Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ağustos '13

 
Kategori
Siyaset
 

Akıl hocalığı

AKIL HOCALIĞI  

Aslında benzer bir makale daha önce yazmıştım *Türk Sol ve Devrimci Hareketlerin PKK’ye Tarihsel Bakış Açısı diye, alttaki linkte yazının tamamını görebilirsiniz, ancak yaklaşık sekiz aylık bir süredir devam eden ‘akıl tutulmasını’ izleyip yazmadan yapamadım.

Makalenin 3 farklı başlığının nedenini ilerleyen satırlarda okuyacaksınız ancak bakıp merak edenlere hemen yazmam gerekir ki; Aslında PKK ile Türkiye arasında 2013 yılında kamuoyuna yansıyan Ateşkes ve Barış Süreci ve/veya Görüşmeleri tarihi ve diplomasisi 1993 yılı başlarına dayanır, evet 1993 yıllarında PKK’ile mücadelede tüm yöntemleri deneyen dönemin siyasi iktidarları-dolayısıyla Devlet-yeni bir süreç başlatarak, hem Türkiye’de ekonomik,siyasi ve bölgesel istikrar sağlayıp lider ülke olma hesapları yapmaya başladı hem de dünyaya ‘bu sorunu kendi içimizde çözmeye muktediriz’ mesajları vermek istedi. Yakın zamanda bu süreçleri yakından takip eden ilgili kişi ve oluşumlar sürdürülen görüşmeleri ve aracıları açıkladılar, şüphesiz konunun muhatabı ve sahipleri bu açıklamaları yaptıkları için bir problem olmadı. Barış Süreci ve görüşmeleri Turgut Özal döneminde ve sonrasında çeşitli kontr gerilla tarzı cinayetler ve komplolarla sekteye uğratıldı, sonrası tüm iktidarlar da bu yönlü komplolar ile bertaraf edildi ve savaş baronları ve rantçılarının cirit attığı, ölüm ve kıyımların dışında kayıplar, sürgünler ve faili meçhuller gibi kirli savaş yöntemleri uygulanarak savaş devam ettirildi.

Resmi kuruluş tarihi 27 Kasım 1978-ancak oluşum süreci ve süresi ile tartışmaları 1976 yılları-olan, Abdullah Öcalan liderliğindeki PKK 12 Eylül 1980 darbesinde ağır darbe aldı ve silahlı mücadeleye başlayacağı 15 Ağustos 1984 yıllarına kadar neredeyse insanlık tarihinin her döneminde en belalı coğrafya olan ORTADOĞU’da varlık yokluk savaşı vermeye, diplomasi, siyaset ve silahlı mücadele vermeye başladı. Bu mücadelesini şüphesiz ki Türkiye Cumhuriyetine karşı verdi, ortaya çıkan iki taraf ve karşılıklı çatışan güç olunca etrafında çeşitli oluşumları ve dinamikleri de doğası gereği beraberinde getirdi. Bunların başında Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile dönemsel politikalar ve çıkar hukuğu üzerinden ilişkilenen Komşu Ülkeler dönem dönem ittifak gücü, dönme dönem ise diplomasi gücü olarak tarafgirlik yaptılar, sadece sınır komşusu ülkeler bu noktada Türkiye ile hareket etmedi, Nato,BM gibi yapılar içinde ortak antlaşmalar imzalayan ve/veya ticari,ekonomik,siyasi vb ilişkileri olan ülkelerde bu çatışma ve iki güç arasındaki savaşta süreç içinde gerek askeri gerek siyasi gerekse de diplomatik güç birliği ya da çatışma içinde oldular.

