Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ocak '09

 
Kategori
Edebiyat
 

Akıllı Sıradanlık...

Akıllı Sıradanlık...
 

Dostoyevski


Dostoyevski’nin karakterlerine giydirdiği ruh halleri hep etkilemiştir beni...

1800’lü yılların ortalarından hemen sonra yaratılmış olmalarına rağmen,

Hâlâ aramızda yaşar gibi gelir çoğu...

Beyaz Geceler’in Nastenka’sında vücut bulan kadın ruhunun aşk karşısındaki kararsızlık, karmaşıklık ve ilgiye olan açlığını,

Tolstoy’un Anna Karanina’sında bile bu kadar canlı karşınızda görmek mümkün değildir.

....

Karamazov Kardeşler’de, henüz 10’lu yaşlarını süren İlyuşa’nın,

Babasının uğradığı hakaret karşısında ruhuna açılan yaraya ellerinizle bile dokunabilirsiz.

Birilerinden öç alma güdüsüyle belki,

Zavallı bir sokak köpeğine yaptığı eziyetin vicdan azabına da karışan bu ruhsal yaranın ölüm döşeğindeki resmi,

Kendisini dün ziyaret etmişsiniz gibi gerçektir sanki...

Çocuk yüreğinin ne kadar kırılgan,

Aynı zamanda ne kadar acımasız olabileceğinin kanıtıdır İlyuşa...

Yine de, acımasızlığının;

Kendi yoksulluğunu, yoksunluğunu ve ezilmişliğini yok sayabilmenin yansıması olduğunun,

Çocuk kalbinin bir yetişkinden çok daha fazla vicdan ve suçluluk hissi ile kendi kendine eziyet edebildiğinin de portresidir aynı zamanda...

Hele yüzbaşının, oğlunu amansız hastalığın pençesinden kurtarabilmesi için kendisine teklif edilen parayı alırken gururuyla ettiği mücadele;

Varsıllıktan sefalete sürüklenmiş bir aile babasının çaresizliğini tüylerinizi diken diken ederek serer gözlerinizin önüne...

....

Suç ve Ceza’nın Raskolnikov’unu ise, sefaletten kurtulabilmek;

Hem bunu sadece kendisi için değil,

Yaşamı boyunca ne varsıllığı ne de mutluluğu tatmamış annesi

Ve geleceğini kendisine feda etme yürekliliğini gösteren kız kardeşini kurtarabilmek için işlediği cinayetle çıkarır karşımıza Dostoyeski...

Çaldığı para ve mücevherleri kuytuda bir taşın altına saklayıp unutmaya çalışması,

Öldürdüğü tefeci kadının acımasız yönlerini kendine sürekli hatırlatması,

Kendinden çok daha düşkün bir aileye cebindeki son kopekleri vermesi de kurtaramamıştır Rodya’yı içsel savaşının yenilgisinden...

Fizyolojisine bile yansımış,

Günlerce kendini bilmez halde nöbetler geçirmesine sebep olmuştur bu savaş...

Sefalet içindeki ailesinin karnını doyurabilmek için bedenini satmaktan başka çaresi olmayan Sonya’dır tek dayanağı...

Ve tüm gerçeği ilk ona itiraf etmesinin ardından,

Kendini ihbar etmesi kaçınılmazdır içindeki “insan” yanın...

Öylesine gerçek, öylesine bir kol uzatımı mesafededir ki bu karakterler, bu ruh halleri...

Denilebilir ki Dostoyevski, yüzyılının en iyi karakter tahlili yapan ve bu tahlilleri en güzel betimleyen yazardır.

....

Tüm romanlarının ve bu romanlardaki tüm karakterlerin ayrı ayrı birer inceleme konusu olacak kadar derinlik taşıdığı,

Bu karakterlerin analizinin insan ruhunun renklerini tanımada çok büyük katkıları olacağı muhakkaktır.

