Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Kasım '10

 
Kategori
Yurtiçi Tatil
 

Akın var akın! güneş'e akın!

Akın var akın! güneş'e akın!
 

Nemrut Sabahı


Odamızın kapısını çalan Güneş Motel’in aşçısı bize sabah 4 olduğunu ve kahvaltının hazır olduğunu haber veriyordu. Ben her an biri kapıyı çalacak ya da açacak diye beklerken uyuya kalmış ve uyandırıldığımda da hala gece saat 10 olduğunu sanıyordum. Bu yolculukta bende oluşan beklemediğim güvensizliğimin cezasını iyi bir uyku uyumayarak ödüyordum.

Kahvaltımızdan sonra rehberimiz ve şoförümüz ve biz minibüse binerek tekrar zirve’nin yolunu tuttuk. Bir yandan da şoförün uykusunu almış olması için bildiğim tüm duaları okudum yolda o virajları alırken. Zirve aynı bir önceki akşam gibi insanlarla doluydu. Rehberimizin bizim için getirdiği battaniyelere sarınıp güneşin doğmasını beklerken bir yandan da muhtemelen bir daha görmeyeceğimiz bu yerin birkaç resmini daha çekme çabasındaydık. Çay tanrısı Hasan bir kez daha imdadımıza yetişti ve bize bu serin sabahta sıcak çay getirdi. Nemrut sabahları serin oluyor. Buraya kış aylarında gelmeyi düşünemem bile. Biraz ileride üç kişi bir battaniyeye sarılmış bekliyorlar güneşi. 19 yıldır Nemrut Milli Parkının güvenlik görevlisi olarak görevde olduğu her sabah resim çeken ve bu sabah ta elinde fotoğraf makinesi güneşin doğmasını bekleyen Bilal Bey var. Bir yandan sohbet ediyoruz bize kendi bilgilerini aktarıyor. Nihayet güneşimiz yavaştan yükselmeye başladı. Aynı 10 saat öncesi gönderdiğimiz şekilde selamladı bizi. Herkesin elinde bir fotoğraf makinesi anı ölümsüzleştirmeye çalışıyorlardı sevdikleri ile paylaşmak için.

Artık geri dönmek zamanı gelmişti. Minibüse bindik. Malatya’ya gidecek olan bir başka bey daha bindi, rehberimizle vedalaştık, o kaldı geride. Şoförümüz Derviş Bey bizden izin alarak yolda birkaç kişiyi daha aldı minibüse onları da yol üstünde bir yerlerde bıraktı. Yolun üzerinde olan bir köye uğradık evine ya bir şeyler bıraktı ya da aldı. Çocuklarını gördük, sabah babalarını görmenin sevinci ikisinin de yüzünde okunuyor. Çok yönlü düşünen insanları seviyorum. Birkaç işi aynı anda yapmayı düşünebilen ve başaran… Bu arada çok rahatım sırtımı dağa dayamışım, uçurum öte tarafta. Arada bir korku yokluyor ama yukarı çıkarken olduğu gibi değil. Derviş Bey bizi bir önceki gün aldığı çay bahçesine bıraktığında saat sabah 9:30 idi. Danışmanımız Kemal bey de gelmiş bugün Nemrut’a gidecek olan turistlerle ilgileniyor. Hemen çaylarımızı ve internetlerimizi söylüyoruz garson’a. Artık deneyimli turistiz biz. Çay bahçesinin alt katında genel tuvalet var. Kapısında bir kadın oturmuş, yanındaki küçük masada bir şişe kolonya, bahşişleri toplayan bir kap ve kadın da masanın kenarında oturmuş dantel işliyor. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra bluzumu değiştirdim, hava sabah 10 olmasına rağmen müthiş sıcak. Kolsuz ama yine de çevremi rahatsız etmeyecek bir bluz buldum. Tuvalete bakan bayanla sohbet etmeye başladık. İçerisi çok kötü kokuyor, o da müşteriyi görünce kalkıp tuvaletlere su dökmeye başladı ama faydası olmadı. Sohbet arasında kadının beni süzmesi karşısında rahatsız oldum ve birden durup dururken kurduğu cümle beni daha da rahatsız etti.

- Birkaç yıl önce Malatya’da boğazları kesilerek öldürülen birkaç kişi vardı dediğinde yüzüne baktım ve direk boynuma baktığını gördüm. Çok ta şaşırdım, bildiğim kadarı ile Malatya’da bir alevi kesim var.

- -Bana neden anlatıyorsun bunları? Sabah sabah nerden icap etti? diye sorduğumda gözlerini kaçırdı. Benden bahşişini alamadı.

Oğlumun doğum günümde hediye ettiği kolyemi takmayı düşünüyordum o gün ama fikrimi değiştirdim. Başka ne yorumlar alacağımı merak ediyordum artık. Tuvalette b.k kokan çeyizler yapan bu kadının bile ağzını açtırdığına göre daha duyacağım şeyler olabilir. Malatya’da da yaşayamam ben.

Danışmanımız Kemal Bey ile epey sohbet ettik. Bize gideceğimiz yerlerin çok sıcak olacağını anlattı, görmemiz gereken bazı yerlerle ilgili fikir verdi ve bizi Diyarbakır’a klimalı bir otobüsle göndereceğine dair bir de söz aldık kendisinden. Diyarbakır’a kaç saatte gideceğimizi sorduğumda cevap kendinden gayet emin bir

- 4 saat! oldu

Bir sonraki durağımız Diyarbakır, orada nerede kalacağımızı bilmiyoruz. Ancak Zehra’nın kızı Diyarbakırlı bir çocuğa âşık ve evlenmek istiyorlar. Kızı daha önce Diyarbakır’a gidip çocuğun ailesi ile tanışmış. Kız bir hava yollarında uçuş görevlisi, oğlanı tanımıyoruz ve Zehra da tanışmak istiyor. Sıcak bakmıyor bu işe ama en azından tanışmak istiyor ailesi ile. Telefonlaştıklarında, bizim küçük bir grup olarak Diyarbakır’a geleceğimizi söyledi ve çocuktan uygun bir otel bulmasını rica etti. Bakalım neler bekliyor bizi?

