Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Nisan '08

 
Kategori
Siyaset
 

AK Darbe ve Füze Kalkanı

Merhaba,
Bu yazıda inceleyeceğim konular şöyle sıralanabilir.

-Füze kalkanı projesi neden bizi ilgilendiriyor?
-Pers-Arap birleşmesi neden ABD'yi korkutuyor?
-ABD'nin Körfezi elinde tutma planı neden önemli?
-Nato-Afganistan asker gönderme ayağı ve süreç.
-Ak darbe, (eski Kürtçü-solcu, Eski milliyetçiler) neyi amaçlıyor.

Bu konuları başlıklar halinde olmasa da yazının tamamında görmek mümkün olacaktır.

Öncelikle Türkiye'nin yönetiminde olan AK partiye bakalım.

İçte AKP'yi kimler destekliyor?

Destekçilerinin içinde birçok kesim bulunmaktadır.

Bunları, eski Kürtçü-Solcu olarak tanımlayabileceğimiz ve solcu görünümündeki ayrılıkçılar olarak nitelediğim kesim diyebilirim.

Sonra yine eski(12 Eylül öncesi)milliyetçi görüntüdeki kesim, Türk-İslam sentezini savunan kesim, Liberal tanımlama içindeki kesim başlıklarında toplamak mümkündür.

Dışarda ise AB ve ABD kaynaklı desteği bulunmaktadır.Bu destek kısmen açık, kısmen de zımni şekilde kendisini göstermektedir.

Şimdi bu kısa girişten sonra dost diye bize öğretilmeye çalışılan ABD ve AB'nin neyi amaçladığına bakalım.

Ör:Öcalan asılmasın diye bağranlar, emirler veren yabancı dostlarımız kimler?

AKP'ye kapatma davası açıldığında şok olduğunu anlatan yabancı dostlarımız kimler?

3'lü dini merkez 1957'de ki adı ile(şimdilerde yeni adları şunlar oldu:Dinler arası diyalog, daha sonraki adı, Medeniyetler ittifakı)diyen yabancı dostlarımız kimler?

ABD'nin süper güç olma yolunda yalnız kalması ve gücünü sürdürebilmesi için gerekli girişimleri yaptığını biliyoruz.

Bunların başında BOP diye bilinen projenin uygulanır olması için verilen çabalarını görüyoruz.

Bu projede destekçlerinne bakarken unutulmamsı gereken ise BOP'un uygulanırlığı için ABD'nin körfez ülkelerini elinde tutmasının önemi göz ardı edilmemelidir.

Burada hatırlatmak istediğim birşey daha var.

Putin'in dış borçların ödenmesi için kendi ödeme planını adeta zorla kabul ettirip borç bitiminde yaptığı tarihi bir açıklamsı var.

Diyor ki:"Dünya asla tek kutuplu olamaz"

İşte incelememiz bu sözün sonrası ve öncesini kapsamaktadır.
SSCB'nin 1991 yılında hukuken dağılmasından sonra, varisleri tarafından paylaşılamayan en büyük mirası Hazar dır.

Hazar'a kıyısı olan Rusya, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve İran arasında bugüne kadar yapılan toplantıların hiçbirinde somut bir neticeye varılamıyor olmasının altında yatanlar ne olabilir ki? Acaba ABD'nin burada da parmağı var mıdır?

Bu sorunun yanıtını ararken bazı konularda kısaca hafıza tazelemesi gerekmektedir.

Bu hafıza tazelemesinin en önemli ayağı ise Füze kalkanı projesidir.
Y
ani BUSH(Buş)'un başkan olur olmaz belikde ilk verdiği demeçlerden biri ve en önemlisi idi.

Şimdi gider ayak yaptığı da bu değil midir?

Savaş baronlarını rahatlatmak, silah satışları ile bu baraonların keselerini kabartmak.

Buna nasıl tepkiler gelmiş idi?

Ör:Kuzey Kore lideri Kim Jong-II 2006 yılındaki bir açıklamasında, "ülkesinin ABD ve Japonya'nın BM kanalıyla getireceği her türlü yaptırımı savaş nedeni sayarak en sert karşılığı vermeye hazırdır" derken Füze kalkanı sisteminden bahsettiğini sanırım ki anlamamak saflık olacaktır.