Ancak Dostoyevski’nin kendi yarattığı karakterler üzerinden yaptığı,

-<ı>onları yaşatarak hissettirdikleri, sorgulattıklarının ötesinde-

Kayda değer tahliller de vardır ki; bugünün dünyasında sıklıkla gördüğümüz ama bu analizleri yapmak için durup üzerinde düşünmediğimiz karakterlerin tam da kendilerini anlatır.

Hatta belki bizizdir o tahlillerin karakterleri...

Budala’daki “akıllı sıradan” da işte böyle bir tahlil...

<ı>“...tümüyle ve kesinlikle herkes gibi olmak ne çekilmez bir durumdur!” tespitinin ardından

İnsanları “dar kafalılar” ve “kafası daha çok çalışanlar” olarak iki ana gruba ayırıyor yazar...

Ve ilk gruptakilerin “her zaman daha mutlu” olduğuna parmak basıyor.

Ne doğru tespit!

Ne kadar az şey bilirsen, o kadar mutlu değil misindir?

....

Ardından <ı>“...başı sonu belli olmayan bir kitaptan bir sayfa okumuş biri, bir bakıyorsunuz bunların kendi kafasından doğmuş düşünceler olduğuna inanıyor” tespiti ile

Sıradanlığın ötesine geçmeye çalışmanın zavallılığını resmediyor.

<ı>“Mavi gözlük takmakla kendini nihilist olarak adlandıranlar”dan farklı bir yanı var mı örneğin,

Bugün belli bir inanç ya da ideolojiye sahip olduğunu dile getirmesine rağmen

O inanç ve ideolojilerin temellerinden, içeriklerinden, gerçek amaçlarından ve neye hizmet ettiklerinden bîhaber olanlarımızın?

Ne güzel özetliyor yazar:

“Dar kafalı bir sıradan insan için kendisinin sıradışı ve alabildiğine özgün olduğunu düşünmekten ve en ufak bir kuşkuya kapılmaksızın bunun keyfini sürmekten daha kolay birşey yoktur.”

....

Budala’da, Gavrilla Ardalyonoviç karakterinde vücut bulan <ı>“akıllı sıradan”ın durumu ise çok daha vahimdir.

<ı>“Kendini bir an özgün bir kişi ya da bir deha olarak görse bile, yüreğinde, kendisini zaman zaman tam bir umutsuzluğa götürecek bir kuşku kurtçuğunun kalmasını önleyemez. Öte yandan gerçekliğe boyun eğmesi durumunda, tüm benliğinin kibir denen zehirle zehirlenmesi kaçınılmazdır...” “...sonları iyi değildir böylelerinin: ömürleri boyunca huzur bulamazlar!”

Kuşkusuz dar kafalı sıradanların çoğunluğu teşkil ettiği acı bir gerçek.

Ancak bu gerçeklikten en çok acı duyanlar, sayıları hiç de az olmayan akıllı sıradanlar olsa gerek...

Dilerseniz daha fazla yorum yapmadan, karakter analizinde bir deha kabul edilmesi gereken Dostoyevski’nin,

<ı>“Akıllı sıradanlar” resmine vurduğu son fırça darbesi ile bağlayıp,

Sonra oturup düşünelim biraz üzerinde hep birlikte...

<ı>“...İnsanca bir iş yaptığını, insanlık görevini yerine getirdiğini düşünmek hiçbir şekilde yatıştırmaz, avutmaz bunları; hatta, tam tersine, daha da sinirlerini bozar: “İşte ömrüm boyunca bunlar için uğraştım, bunlar bağladı elimi ayağımı, barutu bulmama bunlar engel oldu!” Hepsinden ilginci de, herhalde, bu bayların neyi bulacaklarını, ömürleri boyunca bulmaya hazırlandıkları şeyin ne olduğunu, barut mu yoksa Amerika mı olduğunu bilmemeleridir. Onların buluş yapma tutkuları, bu uğurda çektikleri acılar, özlemler, Kolomb’la Galile’nin payına düşenden çok daha büyüktür."...

 
Toplam blog
: 14
: 600
Kayıt tarihi
: 16.06.06
 
 

.... ..