Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Aralık '21

 
Kategori
Öykü
 

Akıllı Deli

AKILLI DELİ...
Bu kente yeni yerleşmiştim. Sağını solunu bilmiyor, tanımaya çalışıyordum. Bir gün, kasaptan et alırken zengin ve iyi giyimli, altın dişli birinin birkaç kilo pirzola, bonfile aldığını gördüm. Tam bu sırada orta boylu, kır saçlı, şişmanca bir kadın yanaştı zengin kişinin yanına. Adamın et paketini açtı, yarısını aldı, yarısını geri verdi:
“Bu kadarı yeter sana!” diye bağırdı. Oradan geçmekte olan yoksul kılıklı birinin eline tutuşturdu etin yarısını. Adam itiraz edecek oldu. Bizimki gözleri açtı,
“Dünyayı mı yiyeceksin? Hadi yürü bakayım” diye azarladı onu.
Adam gülmeye çalışarak çekti gitti. Eti alan yoksul da güle oynaya oradan uzaklaştı.
Dudak bükerek, kim bu dercesine, kasaba baktım. Kasap başını salladı:
“Delidir. Böyle her işe karışır. Kimse bir şey diyemez” dedi.
“Nasıl olur?” diye sordum.
“Arkası kuvvetlidir.”
“Sadece bu değil yaptıkları. Geçenlerde, çalışmayan, koca parası yiyen kadınları evine çağırmış. Yedirip içirmiş ama sonra da bulaşıkları yıkatmış onlara. Yediklerinizi ödeyin bakayım. Karşınızda enayi kocanız yok sizin. ‘Bedava yiyip içmek yok!’ diye bağırmış. İtiraz edenlere bıçak çekmiş. Kadınlar korkularından birikmiş bütün bulaşıkları yıkamak zorunda kalmışlar. Bulaşıkları iyi yıkamayanlara da yerleri sildirmiş...”
“Bir daha oraya gelmeye tövbe etmişlerdir.”
“Ne etseler kurtuluş yok. Evine kimse gelmez olunca bu sefer o gitmiş onların evine. Hanımlara iş yaptırıp hizmetçilerini oturtmuş. Çirkin ama varlıklı ve bir sürü giysisi olanların giysilerini alıp güzel yoksul kadınlara, kızlara dağıtmış. Sende yakışmıyordu. Bak şu kızcağıza nasıl da yakıştı. Zaten bunu giymeyi hak etmiyordun, demiş.”
“Kendince sosyal adaleti sağlıyor böyle demek ki. Döven, mahkemeye veren, polise şikâyet eden olmuyor mu hiç? Nasıl böyle serbestçe dolaşıyor?”
“Dövmeye kalkanların elinden, yardım ettiği yoksullar kurtarıyor. Hem yanında bıçak taşıdığı için yanına pek yaklaşamıyorlar. Avukat, yargıç akrabaları var. Başı derde girince kurtarıyorlar. Polis de bir şey yapamıyor, idare edin diyor.”
Kasaptan çıkıp giderken ilerdeki kahvenin önünde bir gürültü patırtı koptu. Merakla oraya yaklaştım. Bizim deli, erkekleri sıraya dizmiş nutuk çekiyordu. “Demek sıra erkeklere gelmiş” diyerek olup bitenleri anlamaya çalıştım. Delimiz sözünü bitirdikten sonra erkeklere, “Hadi bakalım iş başına. Kahvede bomboş oturup çene çalacağınıza, oyun oynayacağınıza, işe yarayın biraz. İş yok diyorsunuz değil mi? Alın size iş. Toplayın bakayım sokaklardaki çöpü. Sizin canınız can da çöpçünün canı patlıcan mı? Zavallılar hangi işe yetişsin?” diye bağırdı, çöp toplattı.
O sırada oradan geçmekte olan biri farkında olmadan yere bir çöp attı. Deli hemen adamın yakasına yapıştı, “Sokak senin çöplüğün mü? Çabuk al şu çöpü de ye bakalım!” diye bağırdı. Adam denileni yapmayınca bıçağını boğazına dayadı. “Ufacık bir kâğıt parçası attığına şükret. Eğer yere tükürseydin tükürüğünü yalatacaktım” diye başını salladı.
Adam imdat ister gibi sağına soluna baktı. Kimse aldırmadı. Hatta deliyi alkışladılar:
“Bravo abla! Memlekette böyle senin gibi üç beş delimiz daha olsa ortalık sütliman olur! Dinsizin hakkından imansız gelir!” dediler.
Adam çaresiz, yere attığı çöpü yemek zorunda kaldı.
Delinin gözü sigara içen birine takıldı:
“Bunu içmekle hem kendine hem çevrene zarar verdiğini bilmiyor musun ha?” diye bağırdı. “Bu zıkkıma harcadığın parayla çocuklarına yiyecek bir şey al” diye adamın üstüne yürüdü. Adam belki sigarayı yedirmeye kalkar diye kokusundan oradan hızla uzaklaştı, kaçtı.
Ben de, “Bakalım daha neler yapacak?” diye deliyi izlemeye başladım.
Deli yolda giderken birkaç gencin bir birahanenin önünde bira içtiklerini gördü. Hemen yanların gitti, onları şöyle bir süzdü:
“Yazık sizin gençliğinize! Burada gençliğinizi niye ziyan ediyorsunuz, yapacak işiniz yok mu?” diye bağırdı, kollarından tutup ayağa kaldırdı, sıraya dizdi, adlarını soyadlarını, nerede okuduklarını, kimin çocuğu olduklarını sordu.
Cebinden bir defter çıkardı, adlarını oraya yazdı. “Hepinize birer sıfır veriyorum. Bir daha buraya geldiğinizi görmeyeceğim. Görürsem sizin için fena olur” dedi.
Gençler boyunlarını büküp önlerine baktılar. İçlerinden biri:
“Kimimiz üniversite sınavlarını kazanamadı, kimimiz de üniversiteyi bitirdiği halde iş bulamadı. Ne yapalım, nereye gidelim?” diye sordu.
“Kitap okuyun!”dedi deli.
“Kitap fiyatları pahalı olduğu için alamıyoruz.”
“Bira içecek parayı buluyorsunuz ama” dedi deli.
Gençler bir şey diyemediler. Deli sözlerin şöyle sürdürdü:
“Kütüphaneye gidin be! Orada kitap okumak bedavadır. Biz okuyamadık, bari siz okuyun, kendinizi yetiştirin. Bu günler bir daha geri gelmez. Bu ne biçim iştir böyle? Birahaneler, kahveler dolu, kütüphaneler bomboş.”
Deli böyle dedikten sonra gençlerin önüne geçti:
“Belki kütüphanenin yerini bilmiyorsunuzdur. Beni izleyin. Size yolu göstereyim” diyerek onları kütüphaneye götürdü. Müdüre, “Bu gençler size teslim. İstedikleri kitapları verin onlara. Akşama kadar burada kalacaklar, kitap okuyacaklar, Okumayanları bana bildirin” dedi. Gençlere döndü, “Şimdi ben gidiyorum. Her gün kontrole geleceğim. Kaytaran olursa canına okurum ha, ona göre!” diye işaret parmağını salladı.
Kendi kendime, “Tam yönetici olacak kişi bu; ama ne yazık ki deli. Akıllı olsa, acaba bu yaptıklarının binde birini yapabilir miydi? Yapsa bile söz dinletebilir miydi yoksa başı belaya mı girerdi?” diye söylendim. İnsanlara söz dinletebilmek, onları doğru yola getirmek için akıllı değil, deli olmak gerekiyor görünüşe bakılırsa. O halde haydi deliler iş başına! Akıllıların neler yaptıklarını, daha doğrusu yapamadıklarını gördük. Bir de sizi deneyelim bakalım. Durumumuz bugünkünden daha kötü olmaz herhalde...
Erhan Tığlı
 
Toplam blog
: 479
: 62
Kayıt tarihi
: 28.11.17
 
 

Emekli öğretmenim. Yazı ve şiirlerim 50 yıldır gazete ve dergilerde çıkar. 21 kitabım yayınlandı,..