Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Eylül '06

 
Kategori
Aile
 

Ailemin kadınları...

Ailemin kadınları...
 

Hep aklıma takılmıştır; Aynı aileden gelen kadınlarda ortak bir gen, ama istisnasız hepsinde bulunan bir gen var mıdır yoksa bu gen değilde, aile içinde kadın olanın mutlaka öğrenmesi ve ona göre biçimlenmesi gereken bir kural mıdır?

Kendi ailemin kadınlarını düşünüyorum. Ben çok kalabalık bir ailede büyüdüm. Kadınların, hemen her yaştan kadının, bulunduğu bir ailede. Teyzeler, anneanne, kuzenler... Hiç birimiz birbirimize benzemiyoruz ne fiziksel açıdan ne de kişilik olarak. Aramızda uzun boylular, ufaklıklar, balık etliler, sıskalar, küçük gözlüler, uzun kirpikliler, kıvırcıklar, mısır püskülü gibi düz saçlılar, süslüler, salaşlar, spor giyinenler, pantolon ceket ve yüksek topuk sevenler, saçlarını ayda bir boyatanlar, saçlarını bir örtüyle kapatmayı tercih edenler var. Aramızda hırçınlar, sakin mizaçlılar, hırslılar, kendi halinde olanlar, namaz kılanlar, şarap içmeye bayılanlar, dünyayı umursamayanlar, herkesin derdini sırtlananlar, susanlar , çok konuşanlar, okuma yazma bilmeyenler, deliler gibi okuyanlar, televizyon dizilerinden sanki hayatın kendisinden söz edermiş gibi coşkuyla bahsedenler, televizyondan nefret edenler, hayatı coşkuyla yaşayanlar ve hayata inanmayanlar var.

Kimsenin kimseye tam olarak benzemediği bu kadınlar arasındaki tek bir ortak özellik var ki o bizi bir arada tutan, aynı aileden geldiğimizi kanıtlayan tek özellik. Hepimiz çılgınca bir koruma ve sahiplenme içgüdüsünü taşıyoruz. Kim olduğu fark etmiyor. Aileye dahil olan, bebek, çocuk, yaşlı, yetişkin, evli, bekar her birine aynı korumacılıkla yaklaşıyor, hepsini zaman zaman o sevgiyle boğuyoruz. Bundan en çok da ailenin erkekleri şikayetçi sanıyorum. Onlar bu iç güdüden öyle uzaktalar ki bunu ailenin kadınlarına özgü bir hastalık olarak algılayıp, ailenin en yaşlı kadınını buna neden olduğu için zaman zaman suçluyorlar. Oysa bilmiyorlar ki bu bizlere adlarını bile bilmediğimiz ninelerimizden kalmış bir miras.

Zaman zaman ailenin kadınları da boğuluyorlar bu korumacı ruhtan. Oysa kendileri de bunu taşıyorlar. Kendilerine göre gereken yerde korumak adına müdahale edip zaman zaman durduruyorlar birbirlerini. Arkadaşlarına dikkat etmen gerektiğini milyonlarca kez tekrarlıyorlar ve elbette toplum içindeki hareketlerine dikkat etmen gerektiğini de. Uzun süreler kitap okumanın gözlerinde ne gibi etkilere yol açacağın hakkında uzun bir makale yazabilirler örneğin. Ya da bilgisayar başında oturmanın sana eğri bir sırt kazandıracağını anlatabilirler günün her hangi bir saatinde. Sonbaharda hala bir tişörtle oturuyorsan biri mutlaka getirip bir hırka koyar omuzuna. Ayaklarında terlik yoksa hemen ayaklarının dibine bir çift terlik konur. Sabah giderken seni gören her hangi biri arkandan dualar okur. Sonra gülümseyerek el sallar ve sen bilirsin ki o başına bir şey gelmesin diye dua okumaya devam edecektir peşinden.

Kim bilir belki de aile olmak budur. Bunlardır insanları bir birine kenetleyip, onları aynı aileye ait kılan. Her ailenin ayrı bir tutkalı var belki. Bu tutkal da ailenin kadınları tarafından üretiliyor galiba...

 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..