Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Eylül '09

 
Kategori
Eğitim
 

Akto, kretuar, maket bıçağı, kırılır bıçak ya da falçata.. Ne emretmiştiniz?..

Karşı kaldırımda bir kırtasiyecimiz vardır. Allah’tan kitap falan da satar. Bir ihtiyacımız siparişimiz olunca da yardımımıza koşar. Bu sebeple, bir ihtiyacımız olmasa da, arada bir oraya birkaç dakika uğrayıp, biraz sohbet edip, söyleşip gülüşüp, gönüllerini alırım. Geçenlerde uğradım. Yaz ve hava da sıcak olduğu için, ortalarda kimseler yoktu. Bu fırsattan istifade, sohbet de biraz koyulaşmışken, o canım sohbetin ortasında, dükkâna Yirmi yaşını aşmış bir delikanlı girdi. Bilindiği gibi Fatih Sultan Mehmet Cihangir Han(1) da İstanbul’a o yaşlarda girmişti. Kendisi İstanbul’u YirmiBir yaşında fetih etmişti. Delikanlı bir çalım dükkâna girince, ben tabii sustum. Bu delikanlı, bir konuşmayı bölmüş olduğu için, nezaketen özür de beyan etmeden, isteklerini sıraladı. “- Silgi, 05 kalem, falçata(2) istiyorum.” dedi. Tezgahtarlardan en bilgilisi, delikanlının bu isteklerinin, tabii birini, değişik olarak yerine getirdi. Falçata ne arar kırtasiyecide?.. İstediklerini alıp dükkândan çıkarken, ben bu kaba saba delikanlıya, “- Siz o bıçağa falçata mı diyorsunuz? Onun adı falçata değil.” dedim. Bu tavrımın karşısında da tabii, bir sual bekledim. Ama öyle olmadı. Bu YirmiBeş’ine merdiven dayamış nasni(3) gayet küstah bir şekilde, “- Ya öyle mi?” dedi. Ve benim hayret nazarlarım arasında, dükkândan çıkıp, gitti. Sadece ben değil; dükkân mevcudunun tümü, hayretler içinde kaldı. Her şeyden önce, bu nasninin yaptığı, görgü kurallarına aykırı, çok abes bir işti. Ayrıca bana değil de, kendine en ağır şekilde hakaret ettiğinin, kendini rezil ettiğinin bile farkında değildi. Bilgiyi almayan bir insan olabilir mi? Böyle biri, insan olabilir mi?

Kâinat ve insan nizamına, isabetle işaret eden din kitabımız, “-İkra” yani. “-Oku.” diyor. O kitabın yazılmasına vasıta olmuş olan, hem Kâinat’ın, hem de bizim sevgili peygamberimiz, SAV Efendimiz de, ilim Çin’de dahî olsa, oraya gidilip ilmin talim edilmesi gerektiğini söylüyor. Bu nasninin ise, ilmi bırakın; sıradan bir bilgi önünde dahî, kapıları sonuna kadar kapalı. Bu bilgiye ve muhtemelen bütün bilgilere, ihtiyacı olmadığını düşünüyor olmalı. Bu abes durum, sadece akıl değil; insan ve vicdan ve düstur tutulmasına da işaret eder.. Böyle bir insandan ne olur? Ne beklenir? Böyle bir insan mı olur? Böyle bir insan olursa ne işe yarar? Boşuna değil benim bunlara “nasni” demem. Böyle Bir insan, Bence ne köylü çarığının yapımına, ne de mes yapımına, ne de ayakkabı ya da çizme yapımına falçata bile olamaz. Böyle biri olsa olsa, geçmiş bir tarihin yeni yetme bitirimleri ile bugün mevcut olan tinercilerin zulasındaki, adam hacamat etmek için bulunan ve kullanılan, falçata olabilir, belki.

Malum, falçata, saya kesmek için kullanılan özel bir bıçaktır. Saya ayakkabı terlik gibi, ayağa giyilen nesnelerin üst yüzüdür. O üst yüzün kösele ile birleştiği yerin inceltilmesinde, falçata çok değerli ve önemli bir görev de görür. Bu sebeple falçata kırtasiyecilerde satılmaz. Kırtasiyecilerde satılan akto, kretuar, maket bıçağı, veya kırılır bıçaktır. Bu tarihlerde mebzul bir şekilde kırtasiyecilerde bulunan bıçak türü ise, sadece kırılır bıçaktır. Öncelikle muhtelif yer döşemelerini kesmek için icat edilmiştir. Böyle bir bıçağın, tabii işe yaradığı bazı başka yerler de vardır. Ancak, bu bıçak bile, muhtelif şekil ve boylardan oluşan, işlevleri de ayrı ayrı olan, yukarda isimleri sayılmış, diğer bıçakların yerine, asla geçmez, geçemez... Bir de takdir edersiniz ki; bunların hepsi, meslekî bıçaklardır. Ekmek kesmek için, bıçakçıya girip de, giyotin isteyen hiç görülmüş müdür?

Şimdi bu Yirmi’sini geçmiş olan yakışıklı nasni, o kavak boyuna bosuna rağmen, mimar, grafiker, doktor, avukat, başbakan olsa ne işe yarar? Öylesine hoyrat akıllı ki! Böyle biri, yağmur olsa yağdığı tarlayı kurutur. Muhterem Prof. Fuat Köprülünün fevkalâde veciz bir şekilde dediği gibi: “ Sanma Kâinat’a herkes, insan gelir insan gider. Cahil-i nadan olan, hayvan gelir hayvan gider.” diyor. Bundan daha da katmerlisini, tabii Nayzen Tevfik yazmış. “ Dest-i hilkât hamurunu necasetle yoğurmuş. Anan Seni sıçacağına tesadüfen doğurmuş.” diyor. Her ikisi de, bu sözleri nasıl demesinler ki? Kim bilir o zamanın cahili, bu münevver insanları bile, nasıl deli etti? Ki, Onlar da bu sözleri etti. Allah her ikisine de, ganî ganî rahmet eylesin. İyi ki, Onlar bu günleri görmediler. Ben dahil kalaylanmadık insan kalmazdı. Biz O abide şahsiyetlerin kadr-ü kıymetini bilmiş olsaydık; millet olarak, bu kadar un ufak bir halde olmaz, bu durumu da insanlık saymazdık zannımca. Aman Allah’ım, şu hezimete bakın ki; insana benzemeyen bu garip tipler, kızlı erkekli nasni sürüleri, benim ve milletimin geleceği mi?. Bu tür varlıkların, mantıken hiçbir geleceği olamaz ki!.. Asıl facia da işte budur. Bu nasıl bir yangındır? Bir Türk olarak, bu yangına dayanmak, hiç mümkün değil!.. Hiç değil...

Haydar Volkan
Çiftehavızlar:02.09.2009

(1) Fatih: Fetih yapan

Sultan : Müslüman, özellikle Sünni hükümdarların kullandıkları unvan, padişah

Cihangir: Cihan padişahı, Dünyanın büyük bir bölümünü eline geçiren kimse

Han: Osmanlı padişahlarının adlarının sonuna getirilen unvan.

(2) Falçata: Sayacı bıçağı

Nasni: Tersten okunduğunda İnsan. Tersyüz edilmiş insan anlamında. Benim üretimim.

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..