Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mayıs '20

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Akıllar İstilası/Tedbire Temas

Aklın İstilası Ekseninde Düşünmek-4. / Tarihi sebeplerini uzun uzun izahtan imtina ederek bir merhaleye temasla başlayalım. Şair Faruk Nafiz Çamlıbel diyor ki:

Aklına getirmez zafer payını

Memleket yolunda kurban olurlar

O kahramanlar iş başa düştüğünde, kendi ellerindeki silahlarla, İtilaf Devletleri elindeki silahların denk olmadığını pratik olarak sahada görüyorlardı zaten. Fakat buna mukabil kuvvetle muhtemel, nedenlerini akıllarına hiç getirmiyorlar, belki de getirmek istemiyorlardı. Çünkü zaman onun düşünüleceği zaman değildi. Düşman kapıya dayanmıştır. Kendilerine verilen vazifeler için yapılması gereken ne ise yapılacak, Allah’a tevekkül edilecektir.

Sonuçta, tüm imkânsızlıklara rağmen amansız mücadeleler ve 18 Mart,1915… Yüce Mevlâ, rızası için ölümü öldüren kullarına, önlerinden akıp giden koca deryayı kaldırmayı nasip etti. Öyle işte. Hem şahit olur tüm dünya, şahit olur dağ,taş!.. Fakat şunu da bilmek gerekir: Çanakkale ufkunda beliren düşman gemilerindeki toplar 17 km menzilli ve hareketli. Daha birçok geliştirilmiş savaş araç, gereciyle birlikte, 18 zırhlı harp gemisi, 4 kuruvazör, 14 muharip, 1 uçak gemisi, 12 denizaltı ve 30’dan fazla yardımcı gemilerden oluşan dev bir armada!.. Mehmetçiğin elindekiler ise, misal, top gücü bakımından mukayese edecek olursak, 5 tane kayda değer olan 355/35’lik (Menzil:16900 m.) toplardan başka, 240/35’lik (Menzil:11000 m.) olanlardan 17 adet mevcut. Diğerlerinin menzili 2 km. kadar düşen ve savaş gemileri için bir etki oluşturamayan muhtelif toplar olduğu gerçeğini ve bunun nedenlerini, ders alınacak tarihi gerçekler olarak hatırlamak gerekir. Çünkü kısmen etkili olabilen 355/35’lik ve 240/35’lik toplar da zaten Almanya menşeli, Kurpp firmasından 1889 yılında temin edilebilmiş, mermileri ise sınırlı sayıda! Nusrat mayın gemisinin Karanlık Liman’a döşediği mayınlar 26 adet. 27. Yok!

Neden kendini muhtaç hale düşürdün?

Bir örnek için biraz geriye bakalım. Sultan Abdülmecid (1839-1861) devri ne alâ ne alâ!..Siyasi, ekonomik buhran var fakat zengin çoğalmış. İlk defa faiz getirili borç senetleri çıkarılıyor. Koskoca İmparatorluk ilk defa faizli borç almış. Senetleri alan, boru verenlerin kim oldukları da önemli aslında. Kendini küçültürken kimleri büyütüyorsun, araştırmak, bakmak lazım. O zaman sahne daha bir ayan, beyan görülebilir! Bir taraftan yabancı sermayenin ülkeye rahatlıkla girebileceği şartlar oluşturulurken öbür taraftan yerli üretime rekabet etme şansı bırakılmamış! Mehterin yerine bestekâr Rossini’nin eserleri icra edilir olmuş! V.s. v.s. Daha ne muhteşem işler! Belli ki “Borç kamçılı yiğitlerin!..” temeli o zamanlarda atılır olmuş. Sonra kırla dış borç- iç borç alarak devlet yönetmeyi bir marifet sayan akıllar Cumhuriyet dönemine de sirayet eder. Üretmeyi düşünmek, üreterek borca muhtaç  olmamak varken!.. Sanki Müslümanlıkta faizle iç-dış borç almak helal, üretmek, alın teri ile kazanıp borç yapmamak haram! 

