Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ağustos '09

 
Kategori
Siyaset
 

Akıl ile doğru yolda gidilir…

Akıl ile doğru yolda gidilir…
 

Ülkede bir sorun varsa, ancak üzerine <ı>“Ortak akıl” ile giderseniz çözersiniz… Hele bu sorun, devletin geleceği, ülkenin bütünlüğü ve milletin birliğini ilgilendiriyorsa, <ı>“Ortak akıl” ile birlikte, temel bazı konularda <ı>“Ortak hassasiyet” de gereklidir.

Böylesi nazik ve toplumun tüm kesimini ilgilendiren konularda <ı>“Oldu da bitti maşallah” yaklaşımı yanlış yoldur.

Gelelim şu ön tanımlaması her ne olursa olsun, <ı>“Açılım” meselesine…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bundan 90 yıl önce kuruldu ve 10 yıl sonra da <ı>“Asır” zamanına erişmiş olacağız. Belki de 90-100 rakamları bir şey ifade etmeyebilir, ama bu rakamlara <ı>“Zaman” olarak baktığımızda, hiç de azımsanacak gibi değil. Geçen bu süreç içerisinde, dünyanın hemen her konudaki gösterdiği değişim, akıllarımıza bile ziyan verecek ölçüde. En basit bir örnek; daha <ı>“Dün gibi” geçen zaman içinde, telefon santralına kayıt yaptırıp aradığımız yerle konuşmak için saatlerce ve hatta günlerce beklerken, bugün o kişiyi <ı>“Tık” diye arıyor ve üstelik kendisini de <ı>“Görerek” konuşuyoruz… Şimdi <ı>“Mors alfebesi” denilen şeyi, hiç kimse bilmez, eskiden telgraf haberleşmesinin ana unsuru idi…

Bu gelişmeler az mı? Elbette değil ve zaman, birçok şeyi de değiştirdi, elbette toplum da o değişikliğe uyum sağlayacak önlemleri ve kararları alacaktır. Buna karşı durmak, <ı>“Akıl işi” değil…

Bu pencereden baktığımızda da, elbette <ı>“Açılım” denilen şeyin açılmasından yanayız. Karşı duran mı var ki? Eğer <ı>“Sel” geliyorsa, önünde durulmaz, duramazsınız… Ancak <ı>“Akıl” selin zararını önlemek için gereken önlemleri alır, başarı da buradadır. Benim veya benim gibi düşündüklerini sandıklarımın karşı durduğu yer de tam işte burası…

Aşırı yağıştan oluşan <ı>“Sel” için önlem alacaklar, selin önünden kaçıyorlar… Dahası, zamanın da yıprattığı toprak, heyelana dönüşüyor. İşte bizler, hem selin önünden kaçmamaya, önlemler almaya, hem de heyelanın olmamasına, olursa da bir miktar, altında kalmamaya çağırıyoruz herkesi…

İktidarı eleştirdiğimiz şeylerin başında geleni, başta da belirttiğim gibi <ı>“Oldu da bitti maşallah” tarzıdır. Başbakan, ortaya bir neydiği belirsiz bir <ı>“Açılım” atıyor. Kendi kafasından, kimseden habersiz... Dünkü <ı>“Ulusa sesleniş” konuşmasında ifade ettiği gibi…

<ı>“Hiç değilse bugün, yaşadığımız onca acının, ödediğimiz onca bedelin ardından hiç değilse bugün bu gidişata artık “dur” demeliyiz. İşte 7 yıldır bunun hazırlığı içinde olduk.”

Millet olarak <ı>“…7 yıldır bunun hazırlığı içinde olduk” dediğiniz hazırlığın hiçbir yerinden haberimiz yok. Eğer meydanlarda attığınız nutuklardan söz ediyorsanız, onun adı <ı>“Hazırlık” olamaz…

Ayrıca hazırlığınız olmadığı aşikâr ortada… Önce ortaya adını koyamadığınız bir <ı>“Açılım” koyuyorsunuz, her kafadan bir ses çıkıyor, sonra da bakıyorsunuz ki ortalık toz duman, bu kez olmazsa olmazlarını açıklıyorsunuz <ı>“Ulusa” seslenirken…

<ı>“Anayasamızın belirlediği ölçüler ortadadır, Türkiye’yi bölmeye, bütünlüğümüzü bozmaya, üniter devlet yapımızı ortadan kaldırmaya yönelik hiçbir niyet ve girişime asla ve asla izin vermeyiz.”

