Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '20

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Akıl ve Zeka

Bir insanın yaşamının en değerli armağanı “AKIL”dır. İnsan ya bunun idrakiyle aklını en iyi şekilde değerlendirerek yaşar; ya da onu kullanmadan, sosyokültürel ve çevresel faktörlere bağlı koşullar yüzünden herkes gibi muhafazakâr, kalıplar çerçevesinde yararlı sandığı ancak zararlı düşüncelere mahkum olur!

Hz. Muhammed: “Yâ Âli, herkes Allâh’a BİR ve sâlih ameller kapılarından yaklaşır!.. Sen, aklın ile Allâh’a yakîyn olanlardan ol”, diyor. Hz. Ali’nin hayatını incelediğimizde akıl yönlü bir açığa çıkış, kudret, ‘yaratım’ gücü ve ilim olduğunu görüyoruz. Hz. EbuBekir’de ise HİÇlik hali daha ağır bastığı için pek konuşmuyor ama konuştuğu zaman da tümel bir akıl ile en zor işleri yoluna koyuyor. Bu konuda Hz. EbuBekir’in HİÇliğe giden daha derin bir yaşamı varken, Hz. Ali’nin ise ilim sıfatıyla açığa çıkan bir yaşamı söz konusu.

Aslında madde yaşam koşullarında aklımıza bir fikir geldiğinde, bizde bunu yaratan düşüncenin Merkür’ün etkileriyle oluştuğunu biliyoruz. Merküryen zeka, dışa yani “maddeye” dönüktür. Örneğin, Oğlak burcu aklı temsil eder, ancak bu akıl Kova aklı gibi ‘yüksek akıl’ yani soyut değil somut üzeredir. Ama fikir muhayyeldir; “düşsel” veya stabil değildir ve her şeyi üretebilir. Fikir akla hizmet eder ve bu noktada onu destekler.

Bazen biriyle konuştuğumda veya tartışmaya girdiğim anda, karşı tarafın ruh haliyle empati yapmaya çalışırım. Eğer gerçekten o sohbeti orijin bir şekilde yürütebiliyorsak konuşmaya devam ederim. Ama konuşmalarımızda egoya/‘amigdala’ya ait tortular görüyorsam olayı orada kapatır ve mekandan ayrılırım. Bizi hakikatten koparıp, birimlilik hükmünü yaşatan sohbeti o noktada bitirmek daha doğru olacaktır. Çünkü herhangi bir hadisede mutlak doğru olduğunu düşünmüyorum, düşünemiyorum, düşünmek de istemiyorum! Bu husus şüpheci bir yaklaşımın eseri değil, uyulması gereken bir realitedir.

Örneğin, hiç bilmediğimiz bir ortamda ansızın karşımıza çok değerli insanlar çıkabilir ve çok farklı noktalara parmak basarak yeni açılımları tetikleyebilir. Kuantum üzerine akademik bir eğitim almadığı halde çok enteresan görüşleri olabilir. Bu düşünceler beynimizde bir ampul yakıp, bir anda bizi aydınlatır.

İşte bu gibi bakış açıları yaşamımızda yeni fikirleri tetikleyebileceği için her ortamı değerlendirmemiz ve davranışlarımıza bu doğrultuda yön vermemiz gerekir. Yoksa yaşanan bir olayın duygusal vorteksi bizi aniden hakikatten uzaklaştırabilir.

Nihayetinde fikir akla hizmet eder fakat aynı zamanda irade boşluğundan kaynaklanan cinnî, şeytanî veya melekî bir tesirle geniş planlı düşünmeyi yok edebilir.

Olaylar karşısında haklı olabiliriz ama genelde verdiğimiz tepkiler içsel bir itirazın alametidir. Bu yüzden daha dikkatli davranarak Resulullah’ın özel olarak konuşma izni verdiği insanlardan olmadığımız sürece suskunluğumuzu korumalıyız.

Örneğin; Hz. Ali’ye bu izin verilmiştir. Resulullah’ın: “Ali benden, ben Ali’denim” sözünü hatırlayalım. Bu çok önemli bir vurgudur, anlayan için… Hz. Ali ise verdiği değeri: “Nasıl ki Musa ve Harun kardeşlerse, ben de öylesine kardeşim Resulullah’a, adım ona kardeştir” söylemiyle gösteriyor. Resulullah da zaten soyunun temelini bu yaklaşımla atıyor. O, bizlere 'üreyin' diyor. Üremeyi iki şekilde anlamalıyız: Evlat veya mal-mülk sahibi olmak da üretimin kapsamına girer, ancak esas üzerinde durduğu şey fikrî üretimdir.

Mesela 120. günde alınan tesirlerden birisi de rızıkla alakalıdır. Fakat rızık dediğimiz şey illa maddi anlamda rızkı vurgulamaz! Bu anlamda bizden açığa çıkan rızık mana yönlüdür. Aynı rızkın soyut ve somut anlamları gibi karşıt görüşleri beynimizde kabul ederek, kelimeleri çok yönlü düşünerek algılamamızı genişletirsek etiketlemelerden de kendimizi kurtarmış oluruz.

Yazının başında da söz ettiğimiz gibi fikir akla daima hizmet eder. Akıl bir şeyi düşünüp bir yola girecekse, kendisine birtakım güçlü ve sağlam deliller bulmak için fikri kullanır. Dolayısıyla akıl; fikir özelliğini kullanarak o devreyi tamamlar, orijinalliğini muhafaza ederek yoluna devam eder. Akıl yeterli olmadığı noktada ise yerini imana bırakır.

Aklın zayıf noktası ise vehim gücüdür. Akıl; zeka ile gelen fikirleri, vehim ile suretlendirip oldukça çabuk kabul edebilir. Vehim bu fikirleri kişiye varmış gibi kabul ettirir. Akıl ve irade boşluğundan yararlanır. Bu nedenle zekanın verdiği hızlı kararları iyice sentezlemek üzerine tefekkür etmek gerekir. 

Veritabanındaki yerleşik bilgiler; genetik, çevresel, şartlanma yollu, sorgulanmadan ve hatta farkına bile varmadan kabul edilmiş yaklaşımlardır. Zekası aktif çalışan kişi veritabanını tarayarak kısa vadeli çözümler üretebilir. Burada kedi-fare metaforu üzerinden bir gücün sürekliliği hissedilmektedir. Fare akıl-fikir, vehim ise onu kovalayan kedidir. Bu bataktan kurtuluş yolu imana sarılmaktır. Yoksa kedi sizi pençesine aldı mı vehim döngüsü katlanarak büyür. 
 
Bu noktada imana sarılmak veya akl-ı külle bağlantılı şekilde aklı üst seviyeye çıkarmak gerekecektir. Takdirde var ise yazının başında belirttiğim gibi  ‘Allaha aklı ile yaklaşanlardan’ olursunuz.

 

Ahmed F. Yüksel

Bodrum/Milas 2 Haziran 2020

 

https://www.facebook.com/ahmedfyuksel

https://www.instagram.com/ahmedfyuksel/

https://twitter.com/ahmedfyuksel

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..