Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '13

 
Kategori
Hukuk
 

Aile şirketlerinde mirastan mal kaçırma

Aile şirketlerinde mirastan mal kaçırma
 

Şirket hissesinin muvazaalı devri


Mirasçının sermaye şirketlerindeki miras hakkı miras bırakanın ölümü ile doğar. Miras bırakanın sağlığında ona karşı şirket hisselerindeki tasarrufları nedeniyle mirasçıların dava açma hakları yoktur. Ancak bazı özel durumlarda, borçlar hukukuna göre; hacir altına alınma gibi tedbirlere başvurulabilir.

Murisin ölümüyle tüm mirasçılar, murisin şirketteki hissesi üzerinde ortaklaşa hak sahibi olurlar. Türk Medeni Kanununun Miras ortaklığı başlıklı 640. maddesi miras ortaklığını düzenlmektedir. Buna göre:

Miras ortaklığı

MADDE 640.- Birden çok mirasçı bulunması halinde, mirasın geçmesiyle birlikte paylaşmaya kadar, mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklık meydana gelir.

Mirasçılar terekeye elbirliğiyle sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere, terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler.

Mirasçılardan birinin istemi üzerine sulh mahkemesi, miras ortaklığına paylaşmaya kadar bir temsilci atayabilir.

Mirasçılardan her biri, terekedeki hakların korunmasını isteyebilir. Sağlanan korumadan mirasçıların hepsi yararlanır.

Bir mirasçı ödemeden aciz halinde ise, mirasın açılması üzerine diğer mirasçılar, haklarının korunması için gerekli önlemlerin gecikmeksizin alınmasını sulh mahkemesinden isteyebilirler.

Mirastan mal kaçırma nedeniyle en çok mağduriyetlerin yaşandığı olay aile bireylerinin hissedar olduğu anonim veya limited şirketlerdir. Bunlar arasında da en çok mağdur olan kız çocukları olmuştur. Aile resini baba erkek evladını da yanına alarak kurduğu bir şirketi milyar dolar sermayesi olan büyük bir fabrikaya dönüştürebilir. Şirket yönetiminde hiçbir emeği olamayan kız çocukları hele de evlenip evden ayrılmışlarsa şirket üzerinde hakları olmalı mıdır ? Bunun cevabı tereddütsüz: hak ve hukuk olarak evet. Dir. Ancak özellikle erkek kardeşin “biz şirkette ömrümüzü harcayalım elin adamı “damat” hak sahibi olsun anlayışı kız çocuklarının şirketteki miras haklarının gasbına yol açmaktadır. Sermeye şirketlerinde hisse sahibi olan mirasçının hakkı çoğunlukla aşağıdaki şekilde gasbebedilir.

Miras bırakan, şirketteki hissesini ölmeden önce sadece bir mirasçısına devretmiş olabilir.

Bu durumda hak sahibi diğer mirasçılar diğer mirasçıya mirastan mal kaçırma nedeniyle dava açabilir. Tabi ki bu dava kendine özgü bir dava olduğu için devrin mirastan mal kaçırma amacıyla yapıldığını davacı ispat etmek zorundadır.

Miras bırakan, sağlığında şirketteki hissesini adil dağıtmamış olabilir.

Bu durumda şirket hissesi mirasçılarına devretmiştir ama bir aralarında bariz bir eşitsizlik vardır. Miras bırakanı bir mirasçıyı kayırmaya iten temel sebep, o mirasçının şirket yönetiminde çalışıyor olmasıdır. Kendisine, diğer mirasçılardan fazla hisse devri yapılan mirasçı da, şirketteki emeği karşılığında kendisinin bunu hak ettiğine inanır. Öyle ki diğer mirasçılar şirket yönetimi ile ilgilenmediği için hiçbir hakkının olmadığını kendisine hisse verilmesinin de lütuf olduğunu söylerler.

Şirket oyunları ile mirasçının hissesinin değersizleştirilmesi

Miras bırakan, sağlığında mirasçılarına eşit hisse devretmiştir; ancak sermaye artırımı gibi şirket oyunları ile bir mirasçının hissesi değersizleştirilebilir.

Danışıklı borçlar veya mal devirleri ile şirketin içinin boşaltılması

Miras bırakan sağlığında şirketteki hissesini mirasçılarına paylaştırmasa bile danışıklı borçlar ile şirketin için boşaltılabilir. Gerçekte alacaklı olmayan 3. Kişi aracılıyla şirketin sermayesi bir mirasçıya aktarılmış olabilir. Şirketin malvarlığı aynı sebeple bir mirasçıya devredilmiş olabilir.

Mirasçılardan birinin miras bırakanı yanıltması veya iradesinin sakatlanması

Bu gibi durumlarda miras bırakan, diğer mirasçıları şirketteki miras haklarından yoksun bırakma niyeti yoktur. Bu durumda mirastan mal kaçırma değil miras bırakanın iradesinin fesada uğratılması söz konusudur. İrade sakatlığı; hata, hile veya korkutma şeklinde olabilir. Borçlar kanununu irade sakatlıkları hükümleri çerçevesinde konu çözüme kavuşturulacaktır.

Miras bırakanın, mirasçılardan birine verdiği vekaletin kötüye kullanılması

Miras bırakan şirketteki işlerin yönetilmesi için mirasçılardan birine vekaletname vermiş olabilir. Kural olarak vekalet alan kişi bu görevini şirketin ve diğer hissedarların çıkarına ve vekalet verenin iradesine uygun kullanmak zorundadır. Bu durumda vekalet alan mirasçı gelecekteki haklarını güvence altına almak için vekalet görevini kötüye kullanabilir. Vekaletnamedeki yetkilerini kullanarak mirasçıların beklenen haklarına zarar verebilir.

Dava ve ispat usulü

Mirasçının sermaye şirketindeki miras hakkı zarar gördüğünde öncelikle miras bırakanın iradesinin tespit edilmesi gerekir. Miras bırakanın hisse devrindeki iradesinin diğer mirasçılardan mal kaçırmaya yönelik olduğu ispat edilmesi halinde ortada mirastan mal kaçırma söz konusudur.

Miras bırakanın mal kaçırma iradesinin tespiti

Aşağıdaki emsal Yargıtay içtihadı miras bırakanın iradesinin tespitinde izlenecek yöntem konusunda bizlere yol göstermektedir:

“Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.

Öyle ise, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır. (1. HD E. 2004/76 K. 2004/3278 T. 23.3.2004)

Mirasçının amacının mirastan mal kaçırma olmadığı anlaşıldığında tenkis ve mirasta denkleştirme gibi hukuki yollara başvurmak gerekecektir. Miras bırakanın iradesinin fesada uğratılması halinde de borçlar kanununun özel zamanaşımı süreleri içinde diğer mirasçıya karşı dava açmak gerekecektir.

www.konsepthukuk.com

 

 
Toplam blog
: 11
: 2306
Kayıt tarihi
: 01.05.13
 
 

İstanbul Üniversitesi Hukuk fakültesi mezunuyum. İstanbul'da serbest avukatlık yapmaktayım. S..