Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '13

 
Kategori
Güncel
 

AKP şimdilik sağlık alanında da devletçi!

AKP şimdilik sağlık alanında da devletçi!
 

Bilindiği gibi AKP İktidarlarının bütün çabalarına rağmen başta Terör Sorunu olmak üzere sağlık alanındaki sular da pek durulmuşa benzemiyor. Kaldı ki insan sağlığı üzerinden yürütülen çok yönlü ticari ve siyasi çekişmeler de sanırım öyle biren bire bitecek gibi görülmüyor. Gerçekte sağlıklı olabilmek için alınması gereken tedbirler yanında dengeli beslenilemediği, katkı maddeleri ile dolu gıdaların tüketildiği bir düzende  birden bire sağlık kuruluşlarının içine düştüğümüz günlerde yaşıyoruz.

Bugünkü çözümleme girişimlerine göre sağlık alanında Devlet kadar tek tek hastalar da yoğun bir 'paralı sağlık' açmazına sürüklenmişlerdir bence. Sağlıkta Dönüşüm adı da verilen bu süreçte paranın dolaşımı üzerinden kazananlar bugün için %60 oranında Devlet kazanıyor görünse de yakın bir gelecekte özellikle Uluslararası Sermayenin yaklaşık yüz (100) milyar ABD Doları tutarındaki bu alanı ele geçirebileceğini de var sayalım şimdiden. Bu açıdan gördüğümüz pek çok yanabcı hastane adalarının daha da çoğalacağını da söyleyebiliriz. Kimilerinin 'çağ atlamak' dedikleri olayın bir yönü de bu olsa gerek.

Özelleştirmenin dayanakları sağlam değildir

İçlerinde kâr getirenler olduğu da bilinen pek çok kamu kurumunun (KİT’lerin) çağdaş örgütlenme ile yeniden yapılandırılmaları mümkün iken Batı ile uyumlu olmak gibi siyasi ve ekonomik bir yaklaşım nedeni ile Özelleştirme kapsamında ‘sudan ucuz’ bir pahaya satıldığını biliyoruz. Sanki Devlet dünyaya satmaya başladığı nice motor, tezgah, araç, iş makinası, uçak, traktör, telefon, televizyon, asansör, bilgisayar, kamera, top, tüfek, halı ve kilim gibi alanlarda düze çıkmış gibi üretim araçları da yabancı markalardan oluşan Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’ne ait malların ve toprakların sözellikle yabacılara satılmaya başlanmasını anlamak mümkün değil.  Bana göre Özelleştirme adlı ‘teslimiyetçi süreç’ kapsamında gelinen son aşamada özellikle son on yıl içerisinde IMF kaynaklı dayanakları da bulunan sağlık alanındaki kapitalist düzenlemelere de bağlı olarak sağlık sektöründe büyük bir gelişme yaşandığını biliyoruz.

Türk toplumu sağlıklı olmak ve hayatta kalabilmek için gerekli her türlü işlerinin daha kolay yapılmasını istiyor. Çünkü önceki yıllarda yaşanılan muayene tıkanıklıkları ile doktorların özel muayenehane tutkuları yanında bıçak parası almak gibi bir yola saptıkları da iktidarları da hastaları da bezdirmişti.  

AKP İktidarları bazı alanlarda olduğu gibi sağlık alanında da ‘devletçi’ bir yol izliyor

Türkiye Cumhuriyeti’nin dayanaklarından biri olan Devletçilik kapsamındaki bütün gelişmeleri 1983’ten bu yana Batıcılık adına özelleştirmek isteyen bir dayatma içerisinde bulunduğumuz açık. Buna rağmen AKP İktidarları bir türlü Devletçilik içerikli TOKİ, TRT, Sağlık Bakanlığı Hastaneleri, TKİ, DHM, DSİ, MEB, KTB, TİGEM, TCDDY, TCK, MP, TSE, Et ve Balık Kurumu gibi yapılanmaları bir türlü Özelleştirmek istemiyor. Çünkü bu alnadaki

Hürriyet Gazetesi’nden Eren Güler’in bugün 'Bir Türk devi daha satış masasında’ başlığı altında yayınlanan araştırmasında görüşlerine yer verilen Medicalpark ve Universal’in eski CEO’su Mahir Turan’ın ‘Bugün Türkiye’de toplam sağlık harcamaları (60) milyar dolar civarında ve 2023 projeksiyonunda bu rakamı (160) milyar dolar olarak görüyoruz’ açıklaması ise sağlık alanının ne kadar kârlı bir alan olduğunu ortaya koyan bir değer taşıyor.

Bu yazı kapsamında öğreniyoruz ki 2006 yılında (767) olan Sağlık Bakanlığı Hastaneleri ile (56) olan Üniversite Hastaneleri sayısı 2010’da sırası ile (843) ile (62)’ye ulaşmış bulunuyor. Görülüyor ki birer Devlet kurumu olan Sağlık Bakanlığı ile Üniversiteler bu alandan çekilmek istemiyor. Bu kapsamda 2006’da (331) olan Özel Hastane sayısı da hızla artarak (489)’a ulaşmış durumda.

Türkiye sağlık harcamaları bugün altmış (60) milyar ABD Doları imiş

Eren Güler’in araştırmasına göre, Türkiye'de sağlık sektöründe yatırım yapan yabancı sayısı giderek’ artış göstermeye başlamış. Aralarında büyüklüklerine göre Medicak Park, Acıbadem, Universal, Memorial ile Medicana adlı kuruluşlar küçük çaplı diğer kuruluşlar ile birlikte Türkiye’deki sağlık alanında %34 oranında bir ağırlığa sahip imiş.

İlk beş büyük sağlık kuruluşu arasında beşinci durumda bulunan ‘Medicana Hastaneler Grubu ise şimdilik yüzde 100 Türk sermayeli. Ancak sekiz (8) hastaneye ve bin yüz yetmiş (1170) yatağa sahip bu grup da bir süredir yabancı fonlarla dirsek temasında’ bulunuyormuş.

Görülen o ki sağlanan imkanlara rağmen yüksek gelir elde eden sağlık kuruluşları sahipleri çabucak yorulmuşa benziyor. Yoksa tıkır tıkır işleyen hastanelerini neden satlığa çıkartsınlar ya da bir ya da bir kaç yabancı ortak bularak ayakta kalmaya çalışsınlar, değil mi? Oysa Batılılar ile kimi Ortadoğu ve Doğulu zenginler hiç yorulmuyor. Bir de taaa oralardan gelerek Türkiye'deki yerli şirketleri söke söke satın alarak başarılarına başarı katarak, kazançlarını arttırmak istiyorlar.

Eren Güler’in bulgularına göre, A’cıbadem Hastanesi'nin yüzde 75 hissesi Japon ortaklı Malezyalı yatırım fonu Khazanah ve sağlık birimi Integrated Healthcare'e (IHH) ait. Medical Park'ta yüzde 40 hissenin sahibi 'ABD'li Carlyle Grup. Memorial'ın yüzde 40 hissesinin sahibi İngiliz Argus Capital ve Katar Yatırım Bankası. Alman Hastaneleri'nin sahibi Universal Grubu'nun yüzde 26 hissesinin sahibi de bir Dünya Bankası kuruluşu olan IFC ile uluslararası yatırımcılar ADM Capital ve PGGM konsorsiyumu’ imiş.

Sağlık alanında başarılı olan, 'Bir Türk devi daha satış masasına' düşmüş

Sağlık sektöründe son dönemde çok konuşulan bu konu ile ilgili iddiaları yanıtlayan Medicana Hastaneler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Hüseyin Bozkurt, son 4-5 yıldır dönem dönem yabancı yatırımcılarla görüşmeler yaptıklarını ve sektörde bu ortaklık görüşmelerini ilk yapan firmalardan olduklarını söyledi. Ancak söylenenlerin aksine son bir yıldır fazla aktif olmadıklarını söyleyen Bozkurt, ‘Şimdilik somut bir şey yok. Arada bazı firmalar geliyor ama genellikle görüş alışverişi şeklinde oluyor. Bizi al diyen de var, ortak olmak isteyen de. Ama satmış olmak için laf olsun diye hisse satmayız. Sonuçta kendi ayakları üzerinde durabilen bir grubuz. Bizi uluslararası arenada büyütecek ve yabancı hasta turizmine katkıda bulunabilecek bir grupla ortaklığa gidebiliriz’ açıklamasında bulunmuş.

Anlaşılan o ki Medicana Hastaneleri de ‘uygun bir talip’ çıktığında tıpış tıpış satılacak ya da yabancı bir ortak ile Türkiye’de elde edilecek olan gelirlerini paylaşarak  gül gibi geçinmeye devam edeceklerdir.  

Sağlık alanında da çalışma alanında da sorunlar bitmiyor

Şimdi buradan Bakan Recep Akdağ ile Bakan Faruk Çelik’e sormak istiyorum:

1- Peki bütün bu bolluğa rağmen sağlık hizmetlerinde ucuzlama yanında işlemlerin tıkır tıkır işlemesi sağlanabilmiş midir?

2- İşsizlik Sigortası neden gerektiği gibi uygulanmıyor?

3- Milletvekillerine sağlanan aşırı zamlar ile Cumhurbaşkannına verilecek zamlara da bağlı olarak yansıtılacak ek ödemeler  yanında son olarak basın yayın çalışanlarına sağlanan ‘yıpranma payı’ kapsamında da nemalandırılmış olmaları ne anlama geliyor etraflıca açıklar mısınız?

4- Eşinin ‘sigorta primi’ yatırılmadığı için kucağındaki hasta çocuğu ile üzüle üzüle evinin yolunu tutanlar ile mevsimlik işçilerin sağlık bakımları ile tedavileri ne olacak bilen var mı?

5- Geçen yıl dayatılan Zorunlu Sağlık Sigortası kapsamında pirim de ödeyemeyen yine mevsizmlik işçiler ile kimi hasta ve diplomalı işsiz kişilerin durumu ne olacak?

6- Ayrıca  hastalar ile yaşlılar için elzem olan kol, bacak, diş gibi protezlerin dört(4) yılda bir değiştirilmesi gibi dayatmaların ne anlama geldiğini de kamuoyuna bir bir açıklasanız bir gün değil mi?

7- Mevsimlik işçilerin çalıştıkları alanlarda neden gerektiği gibi sözleşme, iş güvenliği ve prim yatırma gibi etkin denetimler yapılmaz?

8-Hastaların ilaçla tedavisi yerine neden Koruyucu Hekimlik bağlamında yaygın bir toplumsal hareket başlatılmaz?

9-Yıllarca çalıştığı halde ancak iki yıl kadar çalışmışlığı görülen bir işçi üç (3) saatlik bir çalışması yüzünden ‘malülen emekli’ olmuş ise ona reva görülen yaklaşık yüz (200) TL’lik aylık nasıl açıklanabilir bu çağda?

10-Pek çok alanda var olduğu bilinen ‘kağıt üzerinde çalışıyor görülenler’ sorunu için ne gibi tedbirler alınmaktadır?

11-Emekli de olsa hizmetinden yararlanılan kimi kişilerin kayıt dışı olarak ‘elden ödemeler’ ile  az da olsa bir kazanç elde etmeye çalıştığı günümüzde neden İstisna Sözleşmesi ile yolu ile bu tür bir boyunduruktan kurtarılmaları sağlanmaz?

12- Pek çok nedene dayanan İşsizlik Sorunu ile çözümü için gerekli etkin çalışmaların yapılmadığı bugünlerde neden Yarım Gün (Part Time) uygulamalarına geçilmemektedir?

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..