Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Şubat '16

 
Kategori
Güncel
 

Ailede Huzur İçin,

Ailede Huzur İçin,
 

Resimler ve haberler karamsarlıklar, mutsuzluklar güvensizlikler. Bu coğrafyada bu ülkedeki insanların en büyük hastalıklarından sadece bir kaçı. Bunlardan daha da kötüsü herkesin karşısındakini ötekileştirerek avantajlar elde etmeye çalışmasıdır.

Hâlbuki gerçekler nelerdir. Onlara kimsenin baktığı umursadığı yok. Matematiksel ve sayısal gerçekler de var. Türkiye nüfusu yaklaşık yetmiş yedi milyondur. Bu ülkede insanların yaklaşık % 70’i şehirlerde yaşar. % 20’si yaklaşık on sekiz milyona yakın öğrenci bulunur. Nüfusun % 13,5 kısmı engellidir. Gerçekten aktif üretime katılan nüfusa baktığımızda bu oranın yaklaşık % 20 civarına tekabül ettiğini söyleyebiliriz. Bunun anlamı on kişilik nüfusa sahip bir ailenin (Türkiye’nin) sadece ikisinin çalıştığı diğerlerinin aslında hazır yiyici olduğu ortaya çıkar. Bu durum aslında üreten gerçek üreticilerin bu ülke için ne kadar önemli olduğunun da kanıtıdır. Diğer sekiz kişinin bu kişilerin doğrudan veya dolaylı olarak bu iki kişinin sırtından geçindiği apaçık ortadadır. Sekiz kişinin bir kısmı bu durumun farkındayken büyük çoğunluk bu durumun aslında farkında değildir. Sözde kazanılmış haklar kapsamında doğru üretim ve doğru tüketim metotlarını geliştirmeye çalışmak gibi bir derdi olmayan azınlıklar aynı zamanda söz söyleme hakkına sahip kesimi de temsil eder. Kimsenin bu ülke dağıldığında daha mutlu olamayacağı kesin. Kısa vadeli oyunlar, zenginlikler ile gözleri dönmüş insanlar olarak topluma yapabilecekleri zararların en büyüğünü verdiklerinden haberdar olmalarına haberdarlar ama kavun tatlı!

Kimsenin anne ve babasını, dilini, ırkını, seçme hakkı yoktur. Bu evrensel kurallar aynı zamanda etik kurallarıdır.

Söz konusu ülkemiz olunca her ne kadar itirazlar olsa da bizler yetmiş yedi milyonluk bir aileyiz. Birbirimize tarih, ırk, gelenek görenek, mesleki, kültürel menfaatler bakımından bağlıyız. Birbirimize daha hoşgörülü davranmamız gereken çok nazik bir dönemdeyiz. Aklıselim davranmak, sakin olmak galeyana gelmemek zorundayız. Tarihimizden almamız gereken çok ders var. Ancak ciddi bir tarih bilincimiz yok. Millet olarak son hak dine mensup şanslı bir ülkeyiz. Dini aracılardan öğrenmek yerine kendimiz de öğrenmeliyiz. Belki Arap olsaydık, Arapça anadilimiz olsaydı, daha şanslı olur dinimizi daha iyi anlayabilirdik. Ancak onu da tam anlayamadığımızdan sürekli gelgitler yaşayan bir topluma dönüştük. Bu da uyanıklar tarafından dini olarak sürekli istismar edilen bir toplum olmamıza yol açtı. Bir hocanın dediğini diğer hoca inkâr eder oldu.

Tüm okullarımızda trafik bilgisi dersleri var. Ehliyet alırken hemen herkes tüm kuralları harfiyen öğreniyor. Kırmızı ışıkta geçenler, sinyal vermeyenler, yaya ve sürücü olarak trafik kültürü oluşmadığından dersler sadece kitaptaki bilgilerin kâğıt üzerine nakledilmesi sürecinden ibaret bir eyleme dönüşüyor. Sonuç sadece bir bayramda yüzden fazla ölü, bine yakın yaralı. Dersleri alırken, trafik kültürünü almamış olmamız her yıl binlerce mal ve can kaybı olarak dönüyor. Burada yapılan yanlışlıklar neler ise din öğretimi ve uygulamaları açısından da aslında durum pek de farklı değil. İslam dini açısından başka bir handikap da bizler bu dini miras olarak bulmuş bir milletiz. Mirası korumak, geliştirmek yerine hızla tüketiyor tüketilmesine vesile oluyoruz. Mevzu din olunca, şeytanın da hiç boş durmadığını bilmekte fayda var. Trafikte bile bu kadar risk olmayabilir. Kazaları basitçe dine bağlarsak, büyük bir hataya düşmüş oluruz. Almanya’da on yılda trafik kazasında ölen insan sayısından fazla insan bizde sadece kurban bayramında gerçekleşiyor.

Miraslar değerlidir…

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..