Bu durumda Türkiye Cumhuriyeti Devletinin çeşitli ittifaklar kurup güç birliği yaparak kendisine karşı saldıran ve/veya savaş veren PKK’yi yok etme çabası kendi mantığı içinde anlaşılır, ve yine anlaşılır ki bu gücü, savaş-şiddet-diplomasi vb yöntemler ile bitirmeye, sindirmeye hatta elinden gelirse yok etmeye bile çabalar. Tüm bunları yaparken belirli araçlar kullanır, bunun başında açık ve resmi savaş yöntemi, saldırı ve şiddet gelir, bununla paralel olarak devlet olarak elindeki tüm imkanları kullanarak yöntem geliştirebilir. Nedir bu imkanlar? Psikolojik savaş denilen yöntem ve imkanlarıdır, bunların da başta kamusal yapı ve resmi kurum kuruluşları kendi söylemleri ve doğrularıyla yönlendirip yöneterek uygulamaya koyar. Bu noktada en temel ihtiyaç araçları medya ve basın yayın organlarıdır, yine bunların içinde yazan, konuşan kişileri bu yönlü organize eder ve/veya kullanır, bazen de yanlış enformasyonlarla farklı noktalara kanalize eder o da ayrı bir konu. Yine Devlet çeşitli düşünce grupları, siyasi yapıları, sivil toplum kurum kuruluşları ve kanaat önderleri benzeri toplumsal yapısı içinde söz sahibi olanları araç olarak kullanır, düşüncelerinden ve önerilerinden faydalanır. Bu örnekler ve açılımı daha da genişletip uzatabilirim, özellikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin karşısındaki savaştığı güce karşı neleri nasıl kullanacağını sanırım detaylı olarak bilmeyen ya da tahmin etmekte zorlanmayan kimse yoktur.

Benim dikkat çekmek istediğim nokta ise tüm bunları yapan Devlet Ciddiyeti ya da Geleneği’nin mücadele ettiği gücü, topluma angaje etmeye çalıştığı ama kendisinin de inandığı şekilde alabildiğine KÜÇÜK GÖRME hastalığına kapılmasıdır, tıpkı şu an yatalak olan darbeci K.Evren gibi PKK’yi zaman zaman ‘üç beş kişi, kandırılmış gençler, bir grup çoban’ ya da okudukları farklı hayali karakter ve romanlarla bağdaştırıp ‘maceraperest’ olarak görmeleridir. Şüphesiz Devlet Ciddiyetinde böyle bir hata ya da açamaza girerseniz çok çabuk toparlarsınız, çünkü ittifak yaptığınız güçler sizi ikaz eder ve düzelirsiniz, ancak bu sizin kronik hastalığınız ya da paranoyanız haline gelmişse işler o zaman çok kötüye gider, ayağınızın altındaki toprak kayar ve dünya başınıza yıkılır, hem de siz ne olduğunu anlamadan.

Bu noktada birkaç belirleme de PKK için yapmak lazım, tam bir şeytan sofrası olan ORTADOĞU’da filizlenmek için Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve öncesindeki Osmanlı İmparatorluğunu çok iyi analiz etmiş, entelektüel, birikimli, hadi söyleyelim, herkesin ortak kullandığı şu deyim var ya ‘okumuş çocuklar’ diye, evet, her biri bir çok insanın okumak için can attığı üniversitelerde okumuş LİDER KADROSU var. Başta Abdullah Öcalan olmak üzere ne zeka seviyesi ne de Liderlik/Önderlik vasıfları tartışılacak durumda değil, onun yanında 1980 askeri darbesi ve sonrası işkence tezgahlarında ‘inanç ve iradi’ karşı duruş sergileyip direnen militanlar eklendiğinde ORTADOĞU’da filizlenip yeşermek çok zor olmamış. Burada bir parantez açmak lazım, ‘zor olmamış’ sözünden kasıt güllük gülistanlık ya da hiç zorlanmadan varlık ispat edip büyümek değil, aksine, bilenler çok iyi bilir ki Ortadoğu ve Bekaa’da militanlar aylara varan açlıkla kendi iradelerini terbiye etmiş, sadece acı palamut yiyerek Ortadoğu’da söz sahibi olmak için mücadele etmişler.

