Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Haziran '20

 
Kategori
Felsefe
 

Akira'dan çıktım yola

0* Prolegomena / medhal
21 Mayıs 2020'de, post apokaliptik bilim kurgu türünün başyapıtlarından Akira'nın Türkçe edisyonundan yola çıkarak attığım bir tvitle başladı bu satırların yazım macerası. Sürecin bir anında yazarını devreden çıkaran metin, mezkûr tivitin paylaşılmasının üzerinden haftalar geçmesine karşın, kendisini yazmaya devam ediyor. An itibarıyla, popüler kültürün çizgi roman bahsi, felsefe, edebiyat kuramı ve pratiği, psikanaliz, varolan'ın / varoluş'un bileşenleri olarak 'detay - esas diyalektiği', otobiyografik skeçler ve ifadelerin mantıksal geçerliliği / doğruluğu ve bu olgulara / şeylere fenomenolojik - ontolojik yaklaşım teşebbüslerinin semeresi hakkındaki bu kapsamlı blog çıktı ortaya. Çok az kişinin gördüğü, görenlerin ezici çoğunluğunun ise umursamadığını sandığım (aşağıdaki bölümde dillendirilecek) bir detaydı bu satırların tetikçisi, dölleyicisi, rahmi ve ebesi. Aslına bakacak olursanız, sadece Akira'daki bu detay değildir çoğunluğun görmezden geldiği. Dünya'nın (bu kavramı üzerinde yaşadığımız gezegen manasında kullanmıyorum; onu serdederken ki kast-ı mahsusam 'ANLAM ALANLARININ ANLAM ALANI'nın / 'VAR OLUŞ DAİRESİ'nin / 'BÜTÜN KÜMELERİN KÜMESİ'nin temsil ve tarif ettiği uzay-zaman sürekliliğine / koordinatlar dizgesine (entelektüel bir coğrafyaya - kartografyaya - topolojiye) taşıyabilmektir metnin muhatabını) zannımca ve sezgimce, esasını oluşturmalarına karşın, detayların kısm-ı azâmisi ıskalanırlar...bu da fakirleştirir algımızı, çoraklaştırır anlam dünyamızı ve hayatımızı(0). Bu yüzden detay avcılığı yapar, ayrıntı stalker'lığına soyunur, teferruat koleksiyoneri kipine bürünür; onları hayatımın merkezine yerleştiririm, becerebildiğimce tabii. Bu, az kişi tarafından da olsa, yapılagelmiştir aslında tarih boyunca. Meselâ son 100 yıldır icra edildiği üzere, bazen (başta Edmund Husserl, Martin Heidegger ve Jean-Paul Sartre olmak üzere, son 120 yılın birçok büyük düşünürünün müktesebatını domine eden fenomenolojinin temel metodu olan) fenomenolojik indirgemeyle erişilen 'bilinç akımı'yla, kimi zaman edebiyat dairesinde tatbik edilen bilinç akışı tekniğiyle, bazen de Dadaistlerin ve Sürrealistlerin popüler kıldığı 'otomatizm'le (bilinç akışı ve otomatizm'de 'serbest çağrışım' ile 'Freudian ve Lacancı diğer psikanalitik argümanlar' merkezi önemdedir) düşüncelerinizi (bilinç altınızı / bilinç dışınızı?) kayıt altına almaya kalktığınızda, verirler kendilerini ele işte o mezkûr detaylar(1).

İlerleyen satırlarında bu blog, yukarıda da işaret ettiğim üzere, bir taraftan çizgi roman evrenine dair konuşurken, diğer yandan da, serbest çağrışıma dayanarak, hayatın ıskalanan kimi ayrıntılarını (fenomen - olgu - şey) dillendirecek, böylece iki eksende birden kendisini var edecektir. Bunu yaparken de, kâh ekranlarımızın delişmen figürü Aslı Şafak'ın performanslarında olduğu gibi, her an her şeyin olabileceği, herhangi bir satırından umulmadık bir fikrin, beklenmedik bir iddianın zuhur edebileceği hissini tattırmaya çalışacaktır okuruna; kâh, spor medyamızın orijinal ve aykırı simâsı Cem Dizdar'ın diskuruna ve duruşuna hakim olan 'itiraz kipini, eleştiri moodunu ebedi ikâmetgâhı bellemiş müzmin huysuz' seslenecektir onun satırlarından (ve tabii ki satır aralarından da). AŞ & CD hakkındaki lâkırdı bidâyetteyken, imajları (bknz. bu satırların sonu) nihâyettedir. Metinlerimin mimarisini, bahsettiğim antite ile görselinin olabildiğince birbirine yakın duracak şekilde kurguladığım göz önünde bulundurulduğunda, okunulan satırların istisnai bir hale işaret ettiği aşikârdır. Blogumun teamüllerine aykırı bu durumun, metnin AŞ & CD parantezine alınmış olmasına delâlet edip etmeyeceğini okurun yorumuna ve ferasetine emanet ediyorum. Uçurum gözlü, bıyıkları magnificent Prusyalıdan mülhem argümanla bitiyor başlangıç: 'yazdıklarımla örtüşmüyorsa, Hakikat adına ne yazık!'

