Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ocak '16

 
Kategori
Deneme
 

Akkuş Dedem ve ilk Kuş avı

Akkuş Dedem ve ilk Kuş avı
 

Yeni yılın ilk günlerinde ruhumuzun darlığına yalancı bir ödül gibi gökyüzünden süzüle süzüle inen o muhteşem gök pamukları alıp götürdü beni yıllar yıllar öncesine..

Mevsimiydi elbette tam da zamanında düştü gökten yere o bembeyaz tomurcuklar.

Benim memleketim kendini bildi bileli öyle beyaz düşlere yabancıydı. Biz siyah akan dereye, siyah tüten baca dumanına hep bel bağlamıştık çünkü. Ekmek kavgası bize beyaz düşler kurdurmadı ne yazık ki. Belki de coşkumuzu abartmamız bu yüzdendi, kar yağışını görür görmez delirdik cümle alem çıktık sokaklara ama içimizdeki karanlık sevincimizi kursağımızda bırakıverdi birden.

Yerel yönetimlerin sorumluluk alan her bir kademesine öfkeliydi vatandaş haklı olarak.

İş bilmezliğimizin daha ne kadar tescilli faturaları kesilecek yaşama dair bilemiyorum ama olduğumuz yerde dönüp durduğumuzda kılavuz olmadan da görünüyor ne yazık ki.

Yazımın başında söylediğim gibi geçmişe bir özlem belki de bir yolculuk yaşadım yeni yılda üzerimize ödül olarak düşen karlarla.

Kastamonu köylüsü olduğumla övünürüm her zaman bilirsiniz.

Yıllar önce sene 1980.. 1981 diye hatırlıyorum babam emekli olunca TTK’ dan bizde köyümüze yerleşmeye gitmiştik, ilk kışımızdı orada. Benim bir Akkuş dedem vardı öküzleri olan geçimini sabanlarının, boyundurukların terinde kazanan, küçük ama büyük düşünen  Akkuş dedem. Rutubet böcekleri kitabımda KASKETLİ olarak kaleme aldığım hikayem o günlerin lezzeti, inanın satırlarda bile farklı duruyor.

Akkuş dedemin bir çok meziyeti vardı. Sadece öküzleriyle tarlaları sürüp harman dövüp kazanmazdı parasını. Dağdan kestiği ve yonttuğu çubuklarla balık tutmak için sepetler örer onları dere yatağına atar kaybolmasın diye bağlardı bir ağaca. Yinede yetinmez  sürüklenip gitmesin diye de içine taş koyardı, boş gelmezdi o sepet hiç bir zaman. Şu dakika, yani yazarken evet çok acı bir çocukluk geçirdim ama çok zengin olduğumu hissettim.

Köyümüze gittiğimiz ilk yılın akabinde gelen kış da çok kar yağmıştı köyümüze. Bütün ağaçlar Gelin gibi olmuştu, bakın o ifade bile yağan karı bir kadının en saf en masum halinde anlatır bize gelin gibi..

Akkuş dedemin ahşap bir evi vardı. Pencereleri yukarıya kaldırılır tahta bir mandalla yeteri kadar açıldığında kilitlenirdi.

Evin arkasında bulunan hurma ağaçları acıkan kuşların karların arasından gagaladıkları yiyecekleri olurdu. Aynı zamanda avcı olan Akkuş dedem alırdı tüfeğini ve camın altında pusuya yatardı. Sonra hurma yemeye gelen kara bakalları vurur bizim yöremizdekiler bilir ev makarnaları yapılırdı hem de etli.!

Köyümüze gittiğimizde hiç bilmediğimiz köy işlerini de öğrendik beraberinde ama ben ilk avımı Akkuş dedemin tüfeğiyle vurmuştum art arda iki kara bakal  iyi de sükse yapmıştım o zamanlar köyde.

Yöremizin delikanlıları bir kızın hem de köye yeni gelen bir kızın onlardan önce bakal vurmasını yedirememişlerdi kendilerine, boşa giden saçmalar kalmıştı akıllarda gülümsemelerle bu arada domuz avına da çıkmışlığım vardır yeri gelmişken es geçmeyeyim dedim.

Nerden nereye hayat imkanlar ve fırsatlar üzerine kurulu belki bir köyde belki de bir şehirde.

Kar bence bir mucize ve ihtiyaç hepimize ödüller cezaya dönüşmesin akılda kalanlarla yaşıyor insan…

 

 
Toplam blog
: 111
: 161
Kayıt tarihi
: 24.12.11
 
 

1965 Zonguldak doğumlu ve halen Zonguldak'ta yaşamaktayım.Yazarım ve çeşitli platformlarda sunucu..