Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ağustos '12

 
Kategori
Sinema
 

Aksiyon denilince hep onu hatırlayacağız : Tony Scott

Aksiyon denilince hep onu hatırlayacağız : Tony Scott
 

TONY SCOTT 1944-2012


Los Angeles Vincent Thomas Köprüsü yakınındaki görgü tanığı “otomobilinden indi ve hiçbir tereddüt göstermeden kendini sulara bıraktı” şeklinde anlatır yönetmenin intiharını. Sinemanın zanaatkarları arasında en yetenekli olanların başında gelirdi Tony Scott. Hızlı akan kareler ile tempoyu baştan sona kesintisiz götürmesi onu gişede başarılı bir aksiyon yönetmenine dönüştürdü. Soluksuz akan aksiyon, seyircisinden ciddi bir enerji talep ediyordu. Aksiyon seven seyircinin de bunu sevdiğini biliyordu Scott ve günümüz aksiyon sinemasının tüm gereklerini yerine getirdi. Eleştirmenler cephesi ise klasik film akışını sevdiklerinden onun video estetiği kalıplarından hiç hoşlanmadılar. Sıradan, yanı başımızdan geçiveren insanlar onun kahramanları oldu.

 1944 yılında İngiltere North Shields doğumlu Tony Scott uzun yıllar reklam yönetmenliği yaptıktan sonra ağabeyi Ridley sinema dünyasına girer. Oscar ödüllü Ridley Scott ile olan kardeşlik bağı onun için yapılan eleştirilerde aleyhine işledi. Bu konuda Tony “ağabeyim her zaman daha derin ve geleceğe yönelik konuları sevdi, bense daha Rock’n Roll bir tipim” der.  1983 yılında yaptığı ilk uzun metrajında iki vampiri canlandıran Catherine Deneuve ve Susan Sarandon arasındaki erotik yakınlaşma, David Bowie’nin varlığı gibi unsurlar iyi eleştiriler getirmeye yetmez. Film yıllar sonra tekrar keşfedilerek festivallerde gösterilmeye başlanır hatta kültler arasında anılmaya başlanır. Bu filmin kötü eleştirilerinden morali bozulan Scott dört yıl boyu hiçbir projede yer almaz. 1986’da Top Gun gelir. Bu filmin yönetmenliğini alabilmek için Büyük Kanyon’daki bir gezi sırasında yapımcı Don Simpson, Jerrzy Katzenberg ve Jerry Bruckeheimer ile iddiaya girer, bir mil genişliğinde akıntıyı yüzerek geçer. Mavi gök fonunda uçan gümüş jetler,  iyi seçilmiş müzik ve Tom Cruise ile film bir gişe canavarı olur. Scott bu filmi için “rock’n roll gibi içi boş fakat eğlenceli bir film oldu. Bense daha karanlık bir şeyler yapmak istiyordum” der. Sonuçta militarizmi öven bir kahramanlık öyküsüdür. Başarılı olmak onu hızlı filmlere daha fazla iter. Bir yıl sonra ayni yapımcıların kendisinden istedikleri “Beveryl Hill Polis”nin ikinci bölümünü Eddie Murphy ve Brigitte Nielson ile çeker. İlk filminin gişe başarısı tekrarlanır.  “Yıldırım Günleri-Days of Thunder” 1990’da gelir. Tom Cruise. Robert Duvall ve daha tanınmayan Nicole Kidman’ın rol aldığı film yakın plan çekimlerle araba yarışlarının ve çarpışmaların şiddetini yaşatır seyirciye. Çok parlak bir film olmaz. Aynı yıl içinde Kevin Costner, Anthony Quinn ve Madeleine Stowe ile “Revenge” ‘i çeker. Meksikalı bir ağanın güzel karısı ve seyis arasında geçen yasak aşkı erotik ve şiddet yüklü bir üslupta anlatır. Anlamsız ve sıradan bulunur.