1* Ah, öyle çok bekledim ki onu!
İngilizce edisyonunu okuduktan neredeyse iki on yıl sonra basılan Türkçesinin ilk albümünü bitirir bitirmez, yukarıda değindiğim üzere, 21 Mayıs 2020'de Twitter'da şu paylaşımı yapmıştım: 'Gerekli Şeyler Yayınevi cyberpunk - bilim kurgu türünün başyapıtlarından olan Akira serisini yayınlamaya başladı. Kitabın şömizinin kulaklarındaki açıklamalar Japonca ve İngilizce olarak basılmış; Türkçe'ye çevirmeyi atlamışlar. Koleksiyonerlere duyurumdur: Erorlu baskı olduğundan ilerde çok kıymetlenecek, demedi demeyin??'(2). Şaka kabilinden bir ifadeyle finalize etmiş olsam da, çr tutkunlarını, 9. sanat koleksiyonerlerini 'prim yapacak, alırsanız kazançlı çıkarsınız' anlamına gelecek şekilde uyarıp teşvik ettiğimden, sorumluluk hissettim ve konuyu (etraflıca ve derinlemesine olmak kaydıyla) tahkik etmeye karar verdim. Entre parenthèses ('anti-parantez' demeye zinhar tevessül etmeyiniz, aksi takdirde, ecnebi lisan ve bilhassa da Fransızca bilinen kibar muhitlerde kınanırsınız) belirtmeliyim ki, aşağıda fotoğraflarına yer verilen eşhasın konumuzla ve okunulan satırlarla olan irtibat ve iltisakına az sonra değineceğim.

..................

..................

..................

8* İhmal edilmiş ayrıntı = 'zübde-i Alem'...


