Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ağustos '07

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Akarsular da satılıyor, sırada ne var?

Akarsular da satılıyor, sırada ne var?
 

Sıcak ve susuz yaz günlerini daha da sıcaklaştıran toplumsal gelişmeler yaşanırken, birçoğumuzun dikkatinden kaçan “Akarsular satılacak” haberleri bende soğuk duş etkisi yarattı. “Fena mı işte, bu sıcak günlerde serinledim” sululuğuna bile kaçamadım doğrusu. İlk tepkim de, “Havayı ne zaman satacağız acaba?” şeklinde oldu.

“Babalar gibi satarım” cümlesinin, siyasi terminolojimize girmesiyle birlikte Petkim, Tüpraş, Telekom gibi hem stratejik öneme sahip, hem de karlılık anlamında ekonominin yapıtaşlarının satılmasına göz yumduk. Bu tepkisizliğin sonunda artık akarsuların bile satılacağını doğrusu hiç tahmin edemedik. Petrolden daha değerli hale geldiği, su savaşlarının başlayacağı gibi haberlere rağmen, elimizdeki yaşamsal değeri olan akarsuları satma düşüncesine nasıl bir tepki verilebilirse, ben verdim. Bu tepki bende kalsın ama bu soruna dikkat çekmek de bence en azından bu ülkeyi seven bir insan olarak görevim diye düşündüm.

Eğer, “üretilen toplumsal katma/artik değerin tekrar topluma geri dönüsü sorununa” küçük de olsa değişime yol açacak derecede çözüm getirilmiş olsaydı, eminim bugün büyük ölçüde sorunsuz bir refah toplumu olduğumuzdan söz ediyor olacaktık... Sadece yaşamakta olduğumuz küresel ısınma değil - su kaynakları birer birer kirletilerek yok edilmekte, denizler, okyanuslar, bitki örtüsü ve tüm canlılar – tüm ekosistem "sanayileşme/ ilerleme/ gelişme" adına talana uğratılmaktadır. (Diğer taraftan da, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ile adeta yaşamın patentlenmesine başlanmıştır). Ve her gün ekosistemin bir parçası yok edilmektedir.

Türkiye de “başardığı (!)” sanayileşme/ ilerleme/ kalkınmasının bedelini denizlerinin, akarsularının, tarımsal toprağının, bitki örtüsünün, canlıların zarara uğraması ile ödemektedir. Sanayi ve evsel atıklar ile kirlenen denizler, akarsular, bu sularda yasayan canlılar, barajlar ile ortadan kalkmış ve kalkacak bitki örtüsü, yok edilen ormanlardaki ekosistem hep bu bedelin parçalarıdır.

Ama sistemin partileri, sanayiciler, is adamları, iktisatçılar bütün bunları görmezden gelerek son dört yıldaki büyümeyi böbürlenerek topluma anlatıyorlar. Ve 31 Temmuz günü kendisini doğanın parçası olarak gören bir insan için kabul edilemez, inanılamaz bir haber veriliyor Milliyet gazetesinde: “12 -13 Akarsu Satılık!” Bu baslığın altında, “Fırat’ın 29 yıllık satış değerinin 950 milyon dolar, Dicle'nin 650 milyon dolar olacağı söyleniyor.” Yani Fırat ve Dicle bir 'fabrika' gibi düşünülüyor. Bu kararı verenlerin, bırakınız kendisinin doğanın bir parçası olduğunu anlamayı, doğayı sanayileşmenin doğrudan bir parçası olarak görecek kadar doğadan yabancılaşmış insanlar olduğu görülüyor. Aksi halde, akarsuları satmaya nasıl kalkabilirlerdi? Akarsuları bile fabrika olarak görmenin toplumsal olarak kabul görmeye başlandığı refah toplumu için ödenecek bedeller, yok edilen doğa, toplumun büyük çoğunluğunun pek de umurunda gözükmüyor. Ses çıkarılmasa bir gün solunan havayı bile satışa çıkaracaklar.

'SUDAKI OYUNLAR GIZLENIYOR'
Bu arada, konuya duyarlı kesimlerden de tepkiler yükseliyor doğal olarak. Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı Mustafa Diren, 3 yıl önce "Gelecekte su savaşlarının kağıt üzerinde yapılacağını" söylediklerini hatırlatıyor ve "İşte söylemlerimizin kanıtı, stratejik öneme sahip en önemli varlıklarımızdan biri olan suyun kontrolünü yabancı şirketlere devretmekten bile çekinmiyoruz. Anlaşılan savaşlara gerek kalmayacak. Savaşlara gerek kalmadan da her yer satılabiliyormuş. Ülkemizde bu yıl yaşanan su azlığı doğrudan kuraklığa bağlanarak su üzerinde oynanan oyunlar gizlenmeye çalışılmaktadır. Bölgeler arasında farklılıklar bulunmakla birlikte, ülkemizin kendine yetecek kadar suyu vardır." diyor.

Diren, Ankara ve İstanbul’daki su tüketiminin diğer illerden fazla olduğunu ve gecen yıl 'park ve bahçe sulaması' adi altında suyun sokaklara akıtılmasıyla tüketimin had safhaya ulaştığını da belirtiyor.

"Bu gerçeği kamuoyundan saklamak isteyenlerin su sıkıntısına iklim değişimini neden olarak gösterdiğini" anlatan Diren, Türkiye’nin benzer kuraklığı 2001 yılında da yaşadığını, ancak 2002 yılındaki yağışların bu açığı kapattığını açıklıyor. Dünya Su Forumu toplantısının, "Türkiye’deki suların pazarlanmasını sağlamak için" 2009'da Türkiye’de yapılacağını da ekleyerek ve vatandaşları su kaynaklarına sahip çıkmaya çağırıyor.

Diren ve konuyla ilgili tepkilerini gösteren herkese saygı duyuyorum ve sesimizin daha da gür çıkacağını umut ediyorum.

 
Toplam blog
: 37
: 1503
Kayıt tarihi
: 26.08.06
 
 

1958 doğumluyum, İzmir'de yaşıyorum. 17 yıl gazetecilik yaptım ve emekli oldum. Şimdi babamın kurduğ..