1993’de çevirdiği “Çılgın Romantik-True Romance” sinematografisinin en farklı filmlerinden birisi olur. Quentin Tarantino’nun Roger Avary ile yazdığı senaryo Scott’u çok denemediği sert adamların, sahtekarların, kolay kadınların şiddet, silah, kan ve uyuşturucu dolu dünyasına sokar. Filmde Christian Slater ve Patricia Arquette baş rollerde mafyadan uyuşturucu kaçırmaya çalışan iki çaylağı oynarken Gary Oldman, Christopher Walken, Peter Gandolfino, Brad Pitt, Samuel L.Jackson gibi birinci sınıf oyuncular kısa rollerde gözükür. Bir kadın ve erkek arasında sinemada görülebilecek en şiddetli dövüş sahneleri Patricia Arquette ve Peter Gandolfino arasında geçer. Tarantino’nun esmeye başladığı “Pulp Fiction” öncesi dönemdir,  film “Rezervuar Köpekleri” iklimi içinde değerlendirilir ve beğenilir. Gişede ise sadece 13 milyon dolar hasılat bırakır.

1995 ‘de yönettiği “Crimson Tide-Denizde İsyan” bir denizaltının klostrofobik ortamında geçen gerilim dolu bir öykü oldu.  1998’de Robert Di Niro’nun psikopat bir beyzbol taraftarını canlandırdığı “The Fan” sıradanlığı aşamaz. Di Niro ve Wesley Snipes’ın iyi oyunculukları sığ bir hikayeyi kurtarmaya yetmez. “Devlet Düşmanı-Enemy of The State” devletin üst kademesi tarafından öldürülen senatörün cinayet anının kaydedildiği video tesadüfen eline geçen bir avukatın hayatının alt üst olmasını anlatan siyasi gerilimdi.2000’li yılları “Casus Oyunu- Spy Game” ile açar. Robert Redford ve Brad Pitt’in usta çırak ilişkisi içinde iki CIA ajanını canlandırdığı filmde, zaman içinde sıçrama yapan hızlı kurgu ve altta yatan aşk hikayesi dikkat çekicidir. Hikaye hızlı ve sıçramalı kurgunun kurbanı olarak seyircinin kafasında ancak ikinci bölümde bütünlüğe kavuşur. Gerçekte iki ajan arasındaki baba oğul ilişkisi ve mutsuzlukla biten aşk gibi seyirciyi kalbinden vuran klasik öğeler öykünün temelini oluşturur. Denzel Washington ile yaptığı dört film gişede iyi işler yapar.

“Gazap Ateşi-Man On Fire”, “Metrodan Kaçış-The Taking of Pelham 123” ve “Deja Vu” ve son olarak “Durdurulamaz-Unstoppable” . Bunların arasında “Deja Vu” ve “Durdurulamayan” en dikkat çekici olanları olur. Zaman içinde yolculuk gibi son on yılın sinemada en sevilen kavramlarından birisine el atan Scott “olayların öncesine gidersen olacakları önleyebilir misin, yoksa olacakların bir parçası mı olursun ?” sorusunu bir terör ve ona bağlantılı cinayet olayı ile yanıtlamaya çalışır. Geçmişi ve yaşanan zamanı paralel işlerken olağanüstü temposunu ikinci yarıda yakalar. Başarılı ve doyurucu bir aksiyon olarak belleklere kazınır.

“Durdurulamayan” ise patlayıcı yüklü bir trenin kontrolden çıkması ile oluşan tehlikenin önlenebilmesi için kondüktör ve makinistin kahramanca yaptıkları mücadeleyi anlatır. Sıradan insanların bir günün sonunda kahramanlaşmasını, dur durak bilmeyen hızlı temposu içinde anlatınca hikayenin demodeliği algılanmaz oluyordu. “Metrodan Kaçış” zekice planlanmış bir soygunun yeniden çevrimi olurken, “Gazap Ateşi”  eski bir CIA ajanının anti terör geçmişinden kaçarken Meksika’da korumakla görevli olduğu çocuğun kaçırılma ve fidye meselesi içinde bulmasını anlattı.Bitmek tükenmek bitmeyen bir enerji ile hızlı sekansları birbirine ekleyen usta, bir saniye bile sürmeyen onca aksiyon sahnesiyle aksiyon sever seyirciyi her defasında büyülemeyi başardı. Eleştirmenlerin filmlerini video klip estetiğinde uzun metraj olarak tanımlamaları onu hiç üzmedi. Fakat sonunda bir şeyler, kırmızı beyzbol kepini başından çıkarmayan bu adamı üzmüş olmalı. Filmlerinde olduğu gibi hızlı bir şekilde kendini sulara bırakmış. Ruhu şad olsun.     

 
Toplam blog
: 223
: 1093
Kayıt tarihi
: 12.01.11
 
 

İzmir’de doğdu. Viyana Tıp fakültesini bitirip doktor ünvanını aldıktan sonra Genel Cerrahi ihtis..