Kemal Bey ve şoförümüzle vedalaştıktan sonra servise binip Diyarbakır otobüsüne gittik. Bizi Nemrut Milli Parkı’na götüren şoförümüz, rehberimiz, gönderen turist danışmanımız son derece profesyonel bir şekilde bizi ağırladılar. Biz bir kusur görmedik umarım onlarda benim güvensizliğimi biraz olsun sezinlememişlerdir. Bu güzel insanların tarafımdan incindiğini görmek beni üzer. Servis bizi işlek bir caddede indirdi. Biz daha önce bindiğimiz gibi bir Varan otobüsü beklerken onun yarısı kadar bir otobüs geldi. Tıkış tıkış kalabalık, olsun klima olsun bize yeter dehşet bir sıcak var 40 derece ama nem oranı fazla. Oğlumla ben yan yana oturduk iki görevli var otobüste kolonya ve su dağıtıyorlar. Birkaç dakika sonra arkadan bir bayan

-Klimayı kapatın, çocuk hasta olacak

dediğinde klimayı kapatıp otobüsün tavanında bir kapak açtılar ve içeri gelen sıcak havada herkes serin kalmaya çalışıyordu. Otobüs Malatya’dan çıkıp Elazığ’a girerken ben artık yerimde oturmak istemedim ve izin isteyerek fotoğraf makinemi alıp şoförün yanındaki hostes koltuğuna geçtim. Diyarbakır’a kadar orada oturmama izin verdiler ancak tam benim oturduğum koltuğa vuran güneş kavurdu beni.

Keban Barajının açıldığı yıl kuzenim bizi bir köy ziyaretimizde Elazığ’a getirmiş ve Hazar Gölünde yüzmüştük. Çocuktum ama yine de tenhalığı aklımda kalmış. Artık öyle değil. Hazar gölü boyunca siteleri sıralamışlar. Ama yine de modern yapılanma gölün güzelliğinden bir şey almamış. Manzaranın güzelliğine, gölün yeşilimsi maviliğine dalıp beni kavuran güneşi unuttum gitti. Bir yandan da gözüm şoförün üstünde. Yoğun bir cep telefonu uğraşısı içinde. Bir yerleri arıyor herhalde yanıt alamıyor ve kapatıyor, suratı asılıyor, kaşları çatılıyor. Bir iki dakika sonra tekrar alıyor telefonu eline ve bu defa mesaj yazmaya çalışıyor ve biz artık Elazığ’da Maden bölgesine girmişiz. Virajlı yollar, yol inşaatı ve hostes koltuğunda oturan paranoyak bir yolcu. Adamın aradığı her kimse, telefona cevap vermesi için dua ediyorum. En azından sevinecek mi kavga mı edecek her ne ise konuşmasını yapar ve biz sağ salim varırız Diyarbakır’a. Yol inşaatlarının olduğu bölgelerde virajlar var beni yine bir korku aldı ve dayanamadım adama

- Lütfen gözünüzü ayırmayın yoldan dedim.

Bana bakıp gülümsedi, hani öyle bir bakış ki ‘sakin ol abla, araba yolu biliyor’ der gibi. Bana problemli yolcu gibi davranmasına razıyım yeter ki gözünü yoldan ayırmasın. Müziğin sesini biraz daha açtı. Oh, mis gibi arabesk müziğimiz de var. Öyle bir şarkı ki kadın arada bir şiir okuyor ağlamaklı bir sesle ve sonra yine şarkıya geçiyor. Biraz sonra yine başlıyor ağlamaklı şiir. Dinleyeni ağlatmak için hem ağlıyor hem söylüyor. Şoför halinden memnun. Telefonu almıyor eline tekrar. Otobüs nihayet açık bir çay bahçesi gibi bir yerde durdu ve kapı açıldığında dışarıdan gelen biri

-Çay molası! Çaylar şirketten! dediğinde kendimizi dışarı attık. İnmeden önce şoförün telefonda

-Neredesin sen? arıyorum telefona çıkmıyorsun, diye birilerini azarladığını duydum. Yola çıkalı 4 saati geçmişti. Hala Maden, Elazığ’dayız. Diyarbakır’a bir buçuk ya da iki saatimizin daha olduğunu söylediler. Oğlum tuvalete gitti ve kapıdan girmesiyle koşarak çıkması bir oldu. Ne olduğunu sorduğumuzda içerde ‘binlerce sinek’ olduğunu söyledi. Tuvalet bir insanın en doğal ihtiyacı ve bu ihtiyaç için para ödemek zorunda kaldığınız gibi ilkel şartlarda ihtiyacınızı gidermeyi hiç anlamıyorum. Ben Türkiye’nin bu şartlarına alışık olsam da yaşadığı yerlerde gittiği merkezi klima , ısıtıcısı mevcut olan, temiz, sıcak su, sabun ve tabi kokusuz olan tuvaletleri özlediğine eminim çocuğun. Bu gezi oğlumun hayata bakışını değiştirecek eminim.

 
Toplam blog
: 20
: 1291
Kayıt tarihi
: 04.10.10
 
 

Bin yildir Turkiye'den uzak yasamis olmanin vermis oldugu olumlu ve olumsuz deneyimleri, cevremdeki ..