Çek Cumhuriyeti ve Polonya'da kurulmak istenen füze kalkanı projesine Putin:"Soğuk Savaş yıllarındaki tutumuna geri döneceğini, Avrupa'da kendileri için tehdit oluşturan füze merkezlerini vurabileceklerini" tepkisini vermiş idi.

ABD, Türkiye'ye yeni füze sistemleri yerleştirmek istiyor. Açıklanan amaç; İran'ın füzelerine karşı savunma kalkanı oluşturmak. Ankara ise, füze yerleştirme projesine NATO kapsamında sıcak bakıyor. Hatta bu konuda Nato'nun Afganistan'a asker yollamasını dahi neredeyse Türk hükümeti önerecek.

Peki bu konuda İran ne diyor?

İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Muhammed Ali Hüseyni, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'nin Türkiye'yi de kapsayan Orta Doğu gezisine ilişkin, "Dost ve komşu ülke Türkiye'nin bölge güvenliğini tehlikeye sokacak projelere izin vermeyeceğine inanıyoruz" dedi.

Halbu ki İran'ın elinde bu sistemin kalkan olarak kullanılmasını gerektirecek ölçüde füzeler bulunmuyor.Yani Tahran, 5 bin ile 8 bin kilometre menzilli füzelere kesinlikle sahip değil.

Ayrıca inşa edilecek füze savunma sistemi, aslında varolmayan bir tehlikeyi hedef aldığı da gözlerden kaçırılmamalıdır.

Füze kalkanı konusunda Rice, "Avrupalıları tehdit etmeye başlamak kimsenin işine yaramaz. 2007 yılındayız 1987 değil. Rusya'yı hasım olarak görmüyoruz ve umarız ki onlar da ABD'yi hasım olarak görmüyorlardır" diye konuşmuş idi.

Merkel ise şöyle diyordu: "HASIM RUSYA DEĞİL"
Almanya Başbakanı Angela Merkel de, füze kalkanı projesindeki hasmın Rusya olmadığını, Fransa'nın France 2 televizyon kanalına yaptığı açıklamasında, "Amerikalılar tarafından hazırlanan bu projede hasım Rusya değil, ama İran gibi ülkeler buna güvenmesinler" demiş idi.

Fransa'dan behsedince bir de Sarkozy akla geliyor.

Sarkozy, ABD'nin ekonomik ve politik olarak işleyiş tarzına hayranlığını asla gizlememiş üstelik te politik malzemelerini korku, "devlet güvenliği ve yurtseverlik" üzerine kurduğunu saklama ihtiyacı duymamıştır.

ABD'den bahsederken hep "dostumuz Amerika, müttefik ülke" veya "birlikte mücadele verdiğimiz ülke" diye tanımlar kullanmaktadır. Uluslararası terörizm ile mücadele planları ve hedefleri ile güç gösterisi yapmayı prensip edinmiş görüntü vermektedir.

Sarkozy, "Fransa'nın, kendi tarihi boyunca Amerika ile asla karşı karşıya gelmemdiğini; Amerika'nın müttefik ve dost bir ülke olduğunu, Fransa'yı 2. Dünya Savaşı sırasında işgalcilerden kurtardığını söylemekte hiç bir sakınca görmemektedir.

Özetle:"Sarkozy'nin antisemitizm ve İslam'a karşı olan mücadelesi, Filistin, Hizbullah terörizmi, İran hakkındaki görüşleri, İsrail yanlısı görüşleri, Yahudi bir örgüt liderine yakışan bir açıklamaya ne kadar benzediği de belki tartışılabilir.
Füze kalkanı projesi hakkında ilave bir bilgimizi daha tazeleyelim istiyorum.

(ABMT) olarakta bilinen (Anti-Balistic Misilse Treaty) hakında bir hafıza tazeleyelim.

