Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Haziran '12

 
Kategori
Söyleşi
 

Aklımda bir şehir var: İstanbul.

Aklımda bir şehir var: İstanbul.
 

www.düşüngenç.com


Nasıl bu kadar etkilenmişim? Nasıl bu kadar kanıma işlemiş bu şehir? Doğasında mı var bu tılsım? Herkese aynı mı davranıyor bu konuda ? Ben tarihi sokaklarında yürürken duvarlarına sanki bir resim tablosuymuş gibi bakıyorum. Her Sultan Ahmet’e uğradığım da, her Beyazıt’ta yürüdüğüm de ve sahaflarda bakındığımda, her balık ekmek yediğimde, her Gülhane’de oturup çay içtiğimde ve her vapura bindiğimde, eskilerin buralarda nasıl bir hayat yaşadığını şimdinin nasıl olması gerektiğini düşünüyorum. Çoğu zaman da üzülüyorum, “İstanbul, kızma bu insanlara. Farkındayız senin değerini bilmiyorlar!” diye iç geçiriyorum.

İstanbul’un değeri nasıl bilinir? Öncelikle bunun cevabı verilmeli. Yeşilçam filmleri ile birlikte İstanbul’a, bir maden yatağı imajı verildi! O kadar ki, okuma-yazma bilmeyen yüz binlerce insan zenginlik hayali ile İstanbul’u talan ettiler. Aslında ekonomik açıdan belki gerekliydi, belki sun-i bir hareketlilik, bir piyasa oluşturulmaya çalışıldı, toplumun dinamikleri bir araya getirilmeye çabalandı?! Orasını bilmiyorum. Ama sanırım dinamiklerden ve sermayeden ziyade insanları niteliksizce bir araya getirmede başarılı olundu. Bu tehlikeli başarı da meyvesini 20-30 yılda verdi.  Bugün İstanbul ‘un birçok yeri karmaşa halinde. (Bakalım kentsel dönüşüm nasıl faydalı olacak? Olacak mı?).

Benim ilgilendiğim açıkçası bütün bir İstanbul değil, sadece İstanbul’un sur içi bölgesinin büyük bir kısmıdır. Bu kısım Osmanlı’nın en büyük mirası ve timsalidir. Bu bölgede her kaldırım alanı, her duvar her çeşme ve belki her cami bir tarihi eserdir, hepsinin uzunca yazılacak bir geçmişi bulunmaktadır. Bu bölge öyle bir donatılmalıdır ki, orada yaşayan herkes ya da yolu düşen herkes nasıl bir yerde olduğunu bilsin, duvarlarına yaslandığı zaman, camisine girdiği zaman, oturup bir yerde etrafını seyre daldığı zaman neyin içinde olduğunu idrak etsin istiyorum. İşte o zaman İstanbul’un değeri bilinir, İstanbul doğru anlaşılmaya başlar.

İstanbul için çok farklı fikirlerim de yok değil hani! Bana kalsa sur içini belki on farklı sınıfa ayırır ve on farklı sınıfa göre etrafındaki yapıları ve peyzaj özelliklerini inceletirim. Gerektiği yerde, tarihi dokunun ön plana çıkması için bina yıkılacaksa yıkarım. Ancak yıktığımdan daha güzel ve oluşturulacak bir turistik bir alanda hak sahibine mülkünü veririm (bunu şimdiki yapılan haksızlıklar gibi de kesinlikle yapmam!) ve belki yıktığım yerde ki yıllanmış hakkı için yirmi yıl vergi almam ondan. Ama orada ki tarihi eseri biblo gibi açığa çıkarırım. Tüm sur içini böyle şekillendirdikten sonra her sokağın ve her konutun girişine kitabeler yazdırırım, geçmişleri bilinsin isterim. Ve tabi en önemlisi Türkiye’nin mülkiyetinden hiçbir yeri çıkartmam ve birçok yer(in özelliği değişmese dahi) kamulaştırma yaparım.

Çok mu hayalperest? Olabilir. İlk duyan herkes, doğabilecek onlarca sorun bulacaktır. Ancak İstanbul bu bölgelerde öyle yosun tuttu ki, son yıllarda iyice boğulmaya başladı.

İstanbul’un bu zamana kadar bir Paris, Madrid yada Deli Petro’nun 1703 yılında kurduğu yeni yetme tarihi eser kent olan Sankt Petersburg gibi motifleri ve tarihi ön planda bir şehir olamaması kanımca içler acısı (olmalı!).

Aslında yazılası birçok şey daha var ancak burada son vermek istiyorum.

Sevgiler;

N. Yahya YAZICI

www.düşüngenç.com

 
Toplam blog
: 4
: 352
Kayıt tarihi
: 25.04.12
 
 

Geleceğe dair düşünmekten ve düşüncelerini gerçekleştirmek için çalışmaktan geçiyor hayatım. Bir ..