Bir övgü ya da güzelleme yapmaktan ziyade somut gelişme ve durumu söylemek adına belirtmekta fayda var ki böylesi bir coğrafya da bırakın 35 yıl yaşamayı, 35 saat ayakta kalamazsınız, bunu ortadoğu uzmanları çok net olarak bilir ancak kelimeler döküp itiraf etmezler. Bu coğrafyada völgenin oldukça güçlü bir ülkesine karşı savaş ilan etmek, eylemler yapmak, ekonomik ve siyasi anlamda darbeler vurmayı amaçlayarak yola çıkmak öyle basit ve kolay değil, yukarda saydığım güçlü altyapı ve sağlam diplomatik ilişkiler ile birlikte politka ve siyasetten anlayan, değişimler ve gelişmelere karşı sürekli güncel politikalar üretebilen bir yapıyla bunu yaptıkları çok net. Taktik ve stratejik anlamda adımlar atarak bölge ülkeleri ile diplomatik ilişkiler geliştiren, başta avrupa ülkeleri olmak üzere neredeyse dünyanın her yerinde legal kamusal alanlarda örgütlenen, kendi ekonomik kaynaklarını, diplomatlarını ve siyaset yapabilecek insanlarını yetiştiren PKK kendi iç dinamikleri ve yapısıyla-militanlarıyla-bunu gerçekleştirdi, görünen o ki gerçekleştirmeye de devam ediyor. Yani ısmarlama düşünce ve fikirlerle kendini yenileyip siyaset yapmıyor, canlı bir insan organizması gibi tüm uzuvları yerli yerinde çalışıyor ve hareket ediyor, buna göre yaşamayı, siyaset yapmayı ve kendilerini belirlemeyi biliyorlar.

İşte bu noktada PKK’yi analiz etmeden ve iç dinamiklerini bilmeden atılan her adım boşluğa gelir, o zaman yere düşer ağzınızı burnunuz kırarsınız, bu bir hatalı yaklaşımdır ve bu hatadan ‘akıl yoluyla’ çıkılabilir. Birincisi ve en önemlisi artık kabul ettiğiniz PKK’yi-ister bir siyasi parti ister de 35 yıldan fazladır mücadele ettiğiniz silahlı bir grup olarak değerlendirin-onu muhattap aldığınızı, 1993’ten günümüze kadar aradaki çatışmalı ortam ve savaşı durdurmak için çabaladığınızı daha açık ve net gösterin. İkinci ve diğer önemli nokta ise, bu sürecin gerektiği gibi hareket edin, cesur olun ve bu sorunu çözmek için masadaki iki önemli oluşum ve mekanizma dışında, kimseyi ama kimseyi-ülke, kişi, grup, part vb.-muhattap almayın ve yaşanan bu sorunu çözün.

Neredeyse iki tarafı bilen ama bildiği halde ahkam kesen bir üçüncü kesim var ki onları izlemek evlere şenlik bir eğlence, en değme traji-komik filmlere bile her dalda oskar adaylığından ödüllere kadar açık ara fark atacak cinstendir. Üçüncü kesim dediysem eğer tek bir ‘Üçüncü kesim’ olarak algılamayın lütfen, alttaki satırlarda büyük kısmını başlık ve içeriklerle açınca eminim aklınıza daha niceleri gelecektir.

Üçüncü kesimde başrolü Akıl Hocaları ve/veya Akıl Hocalığına soyunan kişi ve gruplar alıyor, kendi kendine biçtikleri bir rolle, amiyane tabirler yırtık dondan çıkar gibi çıkıp taraflara akıl vermekle kendinlerini yükümlü görüyorlar. Devlet böyle yapsın, PKK’de karşılığında şunu yapsın, PKK şunu yaparken Devlet şu adımları ve açıklamaları yapsın tarzından öteye gitmeyecek, akıl sağlığı yerindeki bir çocuğun bile ciddiye almayıp güldüğü bu yapıdaki kişi ve oluşumlar kendilerine dışardan bakmayıp rollerine kendilerini kaptıkları için ne kadar acınası bir komik durumda olduklarını bilmiyorlar. Diğer rol sahibi olarak kendini görenler ise eski örgüt mensupları, bir dönem PKK içinde yer alıp, kendi söylemleri ile ‘fikir ayrılığına düşüp’ ayrılanların, daha önce o partinin çeşitli alanlarında ve konumlarında görev yapmış olanlar, bilcümle tamamının-ki adlarını yazmaya çok gerek yok-oturdukları kucağa göre konuştuklarını, aldıkları teksleri ezberleyip kendilerini kurcalattıkça konuştuklarını artık bilmeyen yok, işte bunların daha çok devlet tarafına vermeye çalıştıkları akıl var ki o da ‘kılavuzu karga olanın burnu boktan eksilmez’ türevi sözleri akıla getiriyor.