Milletin sesi çıkmasaydı bu<ı> “Olmazsa olmazlar” olmayacak mıydı? Bunlar dikkate alınmayacak mıydı? Ve sonunda<ı>“Oldu da bitti maşallah” mı diyecektiniz yine her zamanki gibi?...

Diyorsunuz ki <ı>“Ulusa” seslenirken; <ı>“En başta ifade ettiğim gibi bu meseleyi her türlü istismardan, her türlü polemikten uzak ele almak; çare arayışlarına samimiyetle, hassasiyetle katkıda bulunmak hepimizin ortak görevidir.”

O zaman niye asabisiniz? Neden milletin, muhalefetin sözlerine tepki veriyor, ortalığı daha beter geriyorsunuz? Hem de <ı>“Her zamanki gibi” durmadan…

Sonra yine diyorsunuz ki…

<ı>“Bizim kimseye her şeyi biz yapalım, kuralı biz koyalım, çerçeveyi biz çizelim gibi bir dayatmamız yok. Çünkü biz Türkiye’nin tamamı değiliz.”

İşte bu sözünüze çok güldüm, ama bir o kadar da beğendim, tabi eğer bu sözünüzde samimi iseniz. Çünkü <ı>“Samimiyet” konusunda bana göre sabıkanız var…

Ve yine ilginç, bir o kadar da akılcı bir yaklaşımınız…

Nihayet <ı>“…Türkiye’nin tamamı…” olmadığınızın farkına varmışsınız. Elbette bu sözünüzde samimi iseniz tabi ki…

<ı>Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşları olarak neye karşı olduğumuz açık seçik ve net bir biçimde bellidir…

Siz Başbakan, diyorsunuz ya hani <ı>“Neye mal olursa olsun, açacağız” diye…

Bakın biz de söyleyelim <ı>“Neye mal olursa olsun” hiç kimsenin dayatamayacağı ve kabul edemeyeceğimiz şeyleri…

Anayasamızda yer alan <ı>“Başlangıç<ı> bölümündeki anlayışı ve ilk üç maddesinin gereğini ortadan kaldırmaya, üniter devlet yapısını zedelemeye, milletin birlik ve bütünlüğüne aykırılığa yönelik görüş ve çalışmaları kabul etmeyiz…

Sonra?...

Sonrası elbette yazımın özünde de anlatmaya çalıştığım gibi, hiçbir şeyin önünden gelmeyiz, oturur konuşuruz…

Konuşurken de bir şartımız daha var, asabiyete gelemeyiz…

Kimse, hiç kimse, bu millette <ı>“Racon” kesmeye kalkmasın, zarar görür…

Ama <ı>“Ortak aklımız” varsa ve gerçekten en samimi anlayışla ortaya koyarsak, elbette çözülemeyecek hiçbir sorun yoktur.

Dünyadaki birçok temel sorun… Yani demokratikleşme, ekonomi, sosyal sorunlar elbette bizde de var…

Ancak bize yüklenmek istenen bazı <ı>“Sözde sorunlar” var ki, bunlara da karşı dururuz…

Ha... Birde Başbakan, önce ortalığı toz dumana katıp, ardından zeytin dalı uzatıp, daha sonra da mahkemeye gidilmez... Eğer samimi iseniz, yumuşatacaksınız...

<ı>28 AĞUSTOS 2009

 
Toplam blog
: 146
: 576
Kayıt tarihi
: 17.01.09
 
 

Yazacak belki bir çok şey vardır, ancak sadece "Yazmak en büyük tutkum" desem!... Sonrasında da zate..