ABD'nin Başkanı Bush, 1972'de Richard Nixon ile Sovyet lideri Leonid Brejnev'in imzaladığı Anti Balistik Füze Anlaşması'nın (ABMT) eskidiği görüşünde.

ABMT 29 yıldır dünyada silahların kullanımını yöneten bir kurallar kitabı. Pek çok anlaşma, saldırıları silahlarını yasaklarken, bu anlaşma, savunma silahlarını sınırlandırıyor. Zaten Bush'un sorunu da bu. Çünkü füze kalkanı, ABM 'ye göre mümkün değil.

ABM anlaşması ise şöyle:
Tarafların hükmettiği bölgelere füze savunma sistemleri yerleştirilemez. Taraflar, sadece ulusal başkentleri ya da füze sistemi bulunan sadece bir tek bölgeyi korumak için savunma sistemine sahip olabilir.

Tarafların anlaşmadan çekilmek için altı ay önceden bildirim yapması gerekir. ABD'ye göre, artık Sovyetler olmadığı için bu hüküm geçersiz. ABM destekçileri bir tarafın savunma sisteminin diğer tarafı da silahlanma yarışına sokacağından endişeli.

George W. Bush yönetimi, özellikle 2001 yılı başlarında küresel Füze Savunma (Missile Defence) projesini müttefiklerine ve ilişkisi olan ülkelere yoğun politika girişimleriyle anlatarak taraf bulmaya çalışmıştır.

Proje, ABD milli strateji dokümanlarında 'haydut devletler'(rogue states) olarak belirtilen Kuzey Kore ve İran gibi devletlerden kaynaklanabilecek füze tehlikeleriyle başa çıkmayı hedeflemektedir.

Proje, ABD'ye yakın politikalar izlemeyi çıkarları için gerekli gören devletlerce desteklenmektedir. Diğer devletler ise, Rusya'yla nükleer silahların azaltılmasına yönelik anlaşma hükümlerinin geçerli olduğu bir dönemde projeye ihtiyatla yaklaşmaktadırlar. Proje yeni geliştirilmektedir.

Hayata geçirilmesi için yoğun AR-GE (araştırma-geliştirme) masraflarına, süreye ve paraya ihtiyaç vardır.

Projeyle bir yandan da ABD savunma sanayiinin güçlendirilmesi öngörülmektedir.

11 Eylül 2001'de ABD'nin kendi kıtasında uğradığı terör saldırıları sonucunda tehdit öncelikleri değişmiş ve bu kapsamda Füze Savunma projesinin günümüze kadar geri planda bırakıldığı gözlemlenmiştir.

2002'de ABD yönetimi tek taraflı olarak 1972 tarihli Anti-Balistik Füze Sistemlerini Sınırlandırma Antlaşması'ndan (Anti-Balistic Misilse Treaty-ABMT) çekilmiştir. Bazı uzmanlar, ABD'nin ABMT'ye uymayan füze savunma testleri yaptığını ifade etmektedir. ABD'nin ABMT'den çekilmesinin ardından Rusya da 'Start-II' Antlaşması'ndan çekilmiştir.

Fakat, Rusya ve ABD, yine 2002'de yeni bir 'Başlıca Yeni Silahların Azaltılması Anlaşması' (Major New Arms Reduction Deal)' imzalamışlar ve nükleer silahlarını 2000 nükleer harp başlığına indirecek şekilde, 2/3 oranında azaltma konusunda anlaşmışlardır.

Yapılan anlaşmaların uygulanması konusunda, Rusya'nın ABD'ye karşı güven bunalımı içinde olduğu gözlemlenmektedir.

Bugün ABD topraklarını ve müttefiklerini, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa dışında füzeyle vurabilecek kapasiteye sahip başka bir ülke bulunmamaktadır. Bu ülkeler ise ABD'nin dostlarıdır.

NABUCCO projesi:(Alıntı bilgi)
Uzun zamandır birçok ülkede gürültü koparan diğer proje ise Hazar gazını taşıyacak NABUCCO.
2003'te fizibilite çalışması yapıldı, proje AB Dönem Başkanı Avusturya'nın başkenti Viyana'da Haziran 2006'da imzalandı, merkezi Viyana'da Nabucco Company Pipeline Study GmGH şirketi kuruldu kısa sürede.