Teferruatı önemseyip, onu metnin asal eksenine / omurgasına oturttuğunuzda, lâf uzuyor, metin sarkıyor... Bunun sonucunda, meramımı ifade ederken metni gereksiz yere dallandırıp budaklandırdığımı düşündüğünüzü (o sihirli, adeta joker mahiyetindeki ya da İsviçre Çakısı hüviyetindeki ifadeyi istimal etmenin tam sırasıdır efendim, gelsin öyleyse tırnak içinde) 'BİR ŞEKİLDE' hissediyorum. Hatta, kulağıma geldiğine göre, şöyle diyenleriniz dahi var imiş: 'yahu biz 'Savaş ve Barış'ı yazarken lâfı uzattı diye müellifi ??? ??????´???? ??????´?'u eleştiriyor idik, gerçekten de beterin de beteri var imiş, metinlerine maruz kalınca, iyi ki 'Savaş Barış'ı ZŞ yazmamış der olduk!' Vallahi de billahi de yer kürreden (litosferin ve hidrosferin en derin çukurlarından) arş-ı alâya (uzay-zaman sürekliliğinin en ırak koordinatlarına, mümkünse Kozmos'un dışına) değin haklısınız efendim. Kont Tolstoy Savaş ve Barış'ı çok kısa tutmuş, ayrıntılı olarak dillendirilmesi gereken bir sürü detayı, mâteessüf, yeterince işlemeden geçiştirmiş. Ben yazsa idim onu şayet, yüzlerce cilt ve yüz binlerce sayfalık bir külliyata erişmeden itmam olmuş kabul etmez idim. Zirâ ben, nasıl ki ŞEYTAN AYRINTIDA İKAMET EDER (ya da bir diğer deyişle Everything hidden in details) ve de 'TANRI AYRINTILARDA SAKLIDIR' (11) ise, VAR OLUŞ DAİRESİ'ndeki önemsiz bulunan detayların, 'ANLAM ALANLARININ ANLAM ALANI'ndaki değersiz sayılan ayrıntıların ve BÜTÜN KÜMELERİN KÜMESİ'nin gereksiz görülen teferruatlarının da, ait oldukları ana gövdenin tahtaboşlarından, eklemlerindeki yok olmaya yüz tutmuş kollajen dokularından, eprimiş ve çürümüş selüloz temelli unsurlarından, su diplerine terk edilmiş metal avadanlıklarının paslı yerlerinden, istedikleri elektron alışverişini gerçekleştiremedikleri için ideal elekromanyetik konuma gelememiş atomlarının perişan ve mutsuz hallerinden, takyonları gıpta ve daha çok da hasetle izleyerek ağlayan fotonlarından bize baktığını ve 'gör beni, anla beni, anlat beni!' diye çığlıklar attığını seziyorum ve hissediyorum ve kalemimi ve klavyemi ve nefesimi ve sözümü ve sesimi VAR OLUŞ DAİRESİ'nin / BÜTÜN KÜMELERİN KÜMESİ'nin / 'ANLAM ALANLARININ ANLAM ALANI'nın şimdiye değin ihmal edilmiş olan detaylarının dili, sesi, nefesi, hoparlörü, amplifikatörü olmaya memur ediyorum. Bu memuriyetten pek bi memnunum ve memnuniyetimle memnun olan okurla yoluma devam ediyorum. Böylesi bir tarz ve üslûbu kendisine memnu kılanla ise, ister istemez, vedalaşıyorum. Valentin Louis Georges Eugène Marcel nam hastalık hastası snop (parantezi önceleyen kavram ile gelmiş geçmiş en esaslı dandy'lerden Oscar Wilde, meraklı ve sevimli köpek Snoopy, tiryakisinin vaz geçilmezi Dandy sakızları, argo uzayındaki 'dandik' kavramı, Dundee United FC ve Danimarka çeşitli derecelerden akrabalar, öyle değil mi?) Fransız'ın anıların, belleğin, cennetin izinde yaptığı Odyssey'i sürdürmek ve geliştirmek isteyen birisinden de başka ne beklenirdi ki zaten, öyle değil mi ama?!? Bu son argümantasyonum, metnin asal eksenine oturmuş ana konumuzla doğrudan ilintili değilmiş, daha çok üslûba takaddüm eden bir hususmuş gibi algılanabilir bazılarınca. Lâkin öyle değil aslında; bu blogun son satırları, onun ilk satırlarıyla tam bir organik artikülasyon içerisindedir.  Bu metnin her kelimesi metnin vazgeçilmezidir, asli unsurudur, öz evlâdıdır. Tilciklerden (sene 1973; Levent Lisesi'nde orta üçteyken öz Türkçe sevdalısı bir edebiyat hocamız vardı, kompozisyon dersinde 'tabiat' yerine 'doğa', 'kelime' yerine 'tilcik','edebiyat' yerine 'ekin' kullandığımızda ekstra not verirdi. O günden beri kullanmamıştım, şimdi tam sırasıydı 'tilcik' 'tilcik'ini kullanmanın, kullandım nitekim) hangisi dışarı atılsa, metnin insicamı bozulur, ruhu muazzeb olur, iskeleti zedelenir, sinir sistemi zâfiyete uğrar, şuuru kararır. Bu metindeki her kelime hem epistemik, hem fenomenolojik ve hem de ontik olarak metnin kalbine ve ruhuna raptedilmiştir, blogun 'zübde-i Alem'idir. Neyse ne, bu kadar hasbıhal iktifa eder zannımca; metnin bu safhasında, ne denli 'uzaaat, uzaaat!!!' deyû ısrarcı olursanız olunuz, istimal-i lâkırdıyı daha fazla sürdürmeyeceğim. Muhterem kârim, hülâsa-ı kelâm....