Bu grubu daha çok basın yayın ve medya grup ve oluşumları gündemde tutup temzit pilavı gibi dönemsel olarak piyasaya sürtmekten geri kalmıyor, kaba bir benzetme olacak ama umumi yerlerde-genelevlerde kapı önüne gelenlerin yapı ve durumuna göre hayat kadınları ön plana çıkar, işte bunlar ve bunları gündeme getirenlerde tıpkı buradakilere benziyor, biri pezevenk, biri hayat kadını diğeri de ihtiyaçlarını gidermek için gelen kişi. Yine benzer şekilde tüm hücrelerine kadar bir gücü yok etmek için satabilecekleri ne varsa satma potansiyeli olan itirafçı ve tetikçiler var ki onlar tehlike sınırlarını zorlarlar, insanlık, erdem, şeref ve haysiyet yoksunu oldukları için bunlardan devletin uç kurumları faydalanır ve akıl almaya çabalar ve/veya posası çıkana kadar kullanır, bunlar da yukarıdaki genelev örneğinin hayat kadınlarından farklı değiller, biraz daha aşağılıklar o kadar. Kendi korkak ve değersiz yaşamlarını idame ettirmek için işbirliği yapıp kendilerini satmaktan asla imtina etmezler. Kolluk kuvvetleri-asker,polis,korucu,muhbir-vali,kaymakam vb.- ki bunlar da tek taraflı bir politik tatktik sözcülük yaparlar, içlerindeki üç yapı-asker,polis,korucu- bu işi yaparken sunni gündem ve spekülasyonlarla ellerine geçen imkan ve olanaklar kaymasın diye bilinçli yanıltıcı akıl hocalığına soyunurlar, özellikle ellerinde tuttukları ve arkalarına aldıkları devlet gücünü kaybetmemek için devamlılık yönünde her türlü kirli iş ve ilişkiye girmekten çekinmez ve sakınmazlar. Siyasi Partiler-İktidar, Muhalefet ve Bağımsız Vekiller-varlık nedenleri olan ve tamamının maddi manevi çıkar için girdikleri meclis ve imkanlarını kaybetmemek için verdikleri demeç ve açıklamalar son derece itici ve gelişen sürecin önündeki büyük tehlikelerden biridir.

Onların tavırları olumlu gelişmeleri baltalayıp sabote edecek açıklamalar geliştirme eksenli sürdüğü için kendilerini bir türlü akıl hocalığı tavrılarından uzaklaştıramıyorlar. Bölge ve Dünya Ülkeleri akıl hocalığını sürekli olarak kendi çıkar ilişkileri devam etsin, çatışmalı ortam ve Pazar ortamı devam etsin diye çabalayıp aksi ve negatif yönde çalışır ve çabalarlar. İki taraf için de iyi ve doğru olanı asla ama asla istemezler, sadece –mış- gibi yapar, bunu diplomasi dili ve araçlarını kullanarak bir baskı unsuru haline getirirler. Kürt Siyasi Parti ve Kişileri aslında bu gurp sorunun muhatabı ve en çok acı çekeni gibi görünse de en tehlikeli ve dikkat edilmesi gereken gruptur, İran,Suriye,Türkiye,Irak ve Avrupa’da faaliyet yürüten siyasi yapı ve liderleri neredeyse varlık nedenlerini akıl hocalığı üzerine kurma basiretsizliğini yaşarlar.Başta BDP olmak üzere-içinde görev yapan en çok yüzde 1 lik samimi grup hariç-hem Devlet hem de PKK’ye akıl vermeyi kendine görev addederk yaşıyor.

Kendilerini dev aynasında gören ‘entelektüel,aydın,yazar,gazeteci vb’ kişi ve yapılar, tuttukları köşelerden başlayarak işgal ettikleri TV kanalları ve katıldıkları alakalı alakasız tüm forum/panel vb etkinliklerde aslında inanmadıkları ve öğretilenleri çıkarları gereği tıpkı bir papağan gibi acemice söyleyip durdular, çevrenize baktığınızda halen bu söylemle kendilerini göstermeye çabalayan aklıevveleri görmeniz zaten mümkün. İşin bu tarafı dışında bir de PKK’den nemalanmaya çalışan eski militanları ve onların uzantıları var ki onların durumu içler acısı, bir biçimde daha önce içinde bulundukları oluşumdan kaçmış ve devletin şefkatli kucağında ısınmış bilcümle itirafçı/ ajan/ militan ve sempatizan güruhu ile, PKK’nin legal kurumları ve kamusal alanlarında çalışmış-halen çalışan- kişilerin tavır ve davranışları da aynı şekilde içler acısıdır.

