağında yarım bir sevdanın hüznü

Aslan gibi göğsü, türküler içinde.

Diyarbakır'lıymış, adı Bahtiyar

Suçu saz çalmakmış öğrendiğim kadar

Geçiyor önümden gülyüzlü Bahtiyar

Yer aldığım yerde kalan sazı kadar.

Beni tez saldılar, o kaldı içerde

Çok sonra duydum ki, Yozgat'ta sürgünde,

Ne yapsa ne etse üstüne gitmişler

Mavi gökyüzünü ona dar etmişler

Gazetede çıktı üç satır yazıyla

Uzamış sakalı, çatlamış sazıyla

Birileri ona ölmedin diyordu

Ölüm ilanında hüzünle gülüyordu.

 

Ailemden biri gibiydi Ahmet Kaya. Bir abimizdi bizim, bizden biriydi. Ve hep de öyle kalacak. 

Onun sadece kürtleri savunduğu ve dolayısıyla PKK sempatizanı olduğu sanılıyordu. Kürtçe şarkı söylemek istemesi bu şekilde algılandı. Oysa gerçek böyle değildi. Bunu, aşağıdaki belgeseli izlediğinizde, konserlerinde her seferinde verdiği birlik mesajlarından sizde anlayacaksınız. Ve ne garip bir çelişkidir ki, onun ölümünden sonra kürtçe şarkılar serbest hale getirildi. 

Aslında onun amacı kürtlük milliyetçiliği yapmak değildi. Malesef bu gerçek halka yansıtılmadı, hatta özellikle çarpıtıldı. Belki de dolaylı olarak idam ipi medya tarafından çekildi. Bu gerçeğin farkında olan, ben ve benim gibi olan büyük bir çoğunluk ise, asla bu oyunlara alet olmadı, olmayacakta. Bu ülkede bölücülük çıkarmaya uğraşanlar, bir gün kendi tuzaklarına elbet düşeceklerdir. O günlerin çokta uzakta olduğunu sanmasınlar!

İşte o belgesel:

http://www.youtube.com/watch?v=AcS6Bc_BcBk

Youtube'da, 'Ahmet Kaya uçurtmam tellere takıldı belgeseli' olarakta aratılabilir.

 
Toplam blog
: 30
: 12123
Kayıt tarihi
: 30.01.13
 
 

Anadolu Üniversitesi Tarih 4. sınıfta okuyorum. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi İktisat 4. sın..