Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Haziran '17

 
Kategori
Deneme
 

Ahvâl ve şeraite dair... (Mekânsal/ Bireysel/ Duygusal)

Ahvâl ve şeraite dair... (Mekânsal/ Bireysel/ Duygusal)
 

Gözlerimi kapayarak hâ  l ediyorum da; güzel ülkemizi görkemli doğa ürünü, bayındır bir bahçe, içinde yaşayan çağdaş, aydın ve yurtsever bireyler de orada -çocukların küçük elleriyle selâmladığı- zarif birer kuğu olmak ve öylesi yaşamak isterlerdi diye düşlüyorum. İyi insanlar ve güzel doğa aromasıyla sarhoş birer zarif kuğu olarak...

Düşümün bir adım ötesinde ise; kendilerini uzun bir kış sonrası 'baykuşların virane sevdiği', içinde, yıkıntılar üzerine kurulu bir panayır yeri gibi (pervasızca) yaşanan bir başka bahçede bulmuş gibi hissettiklerini duyumsuyorum aniden... Artık durmadan dönüşen, iyice belirsizleşip anlamsızlaşan (sahteleşen) kavramların diliyle konuşulan bir bahçede (*)

Her şeye rağmen dünü unutup yeni bir neşe ve umutla uyanmak istedikleri her sabah, eskisinden, bildiklerinden çok farklı, yeniden yazılan bir geçmişle, yalanlarla yüzleşe yüzleşe uyanıyor gibiler sanki... Etrafta yaşanan endişe ve ıztıraplarla sarsıla sarsıla... Gündelik çıkarlar, haz ve kâr dışında hiç ama hiçbir şeyin yeterince önemsenmediği... İyileri iyi, hak edenleri değerli yapan tüm ortamların karardığı bir noktada -tuhaf bir çekip gitme isteği otururken- burkulan yüreklere... Önce kapalı kapılar ardında, devamında da seyir teraslarında sözde huzur tangolarının telâşlı adımları sürerken...

Ah huzur ve barış! Anlamlı, onurlu ve kalıcı ise insanlığın en temel özlemlerinden...

Bahçe, uzunca bir süredir  yamaçlardan itibaren kalın, kıllı ve muhafazakâr kollarla, özenle bellenmekte, ardından o topraklara nice zamandır yabancısı olduğu tohumlar atılmakta ve (nedense sadece) Selvi ağaçları ile donatılmakta... Önemli bir kesiminde hayat, ahiretin hazırlık, ticaretin ise doktora sınıfı mahiyetinde sürüp gitmekte...

O kadar da eski olmayan eski zamanların bayındır açık alanlarında ise, hemen hepsi alevler içinde kül olan değerler asitli yağmurlarla silinip süpürülmekte...

Yine de...

Hayat, içimize, hisli yüreklerimizin en kılcal damarlarından yayılan yine de ümit var bir ezgi ya da coşkulu bir şiir düşürür mü dersiniz?

En bitik anlarda, en olmaz denilen zamanlarda direnme adına yürekleri şahlandıran yeni bir kuğu gölü ezgisi ve dansı, balesi.

Ya da çağdaşlık, aydınlanma ve hümanizma adına yeni bir direnme şiiri! (**)

Yoksa her şey için artık çok mu geç? Bahçelerdeki çiçekler plastik, dağlardakiler ise şehitler gibi... Kuşlar mekanik, sular kirli, insanların çoğu paramatik!

Ağaçlar bile ürkütücü; hangi dalına sarılsan kolların kopacak, hangi çiçeği koklasan genleşerek patlayacak gibi!  

Güzel insanların, gençlerin, güneş alınlarında, gündüzleri  ve ay dudaklarında, geceleri kururken

Kitapların yakılıp ateşlerin hatmedildiği k aranlık bir kış kara bir bela gibi geçmişken... O yüzden mi bilinmez siyah da olsalar, yine nazlı ve buruk -ve üzerlerine İpekli birer şal örtülmüş- sanki g ölündeki kuğuları...Simsiyah bu Haziran Haziran bile...

Nereye Katar? Pardon, nereye kadar? Tabi ki bütünü görene kadar!

Bunun için de "Bütün"ü (öteyi, beriyi, her şeyi, her yeri aynı anda) gören göz(ler)e gerek var! Kendi özgür eylemiyle görmeye, kurgulamaya, algılayıp yorumlamaya talimli gözlere...Dayatılmış bütünleri görmeye değil...

Yani "kuğu gözlere"...

İ. Ersin Kabaoğlu,

3 Haziran 2017, Ankara

 (*) Bir Yunus Emre deyişidir; 'baykuşlar virane sever'

(**) Bu girdaba ilişkin altı yıl önceki öncü serzenişim için bkz.:

http://blog.milliyet.com.tr/kirildigimiz-anlar---/Blog/?BlogNo=296083

Not: Bahçe tamamıyla hayâlidir. 

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..