İki önemli noktanın daha altını çizerek tamamlamak istediğim konunun aslında çok daha derinlikli ve özgün örneklerle derinleştirilebileceğini biliyorum,ancak yazının konusu ve uzunluğu maalesef buna engel. Birinci olarak isimlerinin önüne etnik kimliklerini bırakıp kendini tanımlayan ve ‘rol çalan’ bu kişiler, ‘Kürt’ kimlikleri ile çeşitli grup,oluşum ve güç odaklarına yalakalık edip arsız hizmetkar kimlikleri ile ön plana çıkmaya başladılar. Bu süreç için belki de en tehlikeli güruhu bunlar oluşturuyor, çünkü kendilerini var eden ve nemalandıkları bu süreç bir biçimde sonuçlanırsa tasmalarını/semerlerini tutan güçler için artık işlevsiz kalacaklar, böylesi zihniyette kişilerin geçmişte hangi taşların ve olayların altından çıktıkları düşünülecek olursa dikkat çektiğim nokta sanırım daha iyi anlaşılır. PKK kamusal alanlarında geçmişte çalışan/çalışmakta olan kişi ve grupların ise rolleri ve yaklaşımları ikinci dikkat çekici noktadır. Sürecin farklı şekilde ilerlemesi ve/veya sekteye uğraması için çaba gösteren medya tetikçilerinin yeniden parlatmaya çabaladıkları bu kişiler-Osman Öcalan-Leyla/Mehdi Zana-Kemal Burkay-Orhan Miroğlu vb- çürümüş ve delik kablamalar gibidir, siz ısrarla bunları kalaylasanız bile ne cila ne kalay tutmazlar, sadece borozanlık yapıp oluşan süreçten nemalanmaya devamında ise bozulmasını sağlayarak/çabalayarak hayatlarını idame ettirme telaşındadırlar.  

Bu liste sizin de tahmin edeceğiniz gibi oldukça fazla şekilde uzayabilir, ama sözün özü şu “PKK’ye Akıl vermeyi ve/veya ona akıl hocalığı yapmayı bırakın, onu sadece elinde silah olan bir yapı olarak değerlendirmeyin, PKK ve onun yetkili üst organları başka kişi,kurum ve oluşumların konuşma ve değerlendirmeleri takip edip dinlerler ama onlardan AKIL ALMAZ ve politikalarını da buna göre belirlemezler. Kendi kendiniz kandırmaktan vazgeçin çünkü ortalıkta görüntü kirliliği oluşturmaktan başka bir işe yaramıyorsunuz, sürekli bıdı bıdı bıdı konuşup duruyorsunuz, komiksizniz, kravatlı, elbiseli vb görüntünüz sadece size görünüyor, ben/biz gibiler yüzlerinizdeki sahte, akmış boyalı palyaço suratlarınız ve ruhunuzu görüyoruz. Artık susun, ‘İNSANLAR KONUŞURKEN’ siz susun, onlar-DEVLET ve PKK-kendi aralarında samimi şekilde konuşarak bu işi çözerler, bunca yıl kendi aklı ile hareket edenlerin sizin aklınıza asla ihtiyacı olmaz”. İki tarftan da önemli bir rica, dilek, temenni ve yakarış ‘lütfen bu süreç içinde resmi ve birinci ağızdan muhatap ve belirlenen kişiler dışında kimse ama kimse konuşmasın, soğan cücüğü kadar zekası olanlar süreci sabote etmenin derin planları ile kimsenin ihtiyacı olmayan fikirlerini beyan etmesinler, spekülatif ve propagandist demeç ve açıklamalar konusunda iki tarafta asgari özen ve itina göstersin’

Dünyada İnsan Yaşamı/Hayatı Kadar Değerli ve Önemli Hiçbir Şey Yoktur, Yine Bu Yaşam İlkeli ve Erdemli Duruşu, Onur ve Şerefle Taçlandırılmadığı Sürece Yaşamanın Bir Anlamı Yoktur.

http://blog.radikal

 
Toplam blog
: 18
: 271
Kayıt tarihi
: 30.08.07
 
 

01.06.1968 yılında Diyarbakır Merkez Hançepek Mahallesinde dünyaya geldim; İlk-Orta-Lise ve Diyar..