Gürcistan ve Türkiye üzerinden Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Slovakya, Çek Cumhuriyeti güzergahını kullanarak dağıttım üssü Avusturya'ya ulaştırılacak boru hattının yapımını BOTAŞ (Türkiye), OMV Gas (Avusturya), MOL (Macaristan, Bulgargaz (Bulgaristan) ve Transgaz (Romanya) şirketleri üstlendi. Avrupa Yatırım Bankası'nın da finansman desteği sunacağı 3 bin 300 kilometrelik boru hattının maliyetinin şimdilik 5.8 milyar dolar olarak hesaplanması projenin devasalığını gösteren parametrelerden biri.

Bölgedeki stratejik denklem üzerinde BTC gibi projelerle birlikte etkili olacak olan NABUCCO, ABD'yi ve kendisine rakip olarak gördüğü AB ülkelerini, doğalgaz ve petrol kaynaklarını kullanarak zorlama stratejisi üstüne oturan Rusya'nın hamlelerine bir yanıttı.

Bu projenin Rusya ile balkan ülkeleri arasındaki mesafeyi biraz daha açacak olmasına Washington'un Balkan ülkelerine füze kalkanı yerleştirme hedefi de eklendiğinde Moskova'yı daha da agresifleştirdi.

Rusya Kafkasya'da zor durumda kalmamak için Gürcistan içindeki etnisiteyle ilişkilerini derinleştirdi.

Bu alıntı bilgiyle hafıza tazelemesinden sonra da kaldığımız yerden devam edelim.
Bu düzeyde Azerbaycan ve Ermenistan ne durumda?

NATO-Azerbaycan arasında yapılan ikili iş birliği faaliyet programının (IPAP) uygulamalarının bulunduğunu biliyoruz.

İyi mi kötü mü sorusunu sormak yerine başka benzerlikleri ilişkilendirelim.

Bir süre önce Bakü;" şimdilik IPAP çerçevesinde işbirliğiyle yetiniyoruz"demişti.

Peki ya Ermenistan ne durumda?
Ermenistan'ın NATO'daki temsilcisi Samuel Mkrtçyan da, ülkesinin NATO ile ilişkilerini daha da yakınlaştırma doğrultusunda değiştirmeye hazır olduğunu bildirdi.

Merkezi Bakü'de bulunan Azertac ajansının Itar-Tass'a dayandırarak verdiği habere göre, Ermenistan'ın NATO'ya üyeliğinin bölgesel gelişmelere bağlı olduğunu belirten Mkrtçyan, Gürcistan'ın bu kuruma üye olması durumunda Erivan'ın, üyeliği de kapsayacak şekilde konuyla daha yakından ilgileneceğini, NATO ile yapılan IPAP faaliyetine temel teşkil eden anlaşmanın ülkenin ulusal güvenliğin dayanağı olarak kabul ettiklerini söyledi.

Mkrtçyan, ülkesinin gelecekteki güvenlik politikasını NATO'suz düşünmediğini de kaydetti.

Azerbaycan'da halen Rusya'nın, Türkiye'nin bir bölümü dahil bölgedeki hava trafiğini izlemede kullandığı Gebele radar üssü faaliyet gösterirken, Ermenistan'da konuşlanmış 102'nci Rus motorize birliği bu ülkenin Türkiye ve İran sınırının korunmasını üstlenmiş durumda. (AA)

Haydi şimdi de diğer ayrıntılara geçelim.

Peki tüm bunların anlamı ne olabilir ki?

Füze kalkanı, Kuzey Akım Boru Hattı ve Polonya'nın Rusya-AB stratejik ortaklığı görüşmelerinin başlamasına yönelik vetosu yüzünden iki ülke ilişkilerinde gerginlik yaşanırken, Kuzey Akım'ın Avrupa ölçeğinde ve tüm kıtanın enerji güvenliğini sağlama amaçlı olduğunu dikkatlerden kaçırmadan düşünmek ve öyle yorumlamakta da ayrı bir gereksinim vardır.