Toplumun yakın veya uzak her türlü istikbali hesaba katarak borçdan yana olan her siyaset  adamını demokratik yoldan cezalandırması, üretimi geliştirerek ülkeyi kalkındıran,  refahı artırıp, sıkıntılardan uzak tutabilen siyaset adamlarını ise el üstünde tutması gerekir. Tüm tarihi süreçlerin neden-sonuç ilişkilerine bakıldığında, borç yanlısı politikaların oluşturduğu tahribatları bütünsel olarak dikkate alacak olursak, akıl yolu bunu gösteriyor.

Çağa uygun üretim yapabilen kendi top fabrikalarımız, silah fabrikalarımız olmamış, savaşın içindesin, yedek mermi lazım, istenmiş Almanya’dan fakat onlar için de kritik tarihler olduğu için gönderemiyorlar. Mayınlar neden 26 adet? Neden çağın bilgisi ile yetiştirebildiğin iki, üç mühendisin yok? Engel olma, güdüle, imkân sağla, üretsin, 260, 2600 olsun. Fakat yok. Fatih Sultan Mehmet’in gemileri karadan halice aktardığı yer olan doğal limanı doldurarak oraya saray yapmak (Dolmabahçe Sarayı) hangi akıl? Oysa ordaki hatıra gönüllerde bir saray, düşüncelere bir ilham!... Bu neden düşünülmez? Doldurup üstünü örtmeden, niye oraya yakın bir mühendislik yüksek okulunu yakıştıramadınız? Hani bir zaman Şahi toplarını benzersiz yapan sendin!

Eğer böyle değil de denk silahlara sahip olunmuş olsaydı, menzile girmeden çok rahat kayıp verdirerek savaşan itilaf devletlerinin kuvvetleri karşısında 253 bin vatan evladı kaybedilmeyebilir, belki de onlar boğaz sularına kadar gelmeye dahi cesaret edemez, savaş başlamadan bitmiş olabilirdi.

Oysa bu “yenilmez” armadanın güçlü silahları ile, 19.Şubat 1915’ten başlayarak, 18.Mart’a kadar, boğazın her iki yakasında Mehmetçiğin sabırla ve en ufak bir sarsılma göstermeksizin beklediği savunma hatları vurulmaya devam ediyordu.

İnsan bu su misali kıvrım kıvrım akar ya / Bir yanda akan benim öbür yanda Sakarya

Sen ve ben gözyaşlarıyla ıslanmış hamurdanız / Rengimize baksınlar kan ve çamurdanız 

Sırtına Sakarya'nın Türk tarihi vurulur

Eyvah eyvah Sakarya'm sana mı düştü bu yük  / Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük

Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya

Yüz üstü çok süründün ayağa kalk Sakarya

/(N.F.Kısakürek)

O günlerde saldıran ve savunan kuvvetler arasında silahlar yönünden açık bir eşitsizlik olmasına rağmen, düşman da beliydi, silahları da. Bu gün ise, varlığı biliniyor, adımlar seziliyor olsa da, muhtemel ve mütecaviz düşmanın hem kendisi açıkça “ben size şöyle bir düşmanlık besliyor, tuzak kuruyorum ve savaşıyorum…” demediği gibi hem de silahları adeta hiç görünmüyor. Belki düşman askerleri yanımıza kadar gelmişler, silahları evimize, masamıza, mutfağımıza kadar girmiş, bu da yetmiyormuş gibi, yaralamış, yıpratmış, öldürmüş ama buna rağmen hala fark etmiyoruz!

