Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mayıs '17

 
Kategori
Deneme
 

Akan, akmayan sular ve insanlar

Akan, akmayan sular ve insanlar
 

kişiliği ve koşullar gereği biraz da içine ve içeri kapanmışsa,


“Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime,

Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime.”

Çağdaş insan günümüzün getirdiği sayısız sorunla uğraşırken ciddi darboğazlardan geçmek durumunda kalır. 

O,

- kendine göre şu ya da bu hızla süren akıcı bir yaşamı yoksa,

- şu ya da bu nedenle, şu ya da bu şekilde bir şeylerle meşgul değilse,

-kişiliği ve koşullar gereği biraz da içine ve içeri kapanmışsa,

-üstelik şu ya da bu anlamda maddi-maddi olmayan yoksullukları varsa,

kolaylıkla bunalıma girebilir ve yukarıda iki  dizesi verilen türden şarkılara tutunabilir, onları  yaşamının önemli bir parçası kılabilir, iç dünyasında onları söylemeyi alışkanlık haline getirebilir. 

Zamanla "senin derdin dert midir, benim derdim yanında" ya da "dertleri zevk edindim, bende neşe ne arar" benzeri şarkılarla daha derinlere de gidebilir. Gençse modaya uyup bağımlılık yapan maddelere yönelebilir. Bir rahmetli sanatçımızın fanları gibi kendine zarar verebilir.

Ben kendim, lise yıllarımda ülkemizde yeni başlayan arabesk akımının ilk kasetlerinden birini birkaç hafta dinledikten sonra ciddi bir bunalıma girdiğimi, kendimi Van Gölü'ne atacak hale geldiğimi; sonunda kaseti atıp kurtulduğumu hatırlıyorum. 

Bu yüzden, o durumdaki insanları, orta kısmı tertemiz akan bir suyun arazi koşullarına göre kıyılarının uzak bir yerinde kalıp birikmiş, kala kala bataklık haline gelmiş ve kolay kolay akıp durulmayan kısımlarındaki kirli birikintiler gibi düşünüyorum. 

O insanlar isteseler de, istemeseler de içlerindeki yıkıntıların ve ufak ufak devam etmekte olan yıkımların etkisiyle, kendilerini terk edilmiş, hakları çalınmış, aldatılmış, sahipsiz bırakılmış olarak gördükçe; diğer pek çok insana göre kendilerini daha yoksul, daha garip ve mazlum hissettikçe zor zamanlarla yüzleşip dururlar.

Oysa onlar, bilinçsiz su birikintisi değil de bilinçli birer insan oldukları için, tertemiz nehrin kıyısındaki su gibi çaresiz hissediyor olsalar da, gerçekte bir silkinişle her an bulundukları kirli ve bunaltıcı ortamdan ayrılıp akmakta, aktıkça durulmakta, temizlenmekte olan suyun bir parçası olabilirler.

Bunun için yapmaları gereken tek şey karar vermek ve artık oldukça zayıflamış olan yaşama reflekslerini kullanarak bulundukları bunalım ortamından ağır ağır uzaklaşmaktır.

Uzun hareketsizlik döneminin ardından gelen bu başlangıç zor olsa da hareketle birlikte verimlilik de artacak, ilk zamanlar oldukça zor alınan mesafeleri daha kolay alınanları izleyecektir.

Biraz dikkatle yaşadığımız dünyaya, ülkelere, insanlara bakarsak, hepimiz pozitif hareketliliğin olduğu her yerde, her anlamda ve her zaman zenginlikler olduğunu fark edebiliriz.

Yaşadığımız dünyada her yıl yeniden gelen mevsimler evrende doğal bir akışın bulunduğunu, bu akış sayesinde sürekli bir yenilenmenin ve zenginliğin sürüp gittiğini de görürüz.

Milli geliri ve refah düzeyi yüksek ülkelerde her türlü faaliyetin; üretimin, sanatın, eğitimin ve her çeşit hizmetin hızla, özenle, düzenle insan için çalıştığını ve karşılığını da aldığını fark ederiz. Zenginliğin yoğun ve verimli hareketlilikle kazanıldığını görürüz.

Çalışan, dikkatinin çoğunu yapmakta olduğu işe veren insanın aklında boş, gereksiz, yıkıcı düşüncelerin, kuruntuların daha zor yer edindiğini; öyle olunca da insanın aktif ömrünün uzadığını da gözlemleriz.

Sonuçta, insanın aslında akmak için var olduğunun, suyun kıyısına takılıp kokmasının doğasına uygun olmadığının ayrımına varırız. Ataletten kurtulur, hareketleniriz.

O zaman hareketleriniz ve biraz gayretimizle içinde bulunduğumuz akış bizi başka coşkulu insanların bulunduğu ortamlara, oralardaki sıcak, yapıcı, destekleyici düzenlerin içine taşır.

O zaman söylemekte olduğumuz şarkılarda değişir. Dilimize dolanan yeni şarkılar bizi yüreğimizden, aklımızdan tutup kokan birikintilerin olduğu yerler yerine coşkuya, sevince, mutluluğa ve bütün bunların ışıl ışıl parladığı o hızlı akışın tam ortasına taşır.

Böylece yazının baş tarafında ifade edilen tarzdaki şarkıları söylemekten vazgeçtiğimizi fark ederiz..

Yani bizler yüzümüzü ışığa çevirdiğimizde, ışık da doğal olarak yolumuzu daha çok aydınlatır hale gelir.

Kim, kaç yaşında ve ne konumda olursak olalım hepimizin bu kısacık ömrümüzde keder, sıkıntı, bunalım yerine sevince, aydınlığa, mutluluğa gereksinimimiz yok mu?

19.05.2017

11:11

 
Toplam blog
: 284
: 245
Kayıt tarihi
: 21.06.14
 
 

Yaşadığımız evrenin oldukça zengin bir yer olduğunun farkındayım.  Bu zenginliğin çok az bir kısm..