9* epilogue

Diğer birçoklarının yanı sıra, özellikle ve öncelikle Edmund Husserl, Martin Heidegger, Sigismund Scholomo Freud, Salvador Domingo Felipe Jacinto Dalí i Domènech
ve Jacques Marie Émile Lacan'ın müktesebatından aldığım feyzle gerçekleştirdiğim bilinçaltı madenciliği ve taht-eş şuur arkeologluğu sayesinde, çok sayıda alt metni yakalamayı başardım bu metni yazarken. Bunun neticesinde de sevgili kârim, umarım, bu satırları okurken 'ZŞ, blogun girişinde vaat ettiği gibi (bazen fenomenolojik indirgemeyi, bazen Freudian ve / veya Lacancı bilinç akışını, bazen de sürrealist otomatizmi kullanarak, her durumda da serbest çağrışımı bir an için bile elden bırakmayarak eriştiği) detayları, esas - teferruat ayrımı yapmaksızın, yedirmeyi becermiş yazısına' dedirtebilmişimdir sana. Zaman zaman da 'yok artık Selâmi, bu da nereden çıktı!?!' nidası eşliğinde seni şaşırtabilmiş olmayı da ümit etmiyor değilim (felsefedeki 'negatif ontoloji'nin mütekabili olan 'ümit etmiyor değilim' tarzındaki 'negatif semantik', 'negatif gramer' örnekleri, müstakil bir blogda detaylıca mercek altına alınmayı hak edecek denli enteresandır) doğrusu. Bu metnin, Akira'nın Türkçe edisyonunun ilk cildini okumamın ardından attığım iki satırlık bir tivitle zihnimde mayalandığından söz etmiş idim yukarıda. (1) numaralı dipnottaki link üzerinden erişilebilecek söz konusu tivitten geldi(m/k) buraya. Öyleyse dönelim o tivitteki itirazıma: Akira'nın Türkçe baskısının şömizinde Japonca ve İngilizce metinlerin yer almasının nedenine dair beni ikna eden, 'tamam abi, işte tam da budur!' dedirtecek mahiyette, meselâ Japonca metin telif sözleşmesi gereğidir, örnekse ABD baskısında da vardır; İngilizce metni ise, gözümüzden kaçtığı için, unutmuş, çevirmemişiz' şeklinde, bir açıklama Gerekli Şeyler cenahından gelmediği müddetçe; veyahutta, bir başka makul ve mantıklı açıklama yapılmadıkça, 'according to nokta-ı nazarım' bakımından Akira'nın birinci cildi, şömizindeki hata yüzünden, erörlü baskıdır ve gelecekte ciddi prim yapma potansiyeline haizdir. En başta dediğimin arkasındayım yani. Şöyle itmam ediyorum satırlarımı: varoluşun detaylarına (fenomenlerine) ben yürümedim, onları, verili kültürel bagajımla ben ihata etmedim, cârî müktesebatımla onları idrak etmedim, aktüel algı kapasitemle ben onları anlamadım; onlar / ayrıntılar / FENOMENLER, oldukları halleriyle, FENOMEN OLMAK BAKIMINDAN FENOMENLİKLERİYLE, benim onları gördüğüm ve anladığım halleriyle değil, KENDİNDE BİLGİLERİYLE VE GERÇEKTEN DE OLDUKLARI HALLERİYLE, kendileri geldiler bana...Bu metafizik - fenomenolojik temellendirme argümantasyonuna müteakip, NOKTA(12), (13).

10* dipnotlar ve bibliyografya:

(0): Okur, bu metin boyunca 'ayrıntı', 'detay', 'teferruat' kavramlarıyla her yolu kesiştiğinde, bunları, fenomenologların kullandığı manada, FENOMEN olarak okuyabilir isterse. Okusun öyle hatta. Zirâ, bu daha uygun olacaktır.
'Anlam alanı', 'anlam alanlarının anlam alanı' kavramsallaştırmalarının teklif edilip tartışıldı bir felsefe metni için bknz. Gabriel, Markus; Dünyanın Neden Var Olmadığı Üzerine', KÜY, İstanbul, 2018. ''0' numaralı dipnot mu olurmuş?!' diyen ise, bi zahmet 'Termodinamiğin Sıfıncı Yasası'nı hatırlayıversin.
................
................
................
Şayet yukarıdaki fragmanlar ilginizi çektiyse, metnin görsellerle desteklenmiş tamamına şuradan erişebilirsiniz: https://ziyaversencan.blogspot.com/2020/05/basyapt-mangalardan-akira-1-gerekli.html
 
Toplam blog
: 297
: 1623
Kayıt tarihi
: 29.08.11
 
 

1958 Fatih / İstanbul doğumlu. Etiler Lisesi ve İTÜ Maden Fakültesi Petrol Mühendisliği Bölümü me..