- Kategori
- Bilim
Aklımızı mı kullanalım, akıllı telefonları mı??!!!...
Yazının başlığına cevabım şudur:
-Aklımızı kullanalım!..
Bir “akıllı” söylemi ve kandırmacası ile karşı karşıyayız: Akıllı tahta, akıllı telefon, akıllı otomobil, akıllı fırın ve akıllı ev!.. Daha neler neler… Dünyanın cansız varlıkları birden akıllanmış da bihaber kalmışız!.. Şunu aklımıza iyice koyalım ki, ne tahtalar, ne telefonlar ne evler akıllı!.. Akıllı olan insanlardır. Aklını kullanan, meraklı ve buluşçu insanlar her gün yeni bir icat ortaya koymaktadırlar.
Akıllı insanlar gibi dünyamızda da akıllı devletler var. Bu devletler, dünyanın her ülkesindeki okumuş, zeki, üretken genç beyinleri ülkelerine çekerler. Araştırma ve Geliştirme Birimleri’nde, fabrikalarında görevlendirirler. Bu akıılı gençler üretir; bu akıılı gençlerin bulup ürettikleriyle de “akıllı devletler” (!) zenginliklerine zenginlik katarlar.
Geçen yüzyılda bunu ABD ve Avrupa Devletleri ile Japonya yaptı, bu yüzyılda da Çin yapıyor. Çin deyince herkesin ağzının suyu akıyor. Mükemmel İngilizce bilen herkes Çin ülkesinde iş bulabiliyor. Ülkemiz ve dünya ülkeleri habire Çin Dili ve Edebiyatı Fakülteleri açmaktadırlar. Kayseri Erciyes Üniversitesi bu konuda iyi yol aldı. Mezunlarının çoğu şimdi Çin’deler, okuyorlar ve çalışıyorlar.
Akıl bedava!..
Ve akıllı olmak çok güzel bir şans!.. Allah vergisi… Akıl bedava, kullansana aklını!.. Akıllı telefonlar parayla, her ay para harcatıyorlar bize; aklımızı da elimizden alarak… Hem paramız gidiyor, hem de aklımız…
Elimizde her zaman kağıt, defter ve kalem olsun. Her zaman çok güzel yazı yazma çabası içinde olalım. Dört işlemi kağıt üzerinde yapalım. Bunu herkes yapsın okur-yazar olan da, okula giden de, diplomasını alan da…
Alışveriş yaparken her aldığımız ürünün fiyatını diğer ürünlere ekleyerek, kasaya vardığımızda kasadan önce biz doğru hesabımızı zihnimizden yapmış olalım. İleriye ve geriye doğru ritmik saymalar yapalım, buna hiç ara vermeden ömürboyu devam edelim.
Birden fazla gazeteyi hergün mutlaka okuyalım.
Çok sayıda insanla konuşalım. Bilgi alalım, bilgi verelim; muhakeme edelim.
Avimizi de konuşma, bilgilenme, muhakeme, ilerleme evi eyleyelim; bir okul olsun evimiz, evlerimiz!..
İlhan Eranıl bu konuda çok güzel bir yazı yazdı. “Akıllı Telefonlar Çocuklarımızın Aklını Almadan” başlıklı bu yazı Vahdet Gazetesi’nde 26 Nisan 2015 Pazar günü yayımlandı. Öğrencilerimiz bu yazııyı önemsesinler. Yazının tamamını çoğaltarak sınıflarındaki arkadaşlarına dağıtsınlar. Anne ve babalar ile öğretmenler de bu yazıyı dikkate alarak çocuklarımızın akıllarını daha fazla ziyan etmelerinin önüne geçmelidirler.
“Bir tren kompartımanında yolculuk yapan iki grup var. Birinci grup ellerinde kitaplar dalmışlar okumaya. Diğer grup ellerinde cep telefonları dalmışlar oyun oynamaya. “Kitap okuyanlar kimler?” sorusuna “Diğer grubun oynadıkları cep telefonlarını yapan kişiler” diye cevap veriliyor.
Son yıllarda artan bilgisayar oyunları artık bir canavara dönüşmüş durumda. Anne-babalar bu durumla nasıl baş edeceklerini bilemiyorlar. Biz sadece vakitlerini heba ediyorlar şeklinde algılıyoruz. Oysa durum cidden çok vahim bir yol izliyor. Dikkat ederseniz birçok saatini cep telefonu ile oyun oynayarak geçiren bir çocuk oyuna ara verdikten sonra soru sorduğunuzda ilk başta bir duraklıyor, kafasını toparlamaya çalışıyor, bazen de boş boş bakıyor veya sorduğunuz soruya hiç alakasız cevaplar veriyor.
(…)
Çocukların en hareketli olması gerektiği çağda, hareketsiz bir şekilde elindeki teknolojik alete takılı kalması, fizyolojik anlamda da önemli sıkıntıları beraberine getirmektedir. Her şeyden önce enerjilerini atamadıkları için ev içinde istenmeyen davranışlara yönelmektedirler.
Uyuşturucu bağımlılığı, sigara, alkol bağımlılığı derken “internet bağımlılığı” da gündemimize girmiştir. Bağımlılığın belki de görünmeyen ama asıl tehditlerinden bir tanesini de şu şekilde özetleyebilirim: Çocuk, kendisine bir rakip seçmekte ve sanal ortamda o rakibi yenmek için çok yoğun çaba sarf etmektedir. Sanal rakibini yeniyor ve kendisini çok başarılı buluyor. Buradan aldığı yenme hazzı yeterli olduğu için gerçek hayattaki başarı onun için çok önemli olmuyor.
Son günlerde medyada, Silikon Vadisi’nde işi gücü teknoloji üretmek ve dünyaya sunmak olan üst düzey çalışanlar çocuklarını teknolojisi olmayan okullara gönderiyorlar diye bir haber çıktı. Bu haber doğru değil diyenler de oldu ama diyelim ki bu bir ironi olsun bu şekliyle bile bizlere örnek teşkil edecek bir davranış. Eğitim materyalleri olarak, tabletler, dijital kitaplar yerine eski usul tahta, tebeşir, kağıt, kalem, çamur, örgü ipleri, dikiş iğnesi, düğme vs. kullanılıyor.
Google’da yönetici olarak çalışan Alan Eagle’ın konu ile ilgili düşünceleri şöyle: “iPad’de yüklü bir programın çocuklara daha iyi okuma veya aritmetik becerisi katacağı fikri çok komik.” Beşinci sınıfa giden kızının Google’ı nasıl kullanacağını bilmediğini, ondan biraz daha büyük olan oğlunun ise daha yeni yeni arama motorunu kullanmaya başladığını; ama bunun yerine örgü örmeyi öğrendiklerini, resimler yaptıklarını, kendi çoraplarını dikebildiklerini, makas ya da bıçak kullanmak gibi ufak el becerilerinin geliştiğini de ekliyor. Waldorf sistemine göre, bu önemsiz gibi görünen motor beceriler, bilişsel gelişimi destekleyerek ileride problem çözme ve matematik becerisi gibi daha soyut becerilerin temelini oluşturuyor. Örneğin; örgü dersleri matematiksel düşünce yapısını güçlendirebiliyor.
Buradan bizim teknolojiye karşı olduğumuzu çıkarmıyorsunuzdur umarım. Sadece her şeyde olduğu gibi bu konuda da zaman ve mekâna dikkat kesilmek gerektiğini belirtmek için üzerinde duruyoruz. Bu işin temelinde, eğer ki teknoloji bana değil ben ona hükmedebilir durumdaysam hiç mesele yok; ancak teknolojinin esiri olmuşsam sıkıntı burada başlıyor.
Teknolojiden kaçış mümkün mü? Teknolojiyi yok sayabilir miyiz? Görmezden gelebilir miyiz? Bizim ona karşı duruşumuz onun olmaması anlamına gelir mi? Hep birlikte hayır dediğinizi duyar gibi oluyorum. Cevabımız hayır ise bu durumda başka çözüm yolları aramamız gerekir.
Bunun için de; her şeyden önce iğneyi düşürdüğümüz yerde aramakla işe başlayabiliriz. Kaybettiğimiz aile düzenine tekrar dönmek bunun ilk ve en önemli basamağı olmalı; fakat eski yöntemle yeni problemlere cevap verilemeyeceğine göre hep birlikte çağa uygun yöntemler de geliştirmek gerekir. Çocukları olabildiğince sosyal aktivitelere teşvik etmek, kontrollü bir şekilde arkadaşlarıyla vakit geçirmelerine izin vermek bunlardan birkaç tanesi olabilir.
Tekrar başlığa dönüyor ve diyorum ki; akıllı telefonlar çocuklarımızın aklını almadan işe koyulmanın vakti geldi ve geçmek üzere. (…) (Vahdet Gazetesi; İlhan Eranıl’ın, 26 Nisan 2015 Pazar tarihli “Akıllı Telefonlar Çocuklarımızın Aklını Almadan” başlıklı yazısından, çok az kısaltma yapılarak buraya alındı. Sayın Eranıl, sadece çocuklarımıza değil bize de uyarıda bulunmuş oluyor.)
Sevgilerimle…