Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mart '20

 
Kategori
Üniversiteler
 

Akademisyenlerin Türü Kaçtır?

Aydın tanımını yapmak oldukça güçtür. Genellikle fikirsel faaliyetlere yönelik kişiler “aydın” diye ifade edilir. Kendi kendini aşabilmiş, sürekli bir şekilde gelişebilmiş, yaratıcı yaşam kuralları edinebilmiş, sonsuz bir şekilde hoşgörüye yönelebilmiş, insanlığın maruz kaldığı haksızlıklara, zorbalıklara, eşitsizliklere, sömürüye ve her türlü şiddete, insan onurunu zedeleyen her şeye karşı isyan geleneğini karakter edinmiş, kişilere aydın diyorum.

Dictionnarie de l’aAcaddemie Françaisede “Aydın” sözcüğü “fikir ve zeka çalışmaları ağır basan kişi” olarak tanımlanmıştır. Seymour Martin Lipset ve T. Geiger gibi ünlü yazarlar, yaratıcı zeka çalışmasını ya da kültür oluşumunu sağlayıcı çabalara dönük olmayı “aydın” sayılmak için ön koşul kabul ederler. Andre Malraux aydının tanımını: “Yaşantısını belli bir düşünceye adayan kişi” şeklinde yapar. Peter Viereck’e göre “aydın”, tüm zamanını sözcüklerin hizmetinde geçiren kişidir. Maurice Barries ise aydın’ı “kalem oynatıcı ve sol ideolojiler savunucusu” olarak belirleyerek aşağılamaya çalışır. Thomas Molnar “ her ne kadar aydın denen kimse filozof hem, hem bilgin hem öğretici ya da diplomat ve yazar olabilirse de gerçekte bunlardan hiç biri değildir.” der.

Doğan Kuban, kendi aydın tanımını şöyle yapar; “Bir öğreti ya da liderin takipçisi olmayan, bağımsız düşünürdür. Bir örgütün adamı değildir, düşüncenin çeşitliliğine inanır. Bağımsız düşüncesini sürece kendini bir örgüte adamış da olabilir. Hoşgörülü ve alçak gönüllüdür.”

Enis Batur, kargayı papağana yeğler, papağan taklitçi ve nakilcidir, karganın sesi kötü olsa da kendisidir, kendisine özgü nitelikler taşımaktadır.

Prof. Dr. Osman İnci tarafından yazılan, Bellek yayınları tarafından basılmış “Susturulan Akademya” kitabında, Akademik Ünvanlıların aydın olup olmadığının izini sürer. Öğretim üyelerinin hocalık yaptıkları sürece aydın olmalarının zor olduğunu söyler.

Ve akademisyenleri 3 gruba ayırır, bu ayrımı da gezegenimizde herkesin tanıdığı canlılardan örnekler vererek açıklar. Bu canlıların tutum ve davranışları üzerinden akademisyenleri tanımlar.

1-Karıncalar; Bunlar nakliyecidir, Sürekli bir şeyler taşırlar, Karıncaların diğer önemli özelikleri bu tanımlamanın dışındadır şüphesiz. Bu tür bilim insanları başkalarının yazdıklarını, yaptıklarını nakleder. Bu nakiller en çok ders anlatma sürecinde görülür. Bu nakiller bazen ağır bilimsel etik dışılıklara yol açabilir. Başkasının yayınını kendi adına geçirmek, bir araştırmacıya ait patentli ürünü kendi keşfi olarak sunmak gibi. Önemli özellikleri kendilerinin bir bilgi üretmemeleridir.

2- Örümcekler; Örümcekler üretim yaparlar ancak yalnızca kendileri yararlanırlar, kimseye bir faydası dokunmazlar. Örümcek, kendi ürettiği ipek ile ağını yapar. Yuvasını tamamladıktan sonra beklemeye başlar. Bu ağa düşen sinek, kelebek, böcek hatta karınca ve arının etrafını hemen yeni ağlarla sarar ve ölmesini bekler ya da bazıları öldürücü toksini ile bu avın ölümünü kolaylaştırır ve sonra onunlar beslenir. ( kişisel tanımım Türk tipi çıkarcı insan veya Türk tipi liberaller) Sonuçta da kimseye yararları yoktur. Bir grup bilim insanı da böyledir. Ürünleri, üretimleri yalnızca kendileri içindir. Diğerleri; bilim, kamuoyu ve toplum bu üretimden yararlanamaz. Bunlar için “kendine Müslüman” tanımı kullanılabilir.

3-Arı: Arı, olağanüstü bir canlı. Üretir ve paylaşır. Buna hayvan veya böcek demek yakışmıyor kanımca canlı daha sevecen geliyor. Arı her çiçek poleninden örnekler alır, bunu yaparken aynı zamanda doğal döngüyü sağlar: Döllenmeyi, böylece ürün ve meyveleşmeyi de sağlayarak ekosisteme en olumlu katkıyı verir. Çiçeklerde aldığı özü birleştirir, işler, özenle yeni bir ürüne dönüştürür ve yine kendi yaptığı bir depoya yerleştirir. Sonuçta ortaya çıkan bal, ince ve yoğun bir emek ürünüdür. Bal ile hem kendi hem de evrendeki diğer canlılar beslenir. Bu arının yaptığı işin yalnızca küçük bir parçasıdır. Esas yaptığı bitkilerde döllenme ve üremeye olan olağanüstü katkısıdır.

Albert Einstein şu sözü konuyu iyi açıklar; “Arılar yeryüzünden kaybolursa insanlığın dört yıl ömrü kalır.”

Akademisyenlerimizin arı niteliğinde bir canlıya dönüşmesi dileğimi tekrarlayarak blog yazımı sonlamak istiyorum.

Nizamettin BİBER

 

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..