Onlar ne için çabalıyorlar?... İnsanlığın istilası için! İnsanlığın istilası sırf dünyanın en büyük parasına, en büyük malına, mülküne ve en büyük donanımlarına sahip olmakla mümkün olur mu? Hastalıklar, salgınlar çıkartılarak mümkün olu mu? Sırf bir kısmını birbirine düşürerek, birbirine kırdırarak mümkün olur mu? Gıdasını bozmakla, genetiğini değiştirmek, neslini bozmakla?!.. Hayır!... Bu adımlar insan topluluklarında her ne kadar büyük tahribatlar, büyük yıkımlar oluşturacak olsa da istenen netice tam olarak hâsıl olmaz. Ne olması lazım peki? Bunlar insanlığın istilasına birer yardımcı adımlar olarak hizmet edecek1 Asıl insan aklı ele geçirilmeden onun istilası mümkün olmaz! İnsanlık normal formunda yaşamaya devam ettiği müddetçe istilası mümkün olmayacak! Bu olmayınca da dünyanın istilası gerçekleşmeyecek.”Dünya İmparatorluğu” kurulamayacak, “Yeni Dünya Düzeni!” istenildiği gibi inşa edilemeyecek. Bu sebeple, bunun varması gereken en son yer, son adım, akılların ele geçirilmesidir. Her türlü silahlar buna hizmet etmeli ki istenen olabilsin.

Müminliğin, Müslümanlığın yolunda Rabbani hadleri bilmek vardır. Şeytan ve onun ortakları gibi, Allah’ın evrene, yeryüzüne koyduğu nizamı bozmaya, insanoğlu için dilediği tasarruflarını değiştirmeye yeltenmekten İnşaAllah uzak duracaktır. Buna girişenler ise, bizim için gayb olan, takdir edilmiş bir noktaya kadar gelebilseler de asla muratlarına kavuşmaya güçleri yetmeyecektir. Neye dayanarak bunu böyle dediğime, Allah izin verirse takip eden yazılarımın birinde ayrıca değinmek istiyorum.

Fakat Allah’ın takdiri ve izniyle, onların insanlığa yöneltilebilecek bu türden saldırı maksatlı donanımlarına karşı, bizim savunma için hazırlayacağımız donanımlar onlarınkini işlevsiz hale getirecek cinsten olacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bu manada ki saldırı silahlarına karşı savunması öncelikle en uzak mesafelerden bile olsa ülkesine ve insanlarına karşı yönlendirilmiş elektromanyetik dalga, lazer enerjisi, etkili yük taşıyıcı radyo elektromanyetik dalgası, v.b gibi teşebbüsleri anında görebilecek radarlara sahip olmalıdır. Bozulmuş gıdalar ve bozulmuş gıda kaynakları, bozulmuş insan ve bozulmuş insan kaynakları oluşturmak gibi teşebbüsleri ve hem halihazırda bu saldırılara maruz kalarak oluşmuşları da anında görebilecek sistemler tesis edilmeli, bunları da görüp, gösterecek radarlara sahip olunmalıdır.

Bu sayılanları sadece görebilmek, tespit edebilmek yetmez. Saldırının hangi yeryüzü hareketli veya sabit tesisinden veya hangi uzay aracından çıktığını tespit edebilecek düzeyde de olmalıdır. Bu da yetmez!  Bu saldırı hangi tesis veya uzay aracından geliyorsa anında önleyici karşı saldırı yapabilecek ve o aracı yok edebilecek donanıma da sahip olunmalı, donanım, araç, gereçlerin sahiplerine karşı da gereken tedbir alınmalıdır!

Bu işin şakası yok! Başka alternatifi de yok!

Çünkü, saldırganın genetiği bozmak ve akılları teslim almak türünden olacak olan teşebbüslerine götüren yolda, her bir kirli adımları gerektiği şekilde dikkate alınmaz da akıllar bir kere kaybedilecek olursa, tümden koca bir ülke ne yaptığını bilmez bir hale gelebilir, akılların iptal edildiğini bile fark etmeyebilir!

Bayramınız mübarek olsun

Duran AÇIKGÖZ

23.Mayıs.2020                                                                       

 
Toplam blog
: 43
: 216
Kayıt tarihi
: 20.12.11
 
 

Hayata ilişkin keşfedebildiğim iyi, güzel ve faydalı olabilecek  bir şeyler varsa, onları  değerlen..