Bu yazının sonunda, ABD'nin binlerce yıllık Pers kökleri ile Arap aleminin birleşmesi korkusundan bahsetmek durumundayım.

Zira Arap alemi yanlışlık sonucu birleşecek olursa, emperyalizmin çöküşünün başladığı an olacaktır.
Bu nedenle de İran'ı vurmak zorundalar.

Zira bu birleşme ne yazık ki İran'dan geçiyor. ABD ve AB bunun farkında lakin biz farkındamıyız zaman gösterecek.

Bir süre evvel TSK'nın görüşünü sayın Büyükanıt; "Afganistan'a göndercek tek bir askerimiz yok" derken kısa bir süre sonra "Bu devlet politikasıdır" açıklamasını neye yormalıyız dersiniz?

Özetle söyleyim ki, bu konuda da ABD'nin hegemonyası ne yazık ki işlemekte olup, hükümet kanadından yapılan açıklamada bazı şifreler saklıdır.

Sayın başbakan "ABD'nin böyle bir talebi yok" derken yalan mı söylüyordu?
Hayır doğru söyliyordu.

ABD direkt olarak bu konuda talepte bulunmaktan vazgeçti. Doğrudur.

Lakin bu talebini Nisan ayının ilk günlerinde yapılacak olan Nato toplantısında bize sunacaklar.

Yani NATO vasıtası ile alınacak bir karar ile Afganistan'a asker göndermeye hazır olalım diyorum.

Yakında göreceğiz.

Yazımın başında AK darbe dediğim mana ise şudur.

AKP'nin anayasayı istediği şekilde değiştirme çalışmaları dır.

Yani AKP anayasayı parti kapatmayı zorlaştıracak bir hale getirerek bana öyle geliyor ki, PKK'yı da Mecliste Öcalan'ın temsil edeceği günleri yakında görebiliriz.

Olamaz mı?

Neden olmasın ki?

Sonuçta yasalarca aklanmış olan hiç kimse suçlu olamayacağına göre, kafanıza göre değiştirin olmadı mı?

Referanduma gidin.
Nasıl olsa halkımız sadaka ekonomisine alıştı. Birkaç ayni ya da nakdi yardım ile oyunu istediğiniz yere verir hale getirildi.

Bakarsınız bir referandum ile bu da olabilir.

Demokrasilerde çare tükenmez.

Son sözü herzaman olduğu gibi bu millet söyleyecektir.

Bize düşen ise milletin olur dediğine katlanmak olacaktır.

Her ne kadar eğitim hakları elinden alınsa da bu millet inanıyorum ki en doğru sözü söyleyecektir.
Sorun milletimizde değil, bizi yönetenlerdedir.

Belli bir yaşa geldiğinizde kendi evinizi dahi satmaya kalktığınız da akıl sağlığınızın yerinde olduğunu belgelemek zorunda kalıyorsunuz. Aksi halde satış geçersiz oluyor. Siz de yetkisiz.

Lakin ülke kaynaklarını satarken, neden akıl sağlığı raporu aranmıyor?

Milletin vekilleri, milletin geleceğini ipotek altına alırken, neden TBMM'ye gönderdiğimiz insanların akıl sağlığı yerindedir raporu aramıyoruz?

Devletin en asgari kademelerinde görev alabilmek için dahi bir çok sınavdan geçiyor, sağlık kurullarından raporlar isteniyor da, milletin kaderi, geleceği ile ilgili söz sahibi olabilecek insanları yani vekillerimizi neden akıl sağlığı yerindedir raporu istemiyoruz dersiniz?

Son günlerde yaşanan olaylar tıpkı Malta sürgünlerini hatırlatmıyor mu?

Eflatun ne güzel söylemiş."Siyasetten uzak duran aydınları bekleyen kaçınılmaz son, cahiller tarafından yönetilemektir" diye.
Saygı ile...

 
Toplam blog
: 30
: 727
Kayıt tarihi
: 14.02.07
 
 

Bazı konular vardır ki, tartışarak, yazışarak da fikir edinilebilir. Bazı konula ise özel çaba sarfe..