Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mart '07

 
Kategori
Evcil Hayvanlar
 

Akıllı oğlum benim

Akıllı oğlum benim
 

Sevginin, o kainatın tek gerçek tadı olan sevginin, bir küçücük muhabbet kuşunu ne hale getirdiğini görmenizi ne çok isterdim. Boncuk, 5 yaşında. O, evimizin bir ferdi artık. Kendini kuş gibi görmüyor, fikir yürütüyor, kızıyor, övgüler diziyor, soru soruyor, zekasıyla bizi her gün şaşırtmaya devam ediyor.

Çocukluğumdan beri hep kedilerim oldu, hiç kuş beslemedim. Muhabbet kuşlarının konuştuğunu duyuyordum. Ama, bu bizim kopuk oğlan gibi ordinaryusunu ne duydum, ne gördüm. 5 yıl önce, bu devasa şehirdeki hiç alışkın olmadığımız yalnızlığımıza çözümler aradık kendimize. Arkadaşımla beraber, İstanbul'da dostsuz, iki kişilik yaşamanın yollarını arıyorduk. Ben, sokaktaki satıcıyla bile saatlerce sohbet edebilen bir insan canlısıydım. Bu nedenle fazla dert etmiyordum ama, arkadaşım Ayşe işten eve-evden işe döngüsünde iyice bunalmıştı. Ayşe'nin doğum günü yaklaşıyordu. Ona alacağım hediyeyi düşünürken, bir eşyadan çok ona 3. bir canlını daha çok gerekliliğine karar verdim. İstiklal Caddesi'nde bir pasajda kuş satan bir dükkan görmüştüm. Gittim, O güleryüzlü hanımefendiye bir kuş almak istediğimi söyledim. Bana ikisi yanyana duran bebek kuşları gösterdi. -Bakın, bunlar kardeş. 20 günlükler, birini alın! dedi. Baktım, canımın içi Bonciim iri siyah sürmeli gözleriyle resmen yüzüme bakıyor, beni al der gibi. Hanım onu özenle delikli kutuya koydu, sevine-sevine eve geldim. Ayşe eve gelmişti, boncuğu gösterdim. Şaşırdı, aaa! nerden aldın bunu, ay çok şeker! çok sevimlii! diye çok sevindi.

Bu Boncuk 2-3 hafta nasıl yabani, tövbe yaklaşmıyor .Kafesten çıkarıyorum, doğru kapının üstüne. Saatlerce orda bekliyor. Allah, allaaah! Napıcaz biz bununla ya? Sonra kış geldi, küçük odamızda soba yakıp oturuyoruz. O dar alanda, Boncuk mecburen daha yakınlaştı. Ben onunla sürekli konuşuyorum, artık elime geliyor. Bir akşam kafesin üstünde, ilk kez Boncuuk! diye bir ses duyduk. Nasıl sevindik, artık konuşuyordu. Ondan sonrası artık eğlence ki, ne eğlence.

Havalar ısınınca, kaçmasın diye çok dikkat ediyoruz. Bir gün, gezmeye gideceğiz. Ayşe saçına fön çekiyor, Boncuk da sürekli kafasına konuyor. Kız sinir oluyor, git Boncuuuk! bunlar böyle cebelleşiyor, ben de balkona çamaşır asıyorum. Son kovalanmanın şaşkınlığıyla Boncuk balkona nasıl yöneldi, gözümün önünde kapıdan nasıl çıktı anlayamadım. Ben şokta, parka doğru uçup giden Boncuğumun ardından sadece bakıyorum. Ayşe deliye döndü, niye tutmadın? diye bana kızıyor. Kafesi kaptığımız gibi koştuk arabaya, doğru parka gittik. Ben elimde kafes, 45 dakika BONCUUK! BONCUUUUK! diye hiç susmadan etrafı dolaşıyorum. Artık ümitlerim bitti, dönelim diyecekken Ayşe'nin çığlığıyla irkildim. Ayşe bana hep Tombul der, hiç de değilim aslında ama..Tombuuul, boncuk şu binaya uçtu. Aman Allahım, koştuk binaya. Çocuklar, insanlar yahu kaçan kuş bulunur mu diyorlar. Binanın bahçesine girdik, çocuklarda biri heyecanla; -Teyze bak çitin üstünde kuş!dedi. Baktım, çitin üzerinde nefes nefese, konuşmaya çalışıyor: -tombuul, canımın içii! resmen bana sesini duyurmaya çalışıyor güzel oğlum benim. Kafesi usulca uzattım, hemen girdi içine, suyunu içiyor. Ayşe de, ben de ağlaya-ağlaya milletin şaşkınbakışlarına aldırmadan, şükürler olsun diye-diye evimize geldik..

Şimdi Boncuk, açık pencere ya da kapı görünce hemen geri kaçar. Yaz tatillerinde, yaşanası tek şehir, güzel İzmir'imize gideriz, tabii Boncuğumuz da. Ayşe'nin ailesinin oturduğu sokaktan her sabak Gevrekçiler geçer, Boncuk da sıcaktan hep balkonda durur. Onu İzmir'e götürdüğümüz ilk yazın sonunda, Boncuk mesleğini seçmişti. Sabah-akşam başlıyor: -Var gevrek, gevrek, gevreeek! abartısız, kelimeleri tam telaffuzla oğlan gevrek satıyor. Biz artık gülme krizlerindeyiz. Bununla ilgili ne espriler, ben artık başlıyorum:-Valla bu deyyusu okutmak için ne lazımsa yaptık, amma kafa yok okumadı. İllahim gevrekçi olucam!dedi.Bizi dikkatle dinleyip bize ne küfürler:-kapa çinini(çeneni), pislik, adi tombul, pis şişkooo! vallahi abartısız, bu kadar rezil bu. Ben kızarım:-Boncuuuk, bak kafanı kırıcam ama! bu kez yanıt düzelir:-Tombulcuuum, canımın içi!

Bir gün Ayşe'nin annesi geldi İzmirden, oturduk sohbet ediyoruz. Teyze, dolaptan kendine uygun eşofman bakıyor. Bir tanesini aldı, bu bana olur mu diye inceliyor, Boncuk hemen müdahalesini yaptı:- O kimiiin, bırak bakiiiim!Çocuk sahiplerinin eşyalarından sorumlu müdür arkadaş, kadın şaşırdı. -Ayol bu kuş filan değill! Artık boncuğun bu inanılmaz konuşmalarına biz alıştık da, gelenler şaşırıyor. Büyük aşkı da, Ayşe'nin yeğeni Beru. Onu görünce bayılır, ne övgüler dizer:-Beruucuuum, naçıçın, iyi miçin? tııj Beruu, gel aşkım. Aç şu kapıyııı(kafesin kapısı)Beru ilgilenmezse, pislik adiii berucaaan! Mutfakta bulaşık yıkarım, benimle sohbet eder. Sokaktan pisi-pisileri çağırır.-Pişi-pişiiiiiiiii, gel bakalım olum! Ben de, tamam gel pisi-pisi burda bir lokma güzel kanat var, gel oğlum!dedim mi sinirlenir, valla böyle kuş olur mu ya? -Ne diyorşun pişlik tombuul!diyor resmen.

En sevdiği şey de, elime alırım bu Boncuk şekerini. Başlarım uyduruk uzun havaya:-Aman karlı dağlardan da bir ses verseleeer, amanın benim Boncuğum nerelerdeymiş bir yol deseleeer..Yüzünü yüzüme yaslar, ööyle dinler. Bunun gibi akıllı ve tatlı bir başka kuş var mıdır bilmiyorum. Ayşe'ye göre, bunu ben böyle manyak ettim. Hayvan kendini insan sanıyor. Valla, ne sanırsa sansın O benim ruhumun en güzel ilacı, onunla bir yarım saat tüm stresten, sıkıntılardan bir çırpıda kurtulmak demek..Çağımızda, bunca sıkıntılar silsilesinde Boncuk inanın iksir.. Hoşcakalın, sevgi ile.

 
Toplam blog
: 95
: 736
Kayıt tarihi
: 08.03.07
 
 

Emekli öğretmenim, 52 yıllık hayatımdan amatör mizah, bağlama, sürrealist resimler, yitikler, sev..