Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Aralık '20

 
Kategori
TV Programları
 

Akrep’le kötülüğü tatmak!

Kötülük, yaşamın ve insan doğasının bir parçası. Kimden geleceği, ne zaman-nerede karşımıza çıkacağı belli değil üstelik. Bunun için de hayat boyu hep temkinli olmak lazım. Ancak asıl dikkat etmemiz gereken yanı başımızdakiler, akrabalar, dostlar oluyor çoğu zaman. Zira kendimizi güvende hissettiğimiz için temkini elden bıraktığımızdan, bu kişilerden-ortamlardan gelen kötülük hem daha fazla yaralıyor insanı hem de daha büyük zararlara sebep olabiliyor! Nasıl ki, ‘Akrep, etmez akrabanın akrabaya ettiğini’ demiş atalarımız.

Nitekim Cuma akışındaki Total izleyicisinin itibar etmemesine karşın AB grubunda üçüncü, ABC grubunda dördüncü olmayı başaran Star’ın yeni dizisi ‘Akrep’ de bu sözü ispatlayan türden bir öyküyle gösterdi yüzünü.

İrfan Şahin’in yapımcılığını üstlendiği 1441 Productions imzalı dizi, Demet Akbağ ile Evrim Alasya’yı buluştururken sadece karakterleriyle değil, Erkan Birgören tarafından yaratılan senaryosuyla da alabildiğine tattırdı, akraba kötülüğünün akrepten daha beter olan zararını.

Hal böyleyken Gökçen Usta’nın yönetmen koltuğunda oturduğu… Bekir Aksoy, Yusuf Çim, Aslı Melisa Uzun, Beril Pozam, Demet Gül, Esila Umut, Taha Baran Özbek, Müge Su Şahin, Ahsen Türkyılmaz gibi isimlerin kadrosunda yer aldığı ‘Akrep’ten edindiğimiz ilk bölüm izlenimlerini değerlendirmek istedik biz de. Bakalım neler takılmış, ‘‘Akrep’le kötülüğü tatma’’ noktasında, gözümüze…

 

‘AKREP’, KADININ KADINA KÖTÜLÜK ÇEŞNİSİ

İlk bakışta bir evladın terk edilmişlik öfkesinden gelişen olumsuzluklar dizisi gibi görünen ‘Akrep’, özünde çok da yabancısı olmadığımız klişeler barındıran bir iş imajı yaratarak çıktı karşımıza. Kötü kocadan kurtulmak için evden kaçan kadınla ateşlenip terk edilen kızla gelişen olumsuzluklar silsilesinde bildik çok detay var. Dahası ‘Akrep’in başlangıç mantığıyla 2017 yılındaki bir diziyi anımsattığını bile söyleyebiliriz.

Kadının, kendisine mutsuzluk yaşatan kocadan olan küçük kızını ‘zorla yaşanan ilişki ürünü’ olarak değerlendirip terk ederek kötü bir anneye dönüşmesi… Sonrasında daha iyi şartlara sahip bir evlilik yaparak yeni bir kız çocuğa sahip olması ve zengin bir hayat sürmesi… Terk ettiği kızıyla karşılaşınca da, ikinci kızının bunu duymaması ve etkilenmemesi için ilk kızını kendinden uzaklaştırmaya çalışması… Ki, bu çizdiğimiz tabloyla ‘‘Cennet’in Gözyaşları’’ dizisinin çokça benzeştiği ortada! Tabii Ferda, kişilik yönüyle oradaki Cennet’in tamamen zıddı bir karakter ve üvey kız kardeşinin yerinde de gözü yok. Ama çıkış mantığı aynı.

Kuşkusuz tüm bu klişelerin temelinde yatan konu, ‘kadının kadına kötülüğü’! ‘Akrep’ de, kendi anne-kız öyküsünü, mağduriyet ve intikamcılık yolunda geliştirirken bu klişeyi ilk andan itibaren yol haritası yapmış. Başlangıç bölümünde dikkat çeken detaylar üstünden konuya kısaca bakarsak… Hem kadının kadına kötülüğünü hem de Ferda’nın asıl motivasyonunu görebiliriz nitekim.

Şöyle ki; Daha en baştan, gardiyanla, aldatılarak mutsuzlaşan kadın örneği verendizi, kadın mağduriyetini, yine kadınlar tarafından yaratılan ihanet ve mağduriyetler üstünden aktardı bize. ‘Erkekler başarılarını birinci karılarına, ikinci karılarını da başarılarına borçludurlar’ diyen akrep dövmeli Ferda’nın, akrep figürlü aynasından kendini kontrol eden, Avukat Ayşem’le görüşmesinden açılışını yapan dizi, ‘Keşke gençlikte yapılan her hatayı fondotenle kapatabilseydik’ serzenişiyle sivri dilli bir süreç yürüteceğini ortaya koydu öncelikle.

Hemen akabinde ‘patavatsız doğrucu’ olma noktasından başlangıcını yapan Ferda’nın uzun hikâyesini anlatmasıyla geçmişin canlandırmasını sergilemeye koyulan dizi, kuaföre gelen Gevher İlaç’ın sahibi Perihan Hanım’la kötülüğe giden yolunu çizmeye başladı. Üvey kız kardeşi Berna’nın kocası Fikret’le ilişkisini bitirmesi için annesi tarafından uyarılan Ferda’nın Perihan’la muhabbetinden gördük ki, ikilinin ilk karşılaşması değil bu. Devamı malumunuz zaten. Geç kalınmış anneliğin, despotluk ve ayırımcılıkla harmanlandığı bir ana-kız tablosu… Para teklifinin ‘yuva yıkma’ söylemine varması ve mutsuz aile sofrasındaki Fikret-Berna-çocuklar üçgeninde yaşanan ‘ihanet’ sancısı!

Bir yaşında terk edilip babası tarafından her gün hortumla dövülmenin acısını yaşayan Ferda’nın, konunun para olmadığı söylemine ‘Herkesin bir fiyatı vardır’ karşılığını verip öz kızını yakma kararlılığını ortaya koyan annenin çatışmacı soğukluğundan, Fikret-Ferda ikilisinin alabildiğine rahat yaşanan ihanet ilişkisine geçiş yapan senaryo, o andan itibaren sinsi intikamcılık planını da devreye soktu. Böylece Ferda’nın intikamcılık planında hesapta olmayan bir kaza-cinayet de hızlıca yaşanıverdi.

‘Konuk oyuncu’ olarak jenerikte yer alan Başak Daşman tarafından canlandırılan ve ‘Ceset teşhis edildi artık geri gelmez’ dedirten Berna çabucak öldürüldü. Cinayetine intihar süsü vererek dümen çevirmedeki ustalığını ortaya koyan Ferda için bundan sonrası Berna’nın sahip olduğu her şeyi elde etme oyunbazlığıydı!

Nitekim kız kardeşinin ilaçlarını temin ettiği ve ona iş bularak kendisine minnettar kıldığı Aras’ı da cinayetine ortak eden Ferda, müthiş bir soğukkanlılıkla sürdürdü planını.

Peki… Bu planı yaparken, kocasından dolayı evden kaçıp küçük kızını babasıyla bırakarak yeni bir hayat kuran annesinden dolayı acılı ve mutsuz bir geçmişe sahip olan, Ferda’nın dayanağı neydi? Sadece yılların hıncını annesinden çıkartmak mı?

Perihan’ın ‘‘Fikret’e kancayı taktığın gün benim için öldün’’ demesine bakılırsa Ferda’nın asıl duygusunun gerçekte annesine karşı duyduğu öfke olmadığını görebiliriz. Çünkü Fikret’in sevgilisi olarak, yıllar sonra buluştuğu annesinden ziyade onun ikinci kocasından olan Berna’yı mutsuz kılmayı ve ailesini dağıtmayı hedefleyen bir planı devreye sokmuş halde.

Bundan da anlaşılıyor ki, Ferda’nın intikamcılıkla giriştiği planda asıl motivasyon, annesi Perihan’a ikinci kocasından gelen mal varlığı! Yıllar boyu didinip kuaför dükkânı açan Ferda, Berna’nın yerine geçerek her şeyin yegâne sahibi olmayı takmış kafasına. Kızı Merve’yle yaptığı konuşmada da bu zenginliği kendi hakları olarak gördüğünü ortaya koyuyor zaten.

Şimdi bu noktada durup düşünmek lazım… Şayet Perihan ve Berna fakir kadınlar olsalardı, Ferda yine de annesinin hayatını altüst etmeye, Berna’nın kocasını ayartmaya kalkışır mıydı? Tabii ki hayır. Dolayısıyla Ferda’nın gerçek motivasyonu terk edilmiş çocuk olma mağduriyetinin hıncı değil ‘para’ diyoruz biz de!

Öte yandan annesi tarafından terk edilen Ferda’nın da, ‘Kınadığınla sınanırsın’ sözüne uygun biçimde, kendi kızını terk ettiği gerçeği var ‘Akrep’in öykü gelişiminde. Böylece bir kez daha kadının kadına kötülük örneği çıkıyor karşımıza… Ki, akrep motifli aynasını Ferda’ya hediye eden ve tıpkı annesi gibi akrep dövmesi bulunan Avukat Ayşem de kendince başlatacak hesap sorma sürecini. Bekleyip göreceğiz.

 

SONUÇTA; ‘Anaların kaderi kızların çeyizidir’sözüyle kadından kadına döşenen iyilik veya kötülük taşlarını vurgulayan ‘Akrep’, bol çeşnili, zincirleme etkili kadının kadına kötülük tablosunu tattırdı izleyicisine! Şimdilik ‘anne-kız’ denkleminde varlık gösteren bu kötülük tablosunun bölümler ilerledikçe ‘kardeşler ve kuzenler arası aşk’ çekişmesine cephe açarak ilerlemesi de muhtemel.

Dahası Yusuf Çim’i, oyunculuğunu oldukça ilerletmiş bir performansla, izlememizi sağlayan… Kadın mutsuzluğunda erkeklerin başrolde oluşunu bir kez daha vurgulayan ‘Akrep’, tanıdık başlangıç yapmakla birlikte, kendine has dinamiklere de sahip. Anlayacağınız sürprizli gelişim yapmaya müsait senaryosu ve abartısız canlandırmalarıyla izlenmeyi hak eden bir dizi.

Dolayısıyla Cuma akışının güçlü rakip bolluğunda kendine hiç de fena olmayan bir yer açmayı başaran dizinin, mafya-polisiye merakı ağır basan Total grubunda ilk 10’a girememesine çok da aldırmamak lazım. İlerleyen bölümlerde içeriğini bozmaması temennisiyle… Bol şans.

 

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal

 
Toplam blog
: 1210
: 1542
Kayıt tarihi
: 10.04.10
 
 

İstanbul'da başlayan yaşamım, eski İstanbullu ailemden edindiğim kültürle gelişti